İnsana, hayata aşka dair yazılar yazarak, aşıkların nazı ile oynamayı, aşka teşvik suçunu inadına işleyerek kendinden önce sevdiğini yüceltmeyi onore etmeyi, yüreklere kıvanç serpmeyi ne kadar da isterdim. Her yazı vakti geldiğinde olup bitenden uzak durarak gözlerimde kayıkların yüzdürülmesine razı olarak, geçit vermeyen nehirler üzerine köprü, aşılmayan çöllerde vaha, dudakların kenarlarında gülümseme, gözlerinde ışık olasım gelir. Her ne kadar bunları murat etsem de el mahkum, ayak gardiyan yine siyaset yazacağız. Bayramlaşma için sayın İçişleri bakanını aradığımda ancak öğleden sonra dönebildi. Hakkari’de Mehmetçikle bayramlaşmış, vatan nöbetlerinde sıla özlemlerine, hasretlerine bir nebze derman olmuştu. Şehit aileleri, huzur evi derken ana babasına akşam karanlığında gitmiş, eşine çocuklarına ancak ve ancak gece yarısı kavuşabilmişti. Elbette yoğunluğundan soramadım. Kaç Bayram bu böyle? Cevabını bildiğim soruyu sormanın bir anlamı yoktu elbette. Gençlik kollarını, GOP ilçe Başkanlığı’nı demiyorum bile. Doğruyol İstanbul İl Başkanlığı döneminden bu böyle. Hamuru siyaset ile yoğrulan insanın Yunus Emre’nin “Meydanlar içinde merdaneler var” değişi gibi fırında, ateşin koynunda pişmesi olağan değil midir? Ben de bu bayram yeniden piştim. Bayram ziyareti yapmak için eşimle birlikte Kurban bayramının üçüncü günü bir Allah dostunun kapısını çaldık. “Derviş bağrı taş gerek/gözü dolu yaş gerek” der ya Yunus Emre… Ağzı dualı Allah Dostu bize hocası Sivaslı İhramızade hazretlerinden merhum Ahmet Şahin Hocaefendi’den anılarını anlattı. Öyle bir ruh hali, öyle bir manevi dezenfektan geçiriyor ki insan, soluksuz dinliyorum. İmanlı hava sahasına girince eli ayağı tutmuyor insanın. İnsan sevgisini, merhametini görünce oturduğum koltukta küçüldükçe küçülüyorum. Bu arada fakir fukarının, garip gurabanın bayram harçlığını vermiş, erzaklarını dağıtmış, kurban etlerini pay etmiş olduğu halde yardım taleplerini bir bir cevaplıyordu Allah dostu. Sordum: -Kaç bayram oldu Sultanım evde bayram yapmayalı? -Canla, yarla, dostla bayram yapıyoruz ya. Oralarda bizim evimiz değil mi ?.Biz kendi evimizde misafir, misafir gittiğimiz evde ev sahibiyiz. Vay dedim,canım efendim… “Anladın mı?” demedi edeben… Zaten “anladım” diyemezdim edeben… Söz dolaştı seçimlere, mevcut iktidara geldi. Hemen seçim sonuçlarını “Şefkat Tokadı” diye yorumlayanlara sözü getirdim. Zira bu söz Külliye’de seçim sonuçları değerlendirilirken Cumhurbaşkanının huzurunda söylenmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın manevi büyüklerden “Dua” beklediğini bildiğimden, tasarruf taleplerini duyduğumdan bayram ziyaretinde eskilerin değimiyle “diş kirası” bekler gibi gözlerine baktım Allah Dostunun… İşittiklerim üzerine anladığım yorum şu oldu: -Takdir Cenab-ı Hakkın…Duamız ancak tokadın şiddetini azalttı. Siyaset insanı pişirir. Ancak gel gör ki önüne çıkan engellerin, kazılan kuyuların, entrikaların, hainliklerin kaynağı sağda solda değil yanı başındaysa Karslı’ların değimiyle “Ne edeceksin ölümü gir ağla çık ağla.” Siyaset öyle bir hal aldı ki; İttihat Terakkiciliğin komitacılığı almış başını gitmiş. Bakanlar birbirinin kuyusunu kazıyor. Koskoca devlet umuru görmüş adamlar, laf alıp söz devşiriyor. Kimin başına ne gelse birinden, birbirinden biliyor. Arkasına bakmadan yürüyemeyenler, dün “Sultanım” dedikleri Cumhurbaşkanı’na karşı kinini, öfkesini kusuyor. Cem Karaca diyor ya “Çete çete içinde/çete çeteye karışmış” Gerçekten mevcut iktidarın içine düştüğü siyaseti algı yönetimiyle manipüle eden çete, bürokrasinin kendi içinde büyüttüğü