155 gün sonra serbest bırakılan Müyesser Yıldız, suçunun 15 Temmuz’u sorgulamak olduğunu belirterek “Sorgulamaktan vazgeçmeyeceğim” dedi. Savcılık dün akşam Yıldız’ın tahliyesine itiraz etti.
“Askeri casusluk” suçlamasıyla gözaltına alınıp “devletin gizli bilgilerini açıklama” suçlamasıyla tutuklanan gazeteci Müyesser Yıldız, Sincan Cezaevi’ndeki 5 ayını ve davaya ilişkin değerlendirmelerini Cumhuriyet’e anlattı.
- Yaşadığınız son 155 günü ve dava sürecinizi nasıl özetlersiniz?
Bizimki bir dava değildi. Keyfi olarak yapılmış, birilerini tatmin etmek ve sadece beni cezalandırmak için tanzim edilmiş bir dosyaydı. Dava demeye bile dilim varmıyor. Davada sağlam bir iddia, belge gibi şeyler olur. Bir gazetecinin 10-15 tane telefon konuşmasını alt alta koymuşlar, buna da önce “askeri casusluk” dediler, sonra da kılıfına uyduramadılar, “devletin gizli bilgilerini ifşa etmek” dediler. Zaten iddianame çıkar çıkmaz adını koymuştum. Bu bir intikamnameydi. Birileri intikam almaya çalıştı ama ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Ya da bilerek yaptılar... O kadar rahatlar ki... Türkiye’de artık “gücü yeten yetene” sistemi olduğu için bana da “Biz seni aldık, içeri koyduk, sıçra da boyuna bakalım” dediler. Ben de 5 ay boyunca mücadelemi verdim. Kimseden bir şey bekleyerek bu duruşmaya çıkmadım. Zaten umurumda da değildi. Başkaları için de kendim için de hukuk mücadelesi veriyorum. Bu dosyanın Türk hukuk tarihi arşivine girmesi ayıptır. Aslında bu dosyanın yok edilmesi lazım, çünkü bir utanç belgesi.
‘HUSUMET CEPHESİ’
- Tutuklanmanızın nedenini “Yazılmamış 15 Temmuz kitabının peşine düştüler” diye açıklamıştınız...
Bütün yollar oraya çıkıyor. Zaten intikamname çıkınca dosyaya girenleri gördük, Emniyet’in, MİT’in ve Genelkurmay’ın başka hesabı var. Bunların kesiştiği nokta da 15 Temmuz. Karşımda özellikle 15 Temmuz kaynaklı bir husumet cephesinin oluştuğunun farkındayım. Ama ben takip etmeye ve araştırmaya devam edeceğim. Takibe alındığımı da dinlendiğimi de biliyordum. Ama ispatlama şansım yoktu. MİT, dosyaya gönderdiği kâğıt parçasıyla beni çok önceden hedefe koyduğunu ortaya çıkardı. Keza Emniyet de dosyadaki “Bunun görüşmeleri dikkat çekici, soruşturmayı genişletelim” diye yazdığı fezlekeyle kendi eliyle beni yasadışı biçimde izlediğini ispatladı. Son dönemde kamuoyu gündemine gelmem, tamamen 15 Temmuz haberlerimle ilgilidir. Ben gazeteciyim, 15 Temmuz’u, birilerinin önüme koyduğu şekilde kabul etmek zorunda değilim. Sorarım, sorgularım... Üstünkörü geçiştirildiği kanaatindeyim. 15 Temmuz soruşturulmalı. Gerçek sorumlular hâlâ dışarıda. En büyük suçum 15 Temmuz’u sorgulamak. “Biz böyle sunduk, sen de böyle kabul edeceksin” dedikleri için bu süreç yaşandı.
- Bugünden sonra ne yapacaksınız? Kısa bir tatil mi, yoksa projelere devam mı?
Çıktıktan bir gün sonra hemen Anıtkabir’e gittim. 10 Kasım’a denk geldi. Tatil yapmayı düşünmüyorum. Süratle biriken haberler vardı, onları araştırıp yazmaya devam etmem lazım. Proje için kafamda henüz netleştirdiğim bir şey yok. 15 Temmuz davalarını takip etmeye devam edeceğim.
‘İTİBARSIZLAŞTIRMA ÇABASI’
- 9 yıl önce OdaTV davasında tahliye olduğunuzda “Niye alındım, niye bırakıldım” diye sormuştunuz. Bu kez de aynı soruyu sordunuz mu?
