Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın huzurunda siyaset arkadaşı ve siyaset bilgesinin dediği şu: -FETÖ ile mücadeleyi Ceza Hukukuna indirgedik. Olayın sosyolojini unuttuk. Türkiye gelecek en az 30 yılda bu yaraları sarmayla uğraşacak ! Uzun bir zamandır devletin sosyal restorasyon adı altında milletiyle yeniden kucaklaşmasına yönelik el altından bir çalışma var. Çalışmanın boyutu devletin bir çok kurumunun bu alanda çalışmasıyla ete kemiğe bürünecek. Devlet milletiyle kucaklaşacak. Elbette terör örgütleriyle, yöneticileri, tetikçileri ile değil. Son günlerde emekli orgeneral genel kurmay eski başkanı İlker Başbuğ’un sözleriyle alevlenen 11 Şubat 2020’de CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun şekillenecek FETÖ’nün siyasi ayağı konusunda muhterem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın nasıl bir kumpasa geldiği daha da belirgin hale geliyor. Halen ısrarla ifade ediyorum ki Erdoğan; FETÖ’nün devleti ahtapot gibi sararak devleti yönetme/sindirme/eklemleme planına sızmış bir siyasetçidir. Bunun emareleri vardır. Zaten Derin Devlet Aklının 2011’den sonra Erdoğan ile iş tutma, koruma/kollama iradesinin altında da bu vardır. Erdoğan devletin içine sızmış, partisinin bazı organlarına da nüfus etmiş manda ve himayeciler ile “dönemsel olarak bunlara FETÖcüler diyoruz” mücadele ediyor. Bunları tespit ediyor. Kimini oyun dışına atabiliyor. Gücü yetmeyen yere de hızır gibi MHP Genel Başkanı Muhterem Devlet Bahçeli yetişiyor. Bahçeli gibi devleti önceleyen devlet adamları yetişiyor. Malum hikaye var ya: -Baba hırsızı yakaladım ! -Getir oğlum! -Gelmiyor! -Bırak oğlum ! -Baba bırakmıyor! Erdoğan FETÖ’cüleri yakalamıştır yakalamasına da getiremiyor, bırakamıyor. İşte Derin Millet Aklı’nın Erdoğan ile siyasi mutabakat yapma iradesi bu neden ile ortaya çıkıyor. Kumpas Denildi Hatırlarsınız AK Parti iktidarının belli bir dönemine kadar belirleyici olduğu kadar uygulayıcı ismi Yalçın Akdoğan, köşesinden şunları yazmıştı: ''Kendi ülkesinin milli ordusuna, milli istihbaratına, milli bankasına, milletin gönlünde yer edinen sivil iktidarına kumpas kuranların bu ülkenin hayrına bir iş yapmış olmayacağını çok iyi bilir. Amaca ulaşmak için her yolu mübah görenlerin nasıl hastalıklı anlayışlar ürettiğini çok iyi bilir.'' Milli Orduya kumpas kurulduğunu belirten Akdoğan’ın hedefinde Ergenekon ve Balyoz gibi ünlenen TSK içindeki komutan ve muvazzaf askerlere yönelik davalar vardı. Davların özü Taraf gazetesinde manşete çıkarılan “AKP’yi ve Fetullah Gülen’i bitirme Planı” haberi Mehmet Baransu tarafından kaleme alınmıştı: Deniz Kurmay Albay Çiçek imzalı, “gizli” ibareli “İrticayla Mücadele Eylem Planı”, hükümeti ve Fethullah Gülen cemaatinin, başta ordu içindekiler olmak üzere bütün mensuplarını hedef aldığı belirtiliyordu. Haber 12 Haziran 2009 tarihini işaret ediyordu. Haber bundan bir yıl önce 12 Temmuz 2007'de Ümraniye'de bir gecekonduda bulunduğu söylenen 27 el bombasının bulunmasıyla başlayan Ergenekon soruşturmasının neredeyse birinci yılına denk geliyor. İşin daha ilginç yanı 14 Mart 2008’de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği iddiasıyla AK arti'nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurmasıydı. 