- Haberler
- Kültür Sanat
- Ak Parti'nin Liyakat Arayışının Cevabı bu Kitapta
Ak Parti'nin Liyakat Arayışının Cevabı bu Kitapta
Dokuz Tip Mizaç Modeli Derneği Başkanı Dr. Enver Demirel Yılmaz'ın kaleme aldığı "Kaynak Benim - Liyakat Manifestosu" okurla buluştu.
İlk kez Türk araştırmacılar tarafından Türkiye’de geliştirilen, ulusal ve uluslararası pek çok akademik çalışmaya konu edilen bir model olan Dokuz Tip Mizaç Modeli'ni geliştiren Psikiyatr Dr. Enver Demirel Yılmaz "Liyakat Manifestosu" alt başlığını taşıyan çalışmasıyla bütünlüklü, uygulanabilir, pratik ve bilimsel bir liyakat modeli sunmayı amaç ediniyor.
Son yıllarda ülkemizde ve dünyada özellikle siyasi ve ekonomik alanlarda cereyan eden küresel sorunlar, “liyakat” başlığını toplumların gündeminde en üst sıralara taşıdı. Dolayısıyla ülkemizde de her görüş ve çevreden siyasetçi, kanaat önderi ve pek çok aydın toplumsal sorunlara çözüm önerisi olarak liyakat çağrısı yapmakta, iç içe geçmiş onlarca sorun başlığının karşısında, liyakate dayanan bir model arayışında çok büyük bir netlikle ortaklaşmaktadır.
Ancak her ne kadar toplumun her kesiminden yapılan bu ortak liyakat çağrısı ve model arayışları giderek güçleniyor olsa da talep edilen bu liyakatin tanımında henüz bir ortaklaşmaya varılabildiğini söylemek çok güç.Yaygınlaşan “liyakat gerekli” söylemlerine, liyakatle ilgili halihazırda yapılmış tanımlara, bir yandan da liyakatle ilgili mevcut uygulama sorunlarına bakılacak olursa; bu kavramın kökten ele alınıp yeniden inşa edilme vakti geldi de geçiyor diyebiliriz.
“Kaynak Benim” bu toplumsal talebe yanıt üretmeyi, liyakat mefhumuna işyeri düzeyinden ülke sathına, bireyden tüm toplumsal yapıya farklı ölçeklerde uygulanabilir, bütünlüklü, pratik ve bilimsel bir model sunmayı amaç ediniyor. Bilimsel, milli, özgün ve evrensel değerlere dayalı bir liyakat modeli doğuyor...“Bir ve Büyük Türkiye” idealine ve onun gerektirdiği liyakete sahip nesillere yol göstermesi.
Kitabın tanıtım metni şu şekilde:
“Nasıl kurtuluruz?” sorusu yaşadığımız topraklarda en yüksek sesli dillendirilişiyle 19. yüzyılda, Genç Osmanlılar'ın “zamanın ruhu”nu da arkalarına alarak, ülkenin idare usulüne dair giriştikleri sorgulamanın âdeta bir parolası olmuştu. Soru açıktı: İmparatorluk nasıl kurtulacaktı?Ülkenin okumuş gençleri imparatorluğun yaşadığı ekonomik ve siyasal sorunlara dünyada esen yeni fikir rüzgârlarının da etkisiyle yeni yanıtlar arıyordu. Bu soru, düşünce dünyamızın genetik mirasına işleyerek devroluna gelen, her kritik dönemeçte yeniden üretilen bir arayışı kodluyordu.