Tutuklanmam da gözaltına alınmam da siyasi bir karardı. Tıpkı 9 yıl önceki gibi. Gerçek bir “yargılama” sonucu bırakılmadığıma eminim. Siyasete zarar verip vermediğimi bilemem ama cezaevinde bulunduğum her gün hukuka zarar veriyordu. Girişime de çıkışıma da kimin karar verdiğini bilmiyorum. Ama bunu hiç umursamadım. Kimseden de bir şefaat beklemedim. Keyfi olarak 5 ay önce tutukladılar, şimdi “Beni bıraktılar” diye sevinecek halim yok. Oraya da tahliye için gitmedim, sadece söyleyeceklerim vardı. Bizim ne yapıp edip ülkeyi “hukuksuzluk anaforundan” çıkarmamız gerek. Yaklaşık 40 yıllık gazeteciyim, beni ajanlıkla suçladılar. Bu derece aşağılık bir suçlama olamazdı, buna göre mualemele gördüm, evim basıldı, “Seni yatırır kelepçeleriz” dediler. TSK’yi yönetenlere eleştirilerim olabilir ama ben bugüne kadar TSK’ye canhıraş sahip çıkmış bir insanım. Askeri casuslukla suçlamak, beni itibarsızlaştırma çabasıydı. Bunu kabul etmem mümkün değil. 60 yaşıma üç sene kaldı. Bu ülkeyi böyle devralmadık. Kalan ömrümü Türkiye’nin yeniden hukuk devleti olması için mücadeleyle geçireceğim.
‘KİTAPLARIM VE NOTLARIM’
- 155 gün sonra Sincan’dan çıkarken bavulunuzda neler vardı?
Sadece kitaplarım ve notlarım... Kıyafetim zaten üç beş taneydi. Toparlanmam biraz zor oldu, çünkü tahliye beklemiyordum... O nedenle geç çıktım, hazırlığımı hiç “çıkmaya” göre yapmamıştım. İçerideydim ama özellikle Akıncı Üssü davasındaki kritik savunmaları getirttim. Onların üzerinde çalıştım. 15 Temmuz’dan bu yana -abartmıyorum- milyon sayfa iddianame ekleri okudum. Binlerce celse duruşma izlemiştim. İçeride de yine binlerce sayfa savunma okudum. Çalıştım. Onlar arasından bana gerekli notları ayırdım. Dışarıya da sadece onlarla çıktım.
- Türkiye gündeminin çok yoğun olduğu bir zamanda çıktınız, bir bakan istifası var... Gündemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Uzun süre resmi bir açıklama yapılmadı. Çok tuhaf bir durum. Türkiye, “Resmi bir açıklama yapılabilir, onun dışındakiler casusluk ya da devlet suçu” haline geldi. İstifa edip etmediğini bazı gazeteler dışında kimse yazmaya bile cesaret edemedi. Kamuoyunda nabız ölçülerek istifa kabul edip etmemeye karar veriliyor.
‘ÜFÜRÜKTEN BİR DAVA HALİNE GELDİ’
- 9 yıl önceki tutukluluğunuzla bugün arasında bir fark var mıydı?
Hemen hemen hiçbir fark yoktu. Türk yargısı o yaşanan süreçten ders çıkarmak yerine adeta onun kötü bir taklitçisi oldu. Maalesef bomboş iddialarla yargılanıyoruz. Daha vahimi, FETÖ döneminde dosyaya birtakım sahte bilgi-belgeler konuyordu. Bilgisayarlarımız ele geçirilip içine bir şeyler yükleniyordu. Bunların sahteliğini ispatlayana kadar bayağı bir süre geçmişti. Bugünkü davada ise dosyada hiçbir şey yok, sadece telefon konuşmaları var. Astsubay da mahkemede “Söylediklerim üfürükten, salladım” dedi. Dava resmen “üfürükten” bir dava haline geldi. Ama devam ediyor. Mahkeme başkanının İsmail Dükel’e ve astsubaya sorduğu sorular utanç vericiydi. “Niye konuştunuz” diye ısrarla sordu. Kafalarında öyle bir imaj var ki gazeteci bir öcü. Gazeteciyle kimse görüşüp konuşmaz. Öyle bir şey yok... Gazeteci herkesle görüşür ve her şeyi konuşur. Gazeteciyi bir robot olarak görüyorlar.
SAVCI TAHLİYEYE İTİRAZ ETTİ
Cumhuriyet Savcısı İrfan Sert, Müyesser Yıldız’ın adli kontrol şartının yetersiz kalacağını belirterek, tahliye kararına itiraz etti. Yıldız hakkında tutuklamaya yönelik yakalama kararının çıkartılmasını talep eden savcılık, talebinin kabul edilmesi halinde itirazının incelenmesi için dosyanın Ankara 27. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesini istedi.