Tecrübeli Esnaf Başkanı Uyardı: Tedbir Alınmazsa Sokağı Kaybederiz
Tokat Esnaf ve Sanatkarlar Kredi Kefalet Kooperatifleri Başkanı Ahmet Hamdi Aydoğan, devlete yük olmadan 3 milyonu aşkın istihdam oluşturan esnaf ve Sanatkarların tedbir alınmadığı takdirde devlet yük haline geleceğini söyledi. Aydoğan sığınmacı tartışmasına değinerek 'esnaf ve sanatkarı, üreticiyi çalışır hale getirmenin yollarını hem devletimiz hem bizler bulmak, düşünmek, değerlendirmek zorundayız. Aksi takdirde, çok uzak olmayan bir gelecekte, biz işyerlerimizde çalıştıracak eleman bulamayacağız, gittiğimiz yerlerde çalışanlar işte bu gelenlerin çocukları işleri devralacaklar, dolayısıyla biz sokağa da hakim olamayacağız.' diye konuştu.
Dünya Esnaf ve Sanatkarlar Derneği- Ahi Enstitüsü’nün “Anadolu’nun Ahisiyiz, Üreten Türkiye’nin Hizmetindeyiz” projesi kapsamında İçişleri Bakanılığı Sivil Toplumla ilişkiler Genel Müdürlüğü ile birlikte düzenlediği düzenlediği düzenlediği “Parakende ve Hizmet Esnaf ve Sanatkarları Hasar Tespit Raporu” başlıklı çevrimiçi toplantıya katılan Ahmet Hamdi Aydoğan “Giderek esnaf ve sanatkarlık ciddi manada önem kaybediyor, müşteri kaybediyor, gelir kaybediyor. Buna bağlı olarak ta esnaf ve sanatkarımız sayısal olarak ta azalmaya başladı, ekonomik olarak ta azalmaya başladı. Malum güzel bir söz var, bir dokun bin ah işit, diyor şair. Siz esnafın hasar tespit raporu diye başlayınca, biz hasarı anlatmaya başlarsak keyfi kaçar çünkü esnaf gerçekten ciddi manada ağır hasarlı. Bunda dünyadaki gelişmelerin olduğu kadar, ülkemizdeki bir takım yaklaşımların da elbette fonksiyonu var.” dedi.
Tokat Esnaf ve Sanatkarlar Kredi Kefalet Kooperatifleri Başkanı Ahmet Hamdi Aydoğan konuşmasında gündeme getirdiği konu başlıkları şu şekilde:
AHİLİK ANLAYIŞIMIZ GİTGİDE KAYBOLUYOR
Özellikle iletişim ve ulaşımın çok geliştiği günümüzde, bizim pederşahi esnaflık dediğimiz yavaş yavaş şekil değiştiriyor. Esnaf ve sanatkarımızın önemli bir bölümü de bu sürece uyum sağlamakta ciddi manada zorlanıyor. Özellikle e-ticaret, insanlara 24 saat, istediği dakikada, istediği yerde mağazalara yönlendirebildiği gibi, giderek insanların teknoloji ile tanışmaları, bu tanışıklığın gelişmesi vesilesiyle de, biz sürekli e-ticarete karşı müşteri kaybediyoruz. Yıllardır işte bu perakende yasası, marketler, süpermarketler, 3 harfliler diye bunlarla uğraşırken, şu anda internet platformunda çok büyük kartellerin, dünya ticaretini domine eden bir takım platformların, sitelerin, esnaf ve sanatkarın ekmeğine ortak olduğunu görüyoruz. Geçmişte aynı mahallede bakkal Ahmet’in rakibi, bakkal Mehmet iken bugün bakkal Ahmet, alibaba.com ile amazon.com’la rekabet etmek durumunda ki insanı işin içerisinden çıkarıp sadece alışveriş mantığıyla hadiseye baktığımızda bizim küçük esnafımızın bunlarla yarışması falan esasen çok mümkün