Fatma Şahin: Ömrüm 'Olur Olur Bal Gibi Olur' Demekle Geçti

Fatma Şahin, pek çok ilki yaşatacağı memleketi Gaziantep’in tam da geleneksel ‘hayatlı ev’lerinden birinde dünyaya geldi… Bahçesinde dut ağaçları, kuş yuvaları olan geniş evin içinde de sıcacık bir ortam vardı. Aynı çatı altında bir nine, bir dede, üç oğlan ve onların aileleriyle bolca kuzen yaşıyordu. Fatma Şahin, üç çocuğun en büyüğüydü; bir kız bir de erkek kardeşe ablalık ediyordu. Annesi ev hanımıydı. Babası saat tamircisiydi. Şahin, “Tipik bir Anadolu ailesiydik” diye başlıyor anlatmaya: “Ailemin en büyük çocuğu olduğumdan aşırı sorumluluk sahibiydim. Derslerine çok iyi çalışan, kardeşlerini hep gözetip kucaklayan, büyük olmanın getirdiği sorumluluğu ‘Annemin ilki olacağıma dağlardaki ülke olayım!’ diyecek şekilde yerine getiren bir çocuktum. Kişilik olarak da yaptığım işlerin çok düzgün olmasına gayret eden bir çocuktum. Yaramazlığım yoktu, tek bildiğim şey çalışmaktı!” "ERKEKLER OKUR, KIZLAR KALIRDI, TA Kİ…" Bu çalışkanlık daha ilkokuldan ona önemli görevler getirmeye başladı; milli gün ve bayramlardaki müsamerelerde şiir okuma, bando takımı, 19 Mayıs’a hazırlanma ekibi başkanlığı... O zamanlar ‘siyaset sahnesi’ aklında yoktu. ‘Sayısal’a eğilimi vardı. Vardı da, ailede liseden sonra okuyan kız çocuğu yoktu… Nasıl olacaktı? Şahin anlatıyor: “İTÜ Kimya ve Metalurji Fakültesi’ni kazandım. Ailede erkekler okurdu ama üniversiteye giden kızların ilk örneği ben oldum. Anadolu ailelerindeki ‘Ben fedakârlık yapayım, çocuğum güzel eğitim alsın’ düşüncesiyle, ‘Bismillah’ dedik ve babamla otobüse binip 22 saatlik bir yolculuktan sonra İstanbul’a geldik. Ben İstanbul’a ilk defa geliyordum. İlk birkaç ay zor oldu çünkü bana yurt çıkmamıştı; ya güvenilir bir ev bulacaktım ya da geri dönecektim… Eğitim hayatımı bir tesadüf kurtardı. Antep’te dükkanların bir kısmında saat tamircisi, bir tarafında kuyumcu olurdu. Babamın saat tamirciliği döneminde beraber çalıştığı kuyumcu aile de İstanbul’a taşınmıştı. Babam onlara yurt sorunumdan bahsetti; ‘Okusun, geri dönmesin’ diyerek yurt çıkana kadar bana bir oda verdiler.”“Fotoğrafta, çitlembik bacaklarla şiir okuyorum! Halen şiir okumayı çok severim. Gençken Ümit Yaşar’ın duygusal şiirlerini çok severdim. Her yaşın başka güzelliği var. Şimdilerde Âşık Veysel, Yunus Emre gibi isimleri seviyorum.” İSTANBUL BENİM İÇİN İKİNCİ MEKTEPTİ Şahin, başını sokacak yerini bulduktan sonra ailesine söz verdiği gibi dört elle derslerine sarıldı. Zor sınavlarla beraber İstanbul da ona ikinci bir mektep oldu: “İstanbul’da okumanın bir başka heyecanı vardı; ilk defa tiyatroya gitmek, sanatsal yönlerimi geliştirmek, tarihi yerleri görmek… İlk iki yıl Maçka’da okuduk. Sonra Maslak’taki kampüsteydik. Bu arada ben yurda geçmiştim. O da başka mektepti; çok farklı karakterlere sahip 7-8 kişiyle aynı odayı paylaşmak size sabrı, birlikte yaşam kültürünü ve hayatı öğretiyor. Ailemi üç, dört ayda bir görebiliyordum. Bu dönemde birbirimize çok güzel mektuplar yazdık.” AÇTIĞI YOLDA KIZ KARDEŞİNİ DE OKUTTU “İTÜ’yü dört yılda; ‘Son Haziran’da bitirmek hiç kolay değildir!” diye gülerek anlatmaya devam ediyor Şahin: “Bitirdiğim gün de Gaziantep’e döndüm çünkü kız kardeşim de Eczacılık Fakültesi’ni kazanmıştı ve ailemin iki kız çocuğunu aynı anda şehir dışında okutacak gücü yoktu.” Memleketine döndüğü gün İŞKUR’un yolunu tuttu; çünkü kendini zorluk içinde okutan ailesinin izinden, o da kız kardeşini okutmak istiyordu. Tam da o gün şehrin en büyük fabrikalarından Sanko’nun boyahanesi için mühendis aranıyordu. Okulu iyiydi, özgüveni tamdı; genç Fatma Şahin aynı gün işe girdi. Şahin, “O günden beri de çalışıyorum, tam 35 sene oldu” diyor ama fabrika yıllarını daha dünmüş gibi anlatıyor: “Sanko bugün Türkiye’nin en büyük holdinglerinden biri ama 1980’lerde ihracat yeni gelişiyordu. Orada geçirdiğim 15 senede rekabeti ve bir aile şirketinin nasıl kendini büyütüp holdingleştiğini öğrendim.” ASLA ÜMİDİ KAYBETMEYİN Şahin’in 1987’de İTÜ’de son sınıf öğrencisiyken TRT’nin hazırladığı ve gençlerin görüşlerini aktardığı bir programdan görüntüleri ortaya