Gecikmek İnsanın Yazgısında var

Yüzünde bilgece bir tebessümle karşılıyor bizi... Karşımızdaki bir 'zaman ustası'. Bugüne kadar elinden 50 binden fazla tarihi saat geçmiş bir saat tamircisi. Saray saatleri ona emanet yıllardır... Böyle bir ustayla buluşmaya 10 dakika da olsa, geç gitmekten biraz mahcubuz. "Ustam" diyorum, "İşi zamanın işleyişi olan biri olan sizinle olan randevumuza biraz geciktik. Farklı bir mahcubiyet bu..." Zarif bir tebessümle, "Üzülmeyin" diyor, "Biz geçip gidiyoruz dünyadan, zaman kalıyor... Ama gecikmek, geç kalmak insanın yazgısında vardır. Ve hep elem verir..." İşte o vakit anlıyoruz ki, karşımızdaki usta, bir zanaatkardan öte, yaptığı işle hemhal olmuş, zaman üzerine epey kafa yormuş bir filozof... Recep Gürgen Sultan Abdülhamid'in saray saatçisi Mayer ailesinin dükkanında yetişmiş. Türkiye'de saat tamiri denince ilk akla gelen isimlerden. Öyle ki, kartvizitinde "Tamiri imkansız saat yoktur" yazıyor. Şimdi zamanda bir yolculuğa çıkalım. Adapazarı'nda ailesiyle birlikte yaşayan Recep Gürgen'in dayısı İstanbul'da saatçilik yapmaktaymış.

Ustalığa Giden Yol Sirkeci’de Başlar…

Saatçiliğe onun yanında başlamış Gürgen: "Çocukluğumda meslekler sınırlıydı. O dönemler terzilik, berberlik, kuyumculuk, eczacı kalfalığı vardı ve mesleklerin gelişimi hep aileden gelirdi. Benim şansım dayımın saatçi olmasıydı. Ben de saatleri çok seviyordum, dayımın dükkanına gittiğim zaman önce pencereden içeri dayımın çalışmasına bakardım. Bir gün dayım geldi ve babamdan beni çırak olmam için istedi. Bu benim için büyük bir mutluluk ve büyük bir başlangıçtı. Adapazarı'ndan İstanbul'a çırak geldim. Böylece 1960 yılında dayımın Sirkeci'deki dükkanında çırak olarak saatlerin dünyasına girmiş oldum."

Bir Saate Dokunabilmek İçin 2 Sene Bekledi!

"Eski çıraklık kültürü bugünkünden çok farklıydı. İlk başlarda sadece gözlem yapmama izin veriliyordu dükkânda. İlk kez bir saate dayımın dükkânında iki sene sonra dokundum. Dayımla, dayı-yeğen ilişkimiz dükkânın dışında başlardı. Dükkânın içerisinde usta-çırak ilişkimiz vardı. O zamanlar çıraklara çalışan bir insan gözüyle değil öğretilecek, eğitilecek bir insan gözüyle bakılıyordu. Bütün gözlerin üzerinizde olduğunu hissediyordunuz. Sizden sadece işe odaklanmanızı ve öğrenmek için çaba sarf etmenizi bekliyorlardı. Başlangıçta sadece gözlem yapıyordum. Yaklaşık iki sene boyunca işe dokunamadım. Bir şeye dokunmak isterken izin verilmiyordu. Bu da sizi daha hassas olmaya sürüklüyor. Saate dokunacağım anı heyecanla bekliyordum. Saatin ilk kez kapağını açmak, saat terminolojisini, parça isimlerini öğrenmek benim için çok heyecanlıydı. Hiçbir saat atılacak kadar kıymetsiz değildir. Her saat bir dönemi, bir aileyi, bir evi, bir tercihi yansıtır. Saati kullanmayacaksanız bile, o saatin size hatırlatacağı bir şeyler mutlaka vardır."

“ Mayer, ilk olarak ellerimi kontrol etti!”

