Bahçeli'den Orhan Pamuk'a: Yazar Müsveddesi

MHP lideri Devlet Bahçeli, Ayasofya'nın yeniden ibate açılması kararını eleştiren yazar Orhan Pamuk'u hedef aldı. Bahçeli, “Bir yazar müsveddesinin, 'Ayasofya’yı yeniden camiye çevirmek dünyanın geri kalanına artık seküler değiliz demektir' ifadesi kafasının her zerresi dikenle sarılmış Pamuk soyisimli bir şahsın mesnetsiz sızlanmasıdır” dedi. MHP lideri Devlet Bahçeli, Belediye Başkanları Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması kararını eleştirenleri hedef aldı. Danıştay’ın kararını “567 yıldır devam edegelen fetih sürecimiz yeni bir safhaya geçmiş, bütün Türk ve İslam beldeleri ayağa kalkmıştır” diye değerlendiren Bahçeli, ABD’den gelen ‘Hayal kırıklığı’ açıklamasına da “Cibilliyetsiz ve ciddiyetsiz bir itham” diyerek tepki gösterdi. Bahçeli’nin açıklamaları özetle şöyle: “Ayasofya’nın, vakfiyesine muvafık şekilde cami olarak kullanılması milletimizin uzun yıllardır hasreti ve beklentisidir. Ayasofya’nın, vakfeden kutlu ecdadımızın emaneti doğrultusunda kesintisiz cami olarak kullanılması bağlılık ve vefayla yerine getirilmesi şart olan tarihi bir sorumluluktur. Vakıf senedi hukuk gücündedir. Nitekim vakfedilen Ayasofya’nın niteliği ve kullanım amacı değiştirilemeyecektir. Bu durum aynı zamanda herkes için bağlayıcıdır. 86 yıldır kutuplaşmalara konu olan bir tartışma hukuki ve siyasi mutabakatla çözüme kavuşturulmuştur. Ayasofya Camisi’nin ibadete açılması 567 yıllık çağrıya kulak vermenin, itibar ve ihtimam göstermenin muhterem bir neticesidir. Ayasofya yeryüzündeki bütün camilerimizi, bütün mescitlerimizi selamlayacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi bu gelişmeden dolayı son derece bahtiyardır. “CİBİLLİYETSİZ VE CİDDİYETSİZ BİR İTHAMDIR” ABD yönetiminin “Hayal kırıklığı” yorumu cibilliyetsiz ve ciddiyetsiz bir ithamdır. 1987’den 2019’a kadar silah ambargosu uyguladığı Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne, birden bire askeri eğitim desteği vereceğini ve kaynak sağlayarak güvenlik ilişkilerini geliştireceğini duyuran ABD, Türkiye’yi sıkıştırmak maksadıyla hamle üstüne hamle yapmaktadır. “YAZAR MÜSVEDDESİ” Bir yazar müsveddesinin, “Ayasofya’yı yeniden camiye çevirmek dünyanın geri kalanına artık seküler değiliz demektir” ifadesi kafasının her zerresi dikenle sarılmış Pamuk soyisimli bir şahsın mesnetsiz sızlanmasıdır. Böylesi köksüzler düştükleri aidiyet krizinde hamiyet ve haysiyet imhası yaşamışlardır. “Osmanlı hukuku Cumhuriyet hukukunun yerine geçti” diyen sözde akademisyenler de aslında cehaletlerinin ve ideolojik taassuplarının kurbanı olmuşlardır. İnanç hakkı insan hakkıdır. Bunu tasdik ve tasvip etmeyen insanlık değerlerine düşmandır. Bunun hilafına her söz, her tavır, her eylem boşluktadır, hukuken de ağır kusurludur. Egemen sınırlarımız içinde nerede ibadet edeceğimiz, nereyi ibadete açacağımız sadece bizim tayin ve tespit edeceğimiz bir konudur. “NİFAK SAÇAN AĞZINI BIÇAK BİLE AÇAMAYACAKTIR” Son zamanlarda Yunanistan Başpiskoposunun kontrol dışı hezeyanları elbette hiçbir şeyi değiştirememiştir. Ayasofya Camisi Türk milletinin emanetindedir. Bu emanetin üzerinde şaibe oluşturmak ve şüphe uyandırmak hiç kimsenin haddi ve harcı değildir. Küstah bir dille, “Türkler Ayasofya’yı ibadete açmaya cesaret edemezler” diyen Yunanistan Başpiskoposu, bundan sonra ağır bir mahcubiyet ve mağlubiyet travmasına gömülecek, nifak saçan ağzını bıçak bile açamayacaktır. Atina’da tek bir cami bulunmazken, Türkiye’nin dört bir tarafında 400’e yakın Kilise, Sinegog veya Havra’nın bulunması aziz milletimizin din ve vicdan hürriyetine duyduğu hürmetin muteber bir sonucudur. Batı dünyası hala ehl-i salip mantığıyla hareket etmektedir. “BAROLARIN DEMOKRATİKLEŞMESİ BAZI KESİMLERİ NEDEN ÜRKÜTMEKTEDİR?” Bazı baro başkanları Kuğulu Park’ta hamaset ve husumet nöbetindeyken Türkiye’nin sürdürdüğü yüksek mücadele hakikaten de hayranlık uyandırmaktadır. Lafa gelince çoğulcu demokrasi yanlısı olduğunu iddia edenlerin, sıra çoklu baro sistemine gelince eleştiri oklarını fırlatmaları abes bir tenakuzdur. Baroların demokratikleşmesi bazı kesimleri neden ürkütmektedir? Avukatların Marksist-Leninist yasa dışı örgütlerin ve bilhassa CHP’nin tasallutundan kurtarılıp özgürleşmeleri niye yanlış görülmektedir? Çoklu baroyla birlikte baroların siyasileşeceğini iddia edenler, bugünkü şartlarda baroların siyasetten başka ne iş yaptığını hangi ara itiraf edeceklerdir? Yollarda yürüyen, duvar diplerinde bekleyen, parklarda nöbete giren bazı barolar, şimdiye kadar vatan ve millet için hangi fedakârlıkları yapmışlardır? Hepsinden mühimi ise cevabı aranması gereken soru şudur: Hukukun üstünlüğü temelinde yükselen bir devlette, suç ve suçluyla amansız mücadelenin sürdüğü bir dönemde, 140 bine yaklaşan avukat sayısı hiç sorun edilmeyecek midir? Savunma hakkı kutsaldır, yok sayılamayacaktır. “MİLLET NE İSTİYORSA YAPILACAK” Türkiye’de hiç kimse dokunulmaz değildir. Milletimiz ne istiyorsa, neyi umuyorsa o yapılacaktır. Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi nihayetinde kabul edilmiş, Gazi Meclis son sözünü millet nam ve hesabına söylemiştir. Mesleki dayanışma bir yere kadar anlamlı ve değerlidir, ama asıl olan milli birlik ve dayanışma ruhunun canlılığı ve cesametidir. CHP Genel Başkanı’nın çoklu baroyu üniter yapının kalbine sokulan hançer olarak tanımlaması iflas etmiş, saman altından ihanete payanda olmuş, yüzeye çıkınca da çanak tutmuş müflis bir siyasetçinin pespayeliğidir. Şahsımı egemen güçlerin taşeronu diyerek iftirayla itham eden Kılıçdaroğlu yalnızca terbiye muhalifi değil, aynı şekilde PKK-FETÖ’nün muhibbi, muhteris yüzlü mihmandarıdır.

Bakmadan Geçme