çıkmıştı. Şahin, röportajda politikacılarla ilgili “Acaba gerçekten Türkiye’nin gelişmesi için bir şey yapabileceklerine inanıyorlar mı hepsi?” diye soruyordu. Fatma Hanım, 33 yıl sonra genç Fatma Şahin’in bu sorusunu şöyle yanıtlıyor: “ Temelden bakmadan, toptancı yaklaşmadan, her dönemi kendi içinde analiz ederek sabırla yol gitmemiz gerektiğini düşünüyorum. O günkü genç bakışım bugün yerini daha olgun ve anlayışlı bakış açısına bıraktı. Bugünün gençlerine de mesajım; asla ümidi kaybetmeyin! En zor şartların bile fırsatları var.” BİR BARDAK ÇAYIN SİMGELEDİĞİ MÜCADELE Fatma Şahin, işe başladığı özel sektörde kurumsallaşmayı öğrenirken, kuruma ve sektöre kadınların da iş hayatında öncü rollerde olabileceğini öğretiyordu. Bu hiç kolay değildi. Bir bardak çay alabilmek bile ayrımcılıkla mücadele gayreti gerektiriyordu: “1980’lerin usta ağırlıklı özel sektöründe kadın mühendis neredeyse hiç yoktu. Fabrikadaki 150 mühendis müdürün, biri ben olmak üzere, yalnızca ikisi kadındı. Çaycılar yalnızca erkek mühendislere servis yapardı. ‘Kadından mühendis mi olur’ düşüncesi vardı. Bize de çay getirmesi için epey uğraştık. Sonunda kazandık. Bugün, yüzlerce kız çocuğumuz okullarda, kadın mühendisimiz çok başarılı şekilde özel sektörde çalışıyor. Önemli olanın cinsiyet değil ehliyet ve iş odaklı çalışmak olduğunu anlatmaya çalıştık.” Bu arada Şahin ortak yemekhanede ‘Kadından da mühendis olur!’ mücadelesini verirken onu hayranlıkla izleyen biri vardı; iplikhane bölümünden makine mühendisi İzzet Bey… Tanıştılar, anlaştılar ve 40 gün içinde evlendiler… ÇORBADA TUZUMUZ OLSUN İSTEDİK Şahin çiftinin ikinci bebeklerini kucaklarına aldıkları 2001 senesinde Türkiye, tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden birine girdi. Çalıştıkları fabrikada da onlarca işçi ve mühendis işini kaybetti. Tanık olduğu görüntüler Şahin’i derinden etkiledi: “Sonunda ‘Bu böyle olmamalı, bizim de çorbada tuzumuz olmalı’ anlayışıyla eşimle AK Parti’nin kurucu üyeleri arasında yer aldık. 3 Kasım 2002 için erken seçim kararı alındı. O dönem Genel Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan ‘Büyükşehirlerde yüzde 10 kadın kotası istiyorum, Gaziantep’ten de seçilecek yerden kadın adayımız olsun’ dedi. O zamana kadar Gaziantep’ten hiç kadın vekil çıkmamıştı. İl başkanımız ‘Gaziantep kadın vekili kaldırmaz, kaybederiz’ diyerek direndi. Üstelik Gaziantep belediye başkanlığı üç dönemdir CHP’deydi. En fazla dört milletvekili çıkaracaklarını düşünerek beni yedinci sıraya yazdılar. O seçimde AK Parti yedi milletvekili çıkardı. Ben, kazanamayacağını düşünerek çekilen bir adayın yerine altıncı sıradan parlamentoya girdim.” KÖY KÖY GEZDİK, HALKIN KADIN VEKİL ALGISINI DEĞİŞTİRDİK Ancak ‘Kadından olmaz!’ zihniyeti siyasette de Şahin’in peşini bırakmıyordu. TBMM’de kadın milletvekili oranı yüzde 4.4’tü. Şahin’in bölgesindeyse kadın vekilin örneği yoktu. Bu sebeple ilk iki yılı yine ‘Olur, olur, bal gibi olur’u kanıtlamakla geçirmiş: “Herkesin dilek ve sorunlarını not ediyor, geri dönüş yapıyordum. İnsanlar zamanla kadından da pekala milletvekili olabileceğini anladılar. Mesela ‘Kadından milletvekili mi olur?’ diyen Kamyoncular Oda Başkanı, iki sene sonra ‘Aslanın dişisi erkeği olmaz!’ diye beyanat verdi. Herkes 10 köy gezerken, ben 50 köy geziyordum. Çalışmalarım Genel Merkez’in ve Cumhurbaşkanımızın dikkatini çekti. Girdiğim ikinci seçimde yerim ikinci sıraya yükseldi.” Şahin, 2011 seçiminden sonra ‘Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ yaptı. 2014’te yine ‘Olur, olur, bal gibi olur’ diyerek doğup büyüdüğü şehrinin ilk kadın belediye başkanı oldu. BAŞARIMIN SIRRI: İNSAN SEVGİSİ… Fatma Şahin, geriye baktığında hayatını şöyle özetliyor: “Ömrüm ‘Kadından olmaz’a karşı mücadeleyle geçti. Şarkıdaki gibi ‘Olur, olur, bal gibi olur!’u ispat etmeye çalıştım hep. Kız çocuklarına diyorum ki; ‘Okuyun, kendinizi yetiştirin, dünyayı tanıyın ve özgüvenle yolunuza devam edin!” Peki başarısının sırrı ne? Şöyle yanıtlıyor: “İnsan sevgisi. Seversen, sevilirsin. İşimi de çok severek yapıyorum. Bu kadim şehre hizmet etmek beni çok onurlandırıyor.”

Bakmadan Geçme