Erdoğan: Temizleyeceğim !

Genel Yayın Yönetmenimiz Fehmi Çalmuk 'un kaleme aldığı  "TÖVBEKAR KEMALİSLER, YA FETÖİSTLER? " başlıklı yazısında  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın FETÖ'nün siyasi ayağı tartüşmalarına girmeden "Partiyi temizleyeceğim" dediğini ileri sürdü. Erdoğan'ın 2018 yılında bir televizyon kanalında "“FETÖ’nün bizim zamanımızda büyüdüğü iddiasını ben reddetmem. Bunlar büyük bir ihanet şebekesi içerisindeymiş. Aldatıldık" dediğini hatırlatan Çalmuk "Erdoğan’ın 2019’un son aylarında kendisini ziyarete gelen Akıncıların eski İstanbul Başkanı’na “Yakup ağbi kongrede hepsini temizleyeceğim” sözleri bunun için midir? Erdoğan, “Temizleneceğim değil temizleyeceğim” demektedir. " diye sordu. Çalmuk'un yazısındaki  ilgili bölüm şu şekilde: "‘FETÖ’nün siyasi ayağının ortaya çıkarılması’ tartışmasını birlikte ele alalım. Terör örgütü PKK/PYD’nin siyasi ayağının TBMM’de var olduğu gerçeğinden hareket ederseniz daha yaygın ve finans bakımından zengin, uluslararası ilişkiler bağlamında dominant terör örgütü FETÖ’nün siyasi ayağının TBMM’de bulunması gerekmez mi? Böylesine bir iddia FETÖ’nün bir parti kurduğu/kurdurduğu iddiasıdır ki bu başlı başına Recep Tayyip Erdoğan’ın partisine yönelik C4, TNT kalıplı, uzaktan kumandalı filan değil düpedüz balistikten öte nükleer başlıklı bir saldırıdır. Siyasi ayak demek; her yerde ayağı olan FETÖ’nün yargı, emniyet, asker ve iş dünyasının yanında etkinliğini kabul etmek ve bu merkezin kurduğu siyasi organizasyonun kabulü anlamındadır. Kıskaca alınmak, tezgaha getirilmek istenen Ak Parti’dir. Siyasete nüfus etme ile siyasi ayak meselesi aynı kapıya çıkmaz. Çıkar derseniz gayri meşru ilişkiyi kabul etmiş olursunuz ki bu ötenaziden başka bir şey değildir. Ne yazık ki Ak Parti bu deli gömleğini giymiş oldu. Belki bu gömleği giydirenler Erdoğan’ın elinden partisini almak isteyen kripto FETÖİSTLERdir. Nitekim Erdoğan 2018 yılının Haziran ayında CNN Türk – Kanal D ortak yayınında “FETÖ bizim zamanımızda büyüdü iddiasını ret edemem” demektedir: “FETÖ’nün bizim zamanımızda büyüdüğü iddiasını ben reddetmem. Bunlar büyük bir ihanet şebekesi içerisindeymiş. Aldatıldık. Taa Erdal İnönü’ye git, Bülent Ecevit’e. Ecevit, İnönü bunların en yakın arkadaşıydı. Erdal İnönü’nün bunların okullarını ziyaret ettiğini iyi bilirim. Onların davetlerine katıldıklarını iyi bilirim. Gelsinler konuşalım. Samimi değiller. Biz yanıldık. Biz bunlara çok inandık. 2004 MGK’sında hedef sadece FETÖ değil tüm terör örgütlerine yönelik bir süreçti. Biz bunun üzerine ısrarla da gittik. Birçok STK’lar da masaya yatırıldı. 2010’dan sonra da ayıklama süreci başladı.” FETÖİST’lerin siyasi partilere sızdığı, yalnızca dereyi geçerken değil her parti içinde kons yaptığı ve konsa meraklı siyasilerin bunlara meyil ettiği açıktır. Yoksa Melih Gökçek’in “Onların yüzlerinde mi yazıyordu FETÖCÜ oldukları?” sözünü “Hamili kart yakinimdir” ricasıyla tamamlarsanız insanın ne olduğu değil nerede durduğu, bir o kadar da nerede durduğu değil ne olduğu önemli olmaktadır. Halbuki işaret fişeği yıllar önce atılmıştır. ‘Fetullah’ın ipiyle kuyuya inmeyin’, ‘yeni muhitiniz hayırlı olsun’ veya halen Ak Parti’de genel başkan yardımcılığı yapan istihzanı gülüşüyle meşhur ismin “Sizin hocanız ne yaptı? Bizim hocamız bütün dünyada okullar açtı” sözleri tanıdık geliyor mu? Veya Erkan Mumcu’nun Mayıs 2007’deki konuşması sizi uyandırmadı mı? Bu memlekette kim 'Elhamdülillah Müslümanım' diyorsa, bilsin ki imanını Allah'a, dinini devlete borçludur. 