30 Temmuz 2008 tarihinde Anayasa Mahkemesi tarafından kamuoyuna yapılan açıklamada, partinin temelli kapatılmaması, fakat hazine yardımının belirli bir oranda kesilmesi kararına varılmıştı. Kararın verildiği tarihlerde Yüksek Askeri Şura toplantısında Kara Kuvvetleri Komutanı orgenaral İlker Başbuğ genelkurmay başkanı oluyordu. Başbuğ iki sene bu görevde kaldı. Ak Parti’nin Kapatılma Davasından, Başbuğ mu Sorumlu? İşte Başbuğ’un “siyasi ayak” ile ilgili olarak işaret ettiği yasal değişiklik onun genelkurmay başkanlığı döneminde gerçekleşti. Ak Parti cephesi kapatma davasının 2008 yılının Kasım ayında açılmasını bekliyordu. Yerel seçimler öncesi açılacak kapatma davasının partinin oy oranının düşürülmesine hatta bölünmesine yol açacaktı. Kapatma davasının öne alınmasının nedeni olarak hep İlker Başbuğ’un operasyonu olarak süreci görüldü. (Bugün bile inatla gösterilmeye devam ediyor) Zaten yakın zamanda vefat eden Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın 27 Nisan bildirisi nedeniyle neredeyse pamuk ipliğine bağlı olan ilişkiler dikiş tutmuyordu. Erdoğan 5 Mayıs 2007 Dolmabahçe mutabakatına kadar Büyükanıt’tan hoşlanmadığı biliniyordu. Bunun nedeni 27 Nisan bildirisi gibi görünse de 28 Nisan günü gün boyu Erdoğan’ın telefonuna ısrarla çıkmaması, geri dönmemesi Erdoğan için kabul edilecek bir husus değildi. Hükümet açıklamasının yapılacağının duyurulmasından sonra telefonla Başbakan Yardımcısını arayan Büyükanıt’ın “Telefonumla torunum oynuyordu” şeklindeki ifadesi Erdoğan’ı kelimenin tam anlamıyla “çıldırttı.” Başbuğ’un 29 Nisan 2009’daki basın toplantısında gösterdiği LAW silahı için “Bunlar boru” dediğine ilişkin algı yönetimi gerçekleştirdi. Başbuğ gibi bir orgeneralin Genelkurmay Başkanı olmuş orgenaralin LAW silahını bilmemesi mümkün mü? Başbuğ Karadeniz Hamlesi ile Akdeniz’in Yolunu Açtı Ancak Erdoğan için Emekli orgeneral genel kurmay eski başkanı İlker Başbuğ’un ilk eylemi önemliydi. Bu durumu 24 Nisan 2018 tarihinde Hürses Gazetesi’nde şu şekilde yazmıştım: “Akdeniz’de oluşan ve oluşacak yeni krizin daha önceki provası Karadeniz’de yapılmıştı. BOP için Karadeniz Havzasını yeniden şekillendirmek isteyen ABD, 11 Eylül 2001’de gerçekleştirilen saldırıların hemen sonrasında sözde terör örgütlerinin uyuşturucu ve kaçakcılıktan elde ettiği kazancın önüne geçmek, enerji nakil hatlarını korumak bahanesiyle bölgeye kuvvet göndermek istemiş, bu durum Rusya ve Türkişe’nin blokajıyla karşılanmıştı . “Blackseafor - Karadeniz Ortak Deniz Kuvveti” isimli bir güç Karadeniz’de kıyısı bulunan ülkelerin katılımıyla oluşturulmuştu. Genelkurmay İkinci Başkanlığından bu yana İlker Başbuğ ABD’nin bölgede üs kurmasına karşı çıkmıştı. Genelkurmay Başkanı olur olmaz, komutanlarıyla birlikte Trabzon’a giden Başbuğ’un ziyareti ‘bir enişte ziyaretinde” daha öte Türkiye’nin hatırı sayılır bir deniz gücü bulunan üs kurmaktı. Bağbuğ dediğini yaptı ve Trabzon’da büyük bir deniz gücü oluşturdu. ABD’nin cevabı gecikmedi. Bağbuğ tutuklanarak cezaevine atılan ilk emekli Genelkurmay Başkanı olarak tarihe geçti. Amerika intikamını FETÖ sayesinde almıştı. Erdoğan Başbakanlığı dönemine 'Bu affedilemez. Bu tanımlamayı yapanlar şu anda bulundukları makam itibarıyla, kendilerini sağlamda görseler bile tarih onları affetmez. Türk Silahlı Kuvvetleri, bir örgüttür ama terör örgütü değildir, anayasal bir örgüttür" dedi Ancak Başbuğ tahliyesini sağlayamadı.” Şimdi TSK mensuplarının askeri yargı yerine sivil özel yetkili mahkemelerde yargılanma sürecini sağlayan gece yarısı baskınlı kanun değişikliği AK Parti’nin kapatılma girişimine karşı bir intikam girişimi olarak değerlendirilebilir. Ak Parti yönetimini Erdoğan’ın ikna edilmesinde bu olay çok ama çok önemli. Kanun İçin Salt Çoğunluk Gerekli ! 