40 yaş üstü daha umutlu

Yakın Doğu Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı’ndan Dr. Öğretim Üyesi Gizem Öneri, salgın hastalıkların neden olduğu karantina sürecinin insanlardaki umut düzeyine etkisi başlıklı bir araştırma yaptı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde (KKTC) 18 yaş ve üzeri 160 kadın, 90 erkek olmak üzere 250 katılımcıdan oluşan çalışmasında, sosyal medya üzerinden anket yapıldı. Katılımcıların cinsiyet, meslek seçimi, pandemi öncesi dışarı çıkma sıklığı ve COVID-19 salgın ile ilgili haberleri nereden edindikleriyle umut düzeyi arasında farklılıklar bulunmazken, yaşlarına göre umut düzeylerinin değiştiği görüldü. AİLESİYLE YAŞAYANLAR DAHA UMUTLU 18-29 yaş aralığındaki katılımcıların umutsuz olma durumlarının 40 yaş ve üstü katılımcılardan daha yüksek olduğu ortaya çıktı. Ailesiyle birlikte yaşayanların arkadaşlarıyla birlikte yaşayan katılımcılara göre daha az umutsuz olduğu belirlendi. İZOLE ŞEKİLDE YAŞAMAK HUZUR VE UMUT VERİYOR İzole şekilde yaşamanın umut düzeyindeki etkisine de bakılan anket çalışmasında, katılımcıların bir kısmı izole yaşamanın huzur doğurduğunu ifade ederken bir kısmı da bu durumun mutsuzluk, kaygı, öfke ve umutsuzluk getirdiğini ifade etti. Ankete katılanlar, pandemi sonrası hayatın eskisi gibi devam etmeyeceğini düşünüyor. KAYGI VE UMUTSUZLUĞU GİDERECEK ÖNERİLER Araştırmanın sonuçlarını değerlendirerek, kaygı ve umutsuzluğu giderecek önerilerde bulunan Dr. Gizem Öneri, bu dönemde kaygının normal olduğunu söyledi. Öneri, kaygıyı sıfırlamak yerine doğru adımlar atarak, normal düzeyde kalmasını sağlamak gerektiğini dile getirdi. Sosyal medyada pandemi hakkında doğru olmayan bilgilere maruz kalmanın kaygı ve umutsuzluk düzeyini artıracağını vurgulayan Dr. Öğretim Üyesi Öneri, bu süreçte sadece bilimsel yayınlar ve uzman görüşleri gibi güvenilir kaynaklardan yararlanmayı önerdi. Her zorlu süreçte kişilerin kaygı, korku, endişe gibi duygular deneyimleyebileceği, aşırı ve uyumsuz olmamaya dikkat etmek gerektiğini dile getiren Öneri, Yoğun kaygı kişinin psikolojik ve fiziksel bütünlüğüne zarar verebiliyor. Dolayısıyla, bu yoğun kaygı başka rahatsızlıklara neden olabilir. Bu süreci uzun süredir ihmal ettiğimiz bazı işleri yapma konusunda bir fırsat olarak görmeye çalışmalı, tüm bu yaşadıklarımızın birer tecrübe olduğunu ve iyi tecrübeler biriktirdiğimizde daha umutlu olabileceğimizi bilmemiz iyi olacaktır. Sürekli felaket senaryoları üretip riski olduğundan daha fazlaymış gibi düşünmek ve tekrar tekrar benzer görüntüleri, bilgileri düşünmek ve okumak ruh sağlığına zarar verecektir. Bu nedenle, kendimizi kötü hissettiğimizde daha fazla kontrol edebildiğimiz yanlarımıza ve güçlü yönlerimize odaklanmalıyız dedi.

Bakmadan Geçme