çete, Ak Parti iktidarının gölgesinde semizlenen, hormonlu büyüyen STK, sendika gibi örgütlenmeler derebeylikler dönemini hatırlatıyor. Kamu işçileriyle ilgili toplu sözleşmede imzasını atan TÜRKİŞ Başkanı’nın başka bir şansı mı vardı? Veya Kamu çalışanlarıyla ilgili MEMURSEN Başkanı’nın başka bir şansı mı var? El mahkum ayak gardiyan… Kabul edecekler…Şimdi iktidarı siyaset üretememekle, Türkiye’nin önünü tıkamakla suçlayan sendikaların Türkiye’ye ilişkin hangi önerisi, ağız tadı için tarifi, zor zamanda üstlendiği misyon vardır. HAK-İŞ’e bağlı bir sendika başkanının 22 kg altını olduğunu söylediklerinde içine düşülen durumu anlamış oldum. Gelen afet, facia insan, camia, semt seçmiyor. Önüne ne katarsa alıp götürüyor. Şefkat tokadı iktidardaki Ak Parti’ye gelmedi yalnız. Cemaatler, örgütlenmeler, kuruluşlar afetin merkezi olmasadalar da artçı şiddetten kurtulamadılar, kurtulamayacaklar. Ankara, İstanbul’u kaybetmek bazıları için sadece hoşafın yağını değil hoşafı da kaybettirmiştir. Şimdiler de asıl kavga kesilen hoşaf yağının değil hoşafın yeniden kazanılmasıdır. Bu nedenle dini cemaatlerin gelecek vaad eden siyasilerin etrafında kümelenmesinin nedeni budur. İmam Hatip’de okurken din ile ilgili Kelam Dersi hocam merhum Kemal Gündoğdu, bir hadisi şeriften hareketle “Din, nasihattır” demişti. Nasihati almamış, almamakta ısrar etmiş insanların bir seçimlik “Şefkat tokadı” ile olayı savuşturduğunu beklemeyin. Siyasi Terbiye arkasından geliyor. Türk siyasi tarihine bakın. İslamı kalkan olarak kullanan ve gelen her türlü saldırıya karşı İslam’ı hoyratça ileri süren muhafazakarlar, milliyetçiler, mukaddesatçılar, siyasal İslamcılar hep CHP ile terbiye edilmemiş midir ? Bunu söylerken aklıma Necip Fazıl’ın bir dönem MTBB için kullandığı "terbiyeli rejim gramafonu" sözü geldi. Demokrat Parti iktidarına bakın, Adalet Partisi’ne Milliyetçi Cephe Hükümetlerine, Anavatan Partisi’ne, Refah Partisi’ne…Sonuçta bu kitleleri terbiye edebilmek için devlet aygıt olarak geçici bir süre için, ikamet siyaset aracı, stepne olarak CHP’yi kullanmamış mıdır? CHP iktidarları, koalisyon ortaklıkları kısa süreli olduğu kadar yeni dönemin koşullarını hazırlayıcı rol üstlenirler. Buna normalleşme süreci diyenlerde var. Şimdi Ankara’da Mansur Yavaş’ı yerden yere vuranlar Melih Gökçek’in belediye başkanlığından istifası için daha sert üslubu kullanmıyor muydu? ? Ankara’da düne kadar Ak Parti’yi destekleyen , lojistik imkan sağlayan cemaatlerin Mansur Yavaş’tan şikayetini gördünüz mü? Şefkat tokadı denilen cezalandırma elbette millete ait. “Devlet babadır, döver de sever de” derlerdi eskiler. Devlet millet adına kendini koruma kollama görevini, siyasi terbiye modelini, dün saban HDP’li üç belediye başkanını şimdilik görevden uzaklaştırarak, sonra görevden alarak, hatta hatta cezaevine koyarak gösterdi ve gösterecek. Bayramda “Yüreğimiz Demirtaş ile Beraber” fotoğrafını veren İmamoğlu etrafında geliştirerek/genişletilen HDP üzerinden terör örgütüne selam hamlesinin cevabı da böylece devlet tarafından verilmiş oldu. Bu hamlelerin terörden arındırılmış siyaset havasını teneffüs edecek demokratik bir Kürt Partisine yöneleceği anlaşılıyor. Tokat atmanın çeşidi olur mu? Böyle düşünenler olabilir. Önemli olan atılan tokadın şiddeti…Örneğin; teröre karşı, teröre yardım ve yataklığa karşı devletin tokat atması “Osmanlı” hatırasıdır. Şimdilik seçimler için “şefkat tokadı” ifadesini kullanmaya devam edelim. Yoksa ne derdi Ziya Paşa: "Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir/Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.”