O günden bugüne “nasıl kurtuluruz?” sorusu sabit olsa da verilen yanıt her defasında bir ideolojinin, bir sosyal aidiyetin ya da bir mesleki eğilimin imzasını taşıdı. Örneğin sivil bürokrasi "nasıl kurtuluruz" sorusuyla idare usulü açısından ilgilenirken, askeri bürokrasi konuyu savunma ve güvenlik bakımından ele aldı. Eğitimciler çözümü ideal bir eğitim sisteminde ararken meseleye ideolojik açıdan yaklaşan kesimler kendi doktirinlerine uygun bir toplumsal değişimi zorunlu adres olarak gösterdi...Oysa, teşhis tedaviyi önceler... Bugün gelinen noktada sosyal veya siyasal aidiyet, meslek ya da uzmanlık alanı ayırt etmeksizin “liyakat gerekli” söyleminde ortaklaşılmış olması en azından “teşhis” noktasında yol aldığımızı gösteriyor.Maalesef hâlâ kendini yeniden üreten “nasıl kurtuluruz?” sorusundan kurtulmak için teşhiste oluşan ortaklığı tedavide ortaklaşmaya taşımamız gerekiyor.Nasıl ki bir bireyin hastalığını ya da kan grubunu teşhis etmek için vücudundaki tüm kanına değil yalnızca birkaç damlasına ihtiyaç duyuyorsak, aynı şekilde toplumsal sorunları tek tek ayrıştırıp ayrıntıda boğulmadan, bir tek damladan bütüncül bir okumaya ulaşmaya ihtiyacımız olduğu ortada.Tekil sorun alanlarının özgüllüğünde kaybolmadan net olarak söyleyebiliriz ki günümüz problemlerinden emanetleri ehline vererek ve adaletle hükmederek kurtulmamız mümkün.Kaldı ki, çokça sözü edilen sadakat, adalet ve ahlak kavramları liyakatin farklı veçhelerini ifade eder. Yani daha açık biçimde söyleyecek olursak sadakatsiz, adaletsiz ve ahlaksız liyakat olmaz. Bu bağlamda günümüzde sıkça sözü edilen "sadakat mi liyakat mi?” sorusu da anlamını yitirmiş oluyor.Kitabımızın ilk bölümünde somatopsikospritüel bütüncül insan varlığına dair sunduğumuz yaklaşım, işleyişini ve izini varlığın her katmanında görebileceğimiz ortak bir yazılıma ait işletim sistemlerindeki farklı uygulamalar gibi adeta...
Bireysel farklılıkların da kaynağı olan bu ortak yazılımı ifade eden Dokuz Tip Mizaç Modeli'nin, eğitim ve insan kaynakları alanında yarattığı külliyatla hem sorunlarımızın teşhisinde hem de tedavisinde “eskimeyen yeni” bir kılavuz olacağını şimdiden söyleyebiliriz.
Tüm varlıklarda yansımasının görülebileceğini öne sürdüğümüz “evrenin ve insanın ortak doğası”nı kavradığımızda, yalnızca “nasıl kurtuluruz?” sorusuna bir yanıt vermeye yaklaşmış olmuyoruz. Çünkü bu noktada öncelikli sorumuz belki de “Ne'yi kurtaracağız?” olmalıdır. İnsanlık tarihi, insanın bireysel varlığının “ne’liği” ve “nasıl’lığı” ile direkt ilişkilidir. “Makro evren”deki varoluşsal gerçekliği tam ve yetkin olarak “mikro evren”inde temsil etme potansiyelini taşıyan tek canlı olan insan varlığının aslında en büyük “beka sorunu” da bu temsili gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğiyle ilgilidir. Shakespeare’in ünlü “olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu” repliğini bir de bu gözle okumak gerekir, zira “olmak” varlığın liyakatine ermektir.Varlığının liyakatine eren bireylerden meydana gelen kadrolar, hem iç hem de dış beka sorunlarına karşı mukavele etmede çok daha başarılı olacaklardır.
Kitabımıza başlarken “o kuraklığın içinde orman olduğunu nereden biliyordunuz?” diye soranlara “kendi varlığımızdan” diyeceğimizi söylemiştik. “Kaynak nerede?” diye soranlara “Kaynak Benim” diyecek "Bir ve Büyük Türkiye" idealine ve onun gerektirdiği liyakete sahip nesillere yol göstermesi umuduyla...