'Müslümanım' diyen herkes, aklını başına alsın. Hele hele Müslümanlığı, birilerine üstünlüğüymüş gibi takdim edenler, Müslümanlıklarını sanki bedeli, mükafatı dünyada talep edilecek bir fedakarlıkmış gibi algılayanlar bilsinler ki eğer imanları varsa; imanları, Allah'ın onlara bir lütfudur. Bunun için şükretmelidirler, onun yolu da hayırdır, hasenadır. Onun dışında imanından gayrı bir din yaşayabiliyorlarsa, 'Müslümanım' dedikleri bir din yaşıyorlarsa, bunu devletlerine, devlete borçludurlar. Ama bu ülkede din ve devlet birbirinin karşısındaymış gibi sunuluyor. Bu, devlete de ihanettir, dine de ihanettir, vatana da ihanettir. Bu, millete kurulacak en büyük tuzaktır. Elinize üç kuruş para geçti, üç tane gazeteniz, iki tane televizyonunuz oldu diye bu ülkeyi ele geçirme sevdanızdan vazgeçin. Osmanlı bu oyunu affetmez.” İmam Hatip öğrencisi iken de imam hatiplerin başkanlığı döneminde de millet vatan tanımaz, köprüyü geçerken ‘ayıya dayı’ diyenlerle hep mücadele ettim. Bu şuur elbette ki Aziz Milletimin ruh köküne sadakatimizden, beslendiğim kaynakların anamın ak sütü gibi helal Anadolu’nun mefkûresindendir. Makama, mevkiye, saltana, harama tamah etmemek birinci kuraldır. Kıyıda köşede durmamızın, bize ekranların yasaklanması, merkez medyanın içine sokulmama nedenimiz “bihaber” olmamızdan ileri gelmiyor. Bilakis “haberdar” olmaktan  ve “haber vermekten” ileri geliyor. Bir yere gitme, ikbal devşirme niyetimiz/kavlimiz/tavrımız olmadığı için durakta da beklemiyoruz. Halbuki durakta beklemek yerine ilk gelen otobüse atlayıp giden o kadar insan gördük ki…Şimdi bir köşeye sinerek ‘kim, kimi indirecek?’ diyerek bahis oynayan siyasiler Ak Parti içinde kalanları mı, Davutoğlu ve Babacan’a gidenleri mi “siyasi ayak” olarak suçlayacak. 17-25 Aralık’tan sonra cemaat, hizmet hareketi, paralel yapı ile flörtten öte ilişki başlatan partiler mi “siyasi ayak” hesabını verecek? “O…punun tövbesi yeni müşteri gelene kadardır” derler ya peki müşterinin tövbesini kim soracak, sorgulayacak?  İyi ya yoldan çıkaran kadar yoldan çıkan suçla değil midir? Hakkı Bulut’un şarkısı gibi “Ben Tövbemi geri aldım, Tanrım sen bağışla bizi” mi diyecekler, yoksa Cem Karaca’nın şarkısı gibi “Yüz bin kere tövbe etsek yine şarap içeriz” mi diyecekler? Bu tövbe; yerel seçimlerden önce Numan Kurtulmuş’un “23 hazirandan sonra gerekirse Allah’tan af diler (tövbe istiğfar), yanlışlarımızdan kurtuluruz” sözleri gibi bir tövbe midir? Yoksa parti içinde adı ‘Arap Bacı’ya çıkmış siyasinin bu kadar işaret fişeğinin gözünün önünde atılmasına karşı kendisini “ahmak” olarak tanımlaması gibi mi bir tövbedir? Herkes zulaya yatmış bir kenarda Erdoğan’ın hamlesini bekliyor. Erdoğan’ın 2019’un son aylarında kendisini ziyarete gelen Akıncıların eski İstanbul Başkanı’na “Yakup ağbi kongrede hepsini temizleyeceğim” sözleri bunun için midir? Erdoğan, “Temizleneceğim değil temizleyeceğim” demektedir. Tartıştığımız bu yeni hal; olay yeri inceleme gibi ‘siyasi ayağı bulma’ siyaseten “Aranızda günahsız olan, ona ilk taşı atsın!” çağrısına çıkarsa burada en masum ve günahsız olarak merhum Necmettin Erbakan’ı bilirim, bir de merhum Alpaslan Türkeş’i… Elbette ki bu dönemde Türkmen Beyi muhterem Bahçeli’nin “emrolunduğu gibi dosdoğru” duruşunu…Elif miktarı eğilmedi. Bırakın toleransı göz işaretinde bile bulunmadı. Bahçeli’nin şartsız, muskasız Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini “Ebet müddet devlet” gereği desteklemesinin altında; siyasete sızmış, nüfus etmiş, yuvalanmış, semirmiş, günden güne kunlayan, bir o kadar da puşt zulalarına meraklı siyasileri, bürokratları temizleme, dezenfekte etme iradesi bu nedenledir. Erdoğan’ın “temizleyeceğim” sözü, Bahçeli’nin alayına ‘Eyvallah’ diyerekhaşereye karşı yapılacak ilaçlama, karantinayı gerektirecek bir biçimde olması halinde hedef tahtasına konulan siyasilerin itirafları/tövbesi karşısında kaldığımız yerden mi kandığımız yerden mi devam edeceğiz? Hesap verilebilir olma, hesap verme/bedel ödeme, ikrar ve vatan ve millete sadakat yemini tövbe ise tövbe bekliyoruz."

Bakmadan Geçme