Fehmi Çalmuk Yazıyor...Erbakan'a Koltuğunu Bıraktı
Genel Yayın Yönetmeniz Fehmi Çalmuk, 96 yaşında vefat eden devlet adamı, Milli Görüş geleneğinin en önemli siyasetçilerinden Süleyman Arif Emre hakkında " Allah İnsanı İddiasından Vurur " başlıklı yazısında önemli bir analiz kaleme aldı. Milli Görüş'ün Filizlenmesinde Katkısı Çok Müslümanların üzerine deli gömleği gibi giydirilen “İslamcılık” elbisenin yeni yeni farkına vararak sağına soluna şaşkın şaşkın bakmalarının anlamı nedir? Allah insanı iddiasından vuruyor. Oysa ki Milli Görüş geleneği yeni filizlendiği dönemde tercüme İslami anlayışa karşı geliştirdiği koruma kalkanı milli değerlere, mefkure, Anadolu’ya yaslanmaktır. MHP’ye kaymadan Milli olmak, CHP’ye kaymadan paylaşımcı ve sosyal devlet olmak, AP’ye kaymadan mukaddesatçılığı cenaze törenlerinden, haftalık Cuma namazı, yıllık bayram namazı seremonisinden hayatın içine getirmek gibi pratik sonuçları olmuştur.Bu fikrin oluşmasında merhum Süleyman Arif Emre’nin katkısı çoktur. Fehmi Çalmuk Pehlivan, Seni Unutmayacak ! Necip Fazıl Kısakürek’in, “Serseri Osman” lakaplı Osman Yüksel Serdengeçti’nin avukatlığını ne kadar zor şartlarda yaptığını anlatırdı. Bir defasında Serdengeçti’ye mahkemeden berat kararı çıkınca, kendisinin üzerine yürüdüğünü “Arif iş mi bu? Benim içeride yapacak işlerim vardı. Bütün planı programı mahvettin. Şimdi beni içeriye tekrar sokmanın bir yolunu bulmalısın” dediğini aktarmıştı.
Herkes bilir, çocukluktan beri kiloluydum. Milli Gazete muhabiri iken Erbakan Hocamın huzurunda birkaç kez Oğuzhan Bey’in kilomla ilgili sözlerine şahit olanlardan biri Süleyman Arif Emre idi. Yüzümün düşmesine neden olan üzülmem karşısında Erbakan Hocamın “Mücahit, pehlivan olur” sözleriyle nasıl da gülümsediğini hatırlarım. Merhum Süleyman Arif Emre hep beni gördüğünde “pehlivan” diye hitap ederdi. Rabbim şahit ki pehlivan onu unutmadı. Hatta yenilenen İstanbul seçiminden sonra Ekrem İmamoğlu’nun O’nu ziyarete gitmek istediğini söylediklerinde memnun da olmuş, “Bizimkiler unuttu Koca Çınar’ı” demiştim. Yasin Hatipoğlu Beyefendi ile küçük pusulalara yazdıkları beyitlerle ilgili haber yapmak istediğimde, tebessümü ile “Yasin Bey ile aramızdaki sır” diyerek beni teselli bile etmişti. Haber yazmada olaylara ilişkin bakış açısının önemli olduğunu vurgular “Hiç bir olayın tek bir bakış açısı yoktur” derdi. Erbakan’a İlk Genel Başkanlık Teklifi Emre’den Geldi Süleyman Arif Emre, 1965 yılında Yeni Türkiye Partisi’nden Milletvekili seçilmişti.
“Das İst Erbakan 2-Anadolu’nun Sanayileşme Sevdası” kitabımda Süleyman Arif Emre’nin merhum Necmettin Erbakan’ın genel başkanlık sürecini nasıl hazırladığına ilişkin bilgilere yer verdim. Emre, o günkü siyasi tabloyu şu şekilde anlatıyor: “Meclis’te bizim milletimizin karakterine uygun parti yok. Taban Adalet Partisi’nde kalmış ama yönetim tabandan kopuk. Meclis bizim arzuladığımız bir Meclis değil. Dahası, bizim milli ve manevi değerlerimize tam manasıyla hizmet edecek bir parti de yok; sadece ‘bu parti, şu partiye nispetle daha ehven-i şerdir’ zihniyeti var.” Sağın ilk ittifak hareketi toplumun farklı kesimlerinden de karşılık bulmaya başlıyordu. Necip Fazıl Kısakürek, Osman Yüksel Serdengeçti gibi ünlü fikir adamlarının aynı zamanda avukatlığını yapan Süleyman Arif Emre bu sürecin mimarı durumundaydı. Daha çok önde görüldüğü için yeni kurulacak partinin isminin “Emre Partisi” olarak adlandırılması esprilerine bile aldırmıyordu. Emre şunları belirtiyor: “Yeni Türkiye Partisi’ni, Millet Partisi’ni, Milliyetçi Hareket Partisi’ni birleştirerek bir parti kurmaya karar verdik. Niçin karar verdik? Demirel, o zaman ki terimiyle ‘milleti muhafazakâr’ denilen birçok milletvekillerini teker teker dışlıyordu. Bu ‘daha çok masonik bir tavır takındı’ diye birçok çevrelerde alerji uyandırıyordu. Ondan dolayı, ‘Yeni bir parti kuralım sağlam kişilerden.’ diye düşündük. Evvela dedik ki “Bu üç partiyi birleştirelim.’ Yeni Türkiye Partisi, Millet Partisi, MHP, 40–50 kişi de Adalet Partisinden geliyor, 101 milletvekiliyle sürpriz olarak bir parti kurmaya artık ramak kalmıştı. Birleşik partiye Bölükbaşı’nı, ilk başta rahmetliyi genel başkan yapacaktık, Türkeş de, Ekrem Alican Bey de razı olmuştu. Tam düğmeye basacağımız sırada, Bölükbaşı koyuverdi işi, darmadağınık etti. İsimleri kısa kesiyorum, çok teferruat var. ‘Efendim, beni Genel Başkan seçersiniz veya sonraki kongrede halimiz nice olacak .’ dedi. ‘Ya, padişah seçecek değiliz, tabii kongre ne derse o olur.’ dedik. ‘Öyleyse biz bu işte yokuz.’ dedi. Onun üzerine bu iş yatar gibi oldu. Sonra dedik ki: ‘100 kişiyle kurmayalım da 50 kişiyle kuralım, bu kadar kişiyle de olabilir, hiçbir önemi yok.’ Peki, kimi genel başkan yapacağız? Çünkü hepimiz delikanlıyız, isim de yapmış değiliz, milleti etkilemeyecek hareketimiz” Emre için şimdi yeni bir yol haritası bulma zamanı gelmişti. Emre’nin Yeni Türkiye Partisi’nde iken Süleyman Demirel’in 1960 darbesi üzerinden AP’ye siyasi rant kazandırma girişimini bozan Emre, parti yönetimiyle karşı karşıya gelmeyi bile göze almıştı. Emre’nin verdiği bir araştırma önergesi karşısında Erbakan, ilk kez Süleyman Arif Emre’yi telefonla arayarak “Meclisin haysiyetini, şerefeni bir tek sen kurtarmaya çalıştın, tebrik ederim.” demişti. Bu telefon yeni kurulacak partinin genel başkanlığı konusunda Emre’ye fikir bile vermişti. Erbakan için Türkiye Odalar Birliği’nde geri sayım başlamış, Demirel’in baskıları artmıştı. Emre, Erbakan’ı ziyarete gidecektir: “Necmettin Erbakan’ı gıyaben tanıyordum. Tam o sıralar, Turan Güngen Beyin yazıhanesine, Odalar Birliği Genel Sekreteri olan Necmeddin Erbakan geldi. Daha önce de Hoca’nın bir konferansını dinlemiş ve onu hayli taktir etmiştim. Erbakan’la birlikte yemek yedik, sohbet ettik, namaz kıldık. İlk kez tanıyorum Hoca’yı ve tabi, alıcı gözle inceliyorum; tanıdığım bütün liderlerle mukayese ediyorum: konuşması gayet güzel, birikimi çok iyi, yabancı dili var, 12 sene yurt dışında kalmış, Batı’yı biliyor, genç yaşta profesör olmuş... Serdengeçti’ye gittim, dedim ki; ‘Osman, hiç sesini çıkarma, ben genel başkanı buldum’. ‘Kim’ deyince, ‘Erbakan Hoca’ dedim. Sevincinden bir metre yukarı zıpladı; o da Hocayı çok iyi tanıyordu. Kısa bir süre sonra, Odalar Birliği’ne gidip Hoca’yı ziyaret ettim. Hiç girizgaha hacet duymadan, doğrudan dedim ki; ‘Hocam, Cenâb-ı Hakkın verdiği bu kabiliyetinizi birkaç tüccarın meseleleriyle heder etmeye ne hakkınız var?’ Dedi ki; ‘ne demek istiyorsun?’ Meseleyi ortaya koydum: ‘Bizim davamızın karargâhı yok, lideri yok, aksiyonu yok; çeşitli partilerde sığıntı halindeyiz ve itilip kakılıyoruz. Artık, davamızı müstakil bir aksiyon haline getirmemiz lazım ve bu işin liderliğini de sizin yapacağınıza inanıyorum.”
İki Irmak Şimdi Buluştu
Erbakan kendisine bu teklifle gelen Süleyman Arif Emre’ye “Beni fazla sıkıştırma, bu çok önemli bir şey. Uzun bir hazırlık yapmam, istişareler yapmam, netice almam gerekir. Eğer müspet netice alırsam, sizi arar buluruz.” diyordu. Emre’nin bu konuda naklettiği başka bir hatıra ise Erbakan’ın kendisine “Benim de bu yönde bazı çalışmalarım var; henüz bir neticeye ulaşmış değilim, ama müspet bir noktaya gelirsem sizi haberdar ederim’ dediği yönündeydi. Emre, Erbakan’ın sözleri üzerine “Meğer bir ırmak buradan akarken bir başka ırmak da oradan akıyormuş; tam da iki ırmağın buluşma noktasına gelmişiz.” şeklinde konuşacaktı. Irmak birleşti. Milli Nizam arkasından Milli Selamet Partisi… Süleyman Arif Emre Milli Selamet Partisi’nin ilk genel başkanıdır. Kendi rızasıyla ile koltuğunu Erbakan’a devretti. Ve 45’inci kuruluş yıldönümünü kutladığımız Kıbrıs Barış Harekatı’nın siyasi komuta kademesinde yer aldı. Bir yazıda Süleyman Arif Emre’yi yazmak kolay değil. Makamı Cennet olsun, Rabbim O’ndan razı olsun.