1960'tan 1964'e kadar dayısının yanında çalışan Recep Gürgen, iki sene ayrı bir yerde kendi adına çalışmış. Daha sonra bir dostunun teşvikiyle ünlü saatçi Wolfgang Mayer'le tanışmış. "Bay Mayer'in dedesi Abdülhamit'e saatçi gelmiş. Yani Mayer ailesi saray saatçiliği geleneğini bilen son nesildi. Benim Aksaray'da kendi dükkânım vardı. Yine bugünkü gibi tamir edilemez denilen saatleri sabahlara kadar tamir etmeye uğraşır ve tamir ederdim. Fakat işlerim dükkana gelen işlerle sınırlıydı, duvar saati, kol saati, masa saati gibi şeyler gelirdi. O dönemlerde bir dostum Mayer'e müracaat etmemi söyledi. 1966 yılında müracaat ettim. Bay Mayer beni öncelikle sorguya çekti, ellerimi uzatmamı istedi, titreyip titremediğine ve avuçlarımın terleyip terlemediğine baktı. Bu ikisi gerçekten saatçilikte çok önemlidir. Tüm bunlardan sonra adresimi aldı."

"Hayatınız boyunca verdiğiniz çabanın kaybolup gideceğini sanmayın”

Ardından Recep Gürgen için heyecan dozu yüksek bir bekleyiş başlamış. Sonra bir mektup ulaşmış eline. Mayer'den... Mayer, Recep Gürgen'e bir ay deneme süresi vermiş ve bu süre sonunda sigorta yapacağını söylemiş fakat bu sadece üç gün sürmüş, "Hiç unutmam bir çarşamba günü işe başlamıştım ve üç gün sonra sigorta yaptırmak için evraklarımı istedi. Yani bir aylık süreyi üç günde geçtim." Tam da bu noktada bir hayat dersi veriyor usta: "Hayatınız boyunca verdiğiniz çabanın kaybolup gideceğini sanmayın. Bir şekilde bir yerde fark edilir, görülür ve ondan sonra daha önemli bir safhaya geçersiniz." Saray saat tamirciliği de yine ustası Mayer'in öncülüğünde aynı yıl Topkapı Sarayı'nda başlamış Recep Gürgen'in. "Ustamın çantasını taşıyarak saraylara girdim. Saatleri ustamla birlikte elden geçirdik" diyor.

Yolunuz Pera Müzesine düşerse…

Suna ve İnan Kıraç Vakfı'nın üç büyük koleksiyonundan biri olan Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri koleksiyonunun en önemli eserlerinden Osmanlı saat ustası Mustafa Şem'i Pek'in 31 numaralı mekanik saati, alanında duayen isim Recep Gürgen tarafından restore edildi. Saat, Pera Müzesi'nde devam eden Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri koleksiyon sergisine yerleştirilerek, tarih, sanat ve arkeoloji meraklılarının ziyaretine açıldı. Duayen iki ismi bir araya getiren proje ile sarkacı onarılarak çalışır hale getirilen saat, Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri koleksiyon sergisinde ziyaretçilerini bekliyor.

 Büyük Usta Mustafa Şem'i Pek kimdir?

Osmanlı'nın son büyük saat ustalarından Çemberlitaşlı Mustafa Şem'i Pek, Sultanahmet Lisesi'nde matematik hocalığı yaparken yürüttüğü saat imalatını, okuldaki atölyesinde icra eder. Bu atölyede talebelerini eğitir, imal ettiği saatleri İstanbul'a gelen Alman teknisyen, mühendis ve matematikçilerle paylaşır. Haydarpaşa Garı, İstanbul Üniversitesi, Haydarpaşa Lisesi, Denizcilik İşletmeleri cephe saatleri, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Kule Saati ve sayısız okul ana ve cephe saati onun imalidir. Kaliteli malzeme kullanımı ve işçilikteki ustalığıyla öne çıkan Mustafa Şem'i Pek, ilk kez batı tarzında taleplere göre saat yapma işini sistematikleştirir. İşçilik, ücretler ve malzeme ile ilgili bilgiler içeren ilk kataloğu hazırlar, elektrik sistemi ile kurulan ilk saatleri imal eder.   (Kaynak:Sabah/Göksan Göktaş)  

Bakmadan Geçme