25 Haziran 2009 tarihinde gece yarısı gelen kanun değişikliği için TBMM Başkanvekili Nevzat Pakdil şunları söylüyor: “Saygıdeğer milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır. Malumlarınız olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İç Tüzük'ün 87'nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle önergeyi okutup komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 13 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım. Şimdi önergeyi okutuyorum:” Buradan anlaşılıyor ki Adalet Komisyonu’nun 13 üyesinin katılımı gerekiyor. Ak Parti’den üye milletvekillerinin ismi okunuyor: Bekir Bozdağ/Yozgat, Mustafa Elitaş/Kayseri, Ahmet Aydın/Adıyaman Mehmet Ceylan/Karabük. Yahya Doğan/Gümüşhane, A. Müfit Yetkin/Şanlıurfa isimleri okunuyor. Peki diğer 7 üye isimleri nerede? Ak Parti’nin bir dönem Adıyaman Milletvekilliğini yapan Mehmet Metiner” "Kayseri Türkiye’nin Pensilvanya’sıdır. Amerika’da Pensilvanya Türkiye için ne ifade ediyorsa işte Kayseri’de bu manada Türkiye’nin Pensilvanya’sıdır" açıklaması yapmış, Elitaş cevap olarak “Kayseri'de iş adamlarına Fetöcü diye iftira atıp korkutan bir şebeke var. Kayseri'yi Pensilvanya gibi gösteren Metiner haddini aşmıştır” demişti. Şimdi önerge ile Elitaş yeniden gündeme geldi. Külliye’de Yeni Çalışma Türkiye’nin FETÖ ile hesaplaşması süreci devam edecek. Ancak Cumhurbaşkanlığı’nda yapılan bir çalışma var. Konu başlığı; bir ülkede bir örgütün terör örgütü sayılabilmesi için ne gerekiyor ? Kimi ülkeler İçişleri Bakanlığı, Kimi ülkeler Dışişleri Bakanlığını kimisi ise yargı kararını esas alıyor. Peki Türkiye’de darbe girişiminde bulunan FETÖ’nün terör örgütü sayıldığı yargı kararı 2017 yılına ait. Yani darbeden neredeyse 15 ay sonra…. FETÖ ile ilgili yargılamaların miladı 17-25 Aralık kabul eden kamunun, yargının tüm kararları üzerinde tartışma yaşanıyor. Siyasi ayak tartışmaları sürerken Cumhurbaşkanlığı bünyesinde kurullarda toplanan raporlar yeni bir yol haritası oluşturacak. Şimdi suçlu kim dediğinizde kimse bir adım öne çıkıp “Siyasi ayak benim” demeyeceğine göre ne yapılacak? CHP’deki Ekibin Sırrı CHP genel merkezi içinde Anayasa Mahkemesine yapılan itirazları hazırlayan hukukçulardan kurulu bir ekip çalışıyor. Kılıçdaroğlu’na hazırlanan siyasi ayak raporunun altında bu ekibin imzası var. Peki ekibin ortak özelliği nedir? Çoğunun FETÖ ile mücadele kapsamında yargıdan atılan hakim, savcılardan oluşması… Siyasi ayak derken bu tartışmanın şirazesinin kaydırıldığını belirtelim. Canan Karatay soğuk algınlığı, hatta Corona virüsü için “aya paça” içmeyi öneriyor. Ancak siyasi ayak tartışmasının kendisi de tartışmasında Türkiye’yi bozuyor, oyalıyor, oynatıyor. Siyasi ayak tartışması “cambaza bak oyunu” tabiri caiz ise apakurya maskaralığına döndürüldü. Bilin ki ve inalım ki siyasi ayağın çözümü aziz milletimizin bu konuya ayağını basmasıdır. Ayak atma kararlılıktır. İradedir. Milletin ayakları da toprağa değecek elbet!