değil. Nihayetinde biz ahilikten gelen o bir takım anlayışımız gitgide kayboluyor. Sistem gitgide şuna geliyor maalesef, vahşi kapitalizmin bütün dünyadaki ticareti tekeline aldığı, etkilediği bir döneme girdik. Şimdi kapitalizmde, kapitalist sistemde bilançoya bakılıyor yani siz yılsonunda kaç lira kar ettiniz veya CEO’ysanız, patronsanız, yöneticiyseniz, kaç lira kazandırdığınıza bakılıyor. Kazandırdığınız helal midir, haram mıdır, doğru mudur, yanlış mıdır, başka insanların kanına gözyaşına sebep olmuş mudur yoksa başka insanların mutluluğuna mı vesile olmuştur, buna bakılmıyor.Bizim Ahi Evran’dan aldığımız terbiye ve gelenekle hem inancımızdan hem töremizden kaynaklanan bir takım hasletlerimiz vardı. Neydi onlar, bir ahi, bir esnaf bu işi sadece para kazanmak için yapmazdı. Elbette ki parasını kazanır, elbette ki çoluğuna çocuğuna helalinden rızkını temin etmek yolunda bir gayret sarf eder ama bunun dışında kazandığının helal mi haram mı olduğunu da ölçer, tartardı. Bunun dışında insanların gönlünü de kazanmak isterdi. Bunun dışında yaşadığı çevrede, beldede ihtiyaç sahibi insanlar var mı yok mu bunu da bilirdi. Hiç kimsenin kredi kartının limitine bakmazdı. Akşam evine bir tane ekmeği alacak imkanı olmayan insanlara karşılıksız, veresiye defterleri vasıtasıyla, bütün esnaf ve sanatkarı düşündüğümüzde trilyonlarca liralık faizsiz kredi desteği sağlardı. Aybaşına kadar, ödeyemezse aybaşından sonraya da bu desteğini sağlardı. En önemlisi ahiret inancından kaynaklı Allah’ın rızasını hedeflerdi. Şimdi bunların tamamı bir tarafa atılıp ta sadece daha çok para kazanmak hedef olduğunda ve bu bütün dünyada satın alınan bir anlayış olduğunda, bizim esnaf ve sanatkarımızın bu anlayışının bu insanlarla yarışması, bu ticaret platformlarında varlık gösterebilmesi elbette ki çok zor. Öyleyse bizler bu anlayışlarımızdan vazgeçmeden, dünyadakilerle nasıl rekabet edebiliriz noktasında da kafa yormamız, fikir alışverişinde bulunmamız gerektiği kanaatindeyim.
DEVLETİN YÜKÜNÜ ALIP İSTİHDAM OLUŞTURAN ESNAF AYAKTA KALAMAZSA DEVLET YÜK OLACAK
Sürekli istihdam noktasında sorun yaşıyoruz, yeni yetişen gençlerimize iş bulamıyoruz. Diğer taraftan gündemin en önemli maddelerinde yer alan gelen göçmenlerin, düzensiz göç ile ülkemize gelen insanların bir kısmının çalışmasıyla, işsiz kalanların, onlar işimizi elimizden aldı psikolojisi, diğer taraftan üretim yapıp, ihracat yapma pozisyonunda olup işçi bulamayan üreticimizin, iş sahiplerimizin sıkıntısı, hepsi ayrı ayrı bir dert. Ülkemizde 3 milyona yakın esnaf ve sanatkar var olduğunu kabul ettiğimizde, esnaf ve sanatkarlar esasen ciddi bir istihdam kapısı. Bu istihdam kapısı konusunda özellikle bir iki noktaya değinmek istiyorum. Şimdi biz küçük esnaf ve sanatkarımızı çalıştırıyor olabilsek, devlete hiçbir yükü olmayan ve geçmişten bugüne 1071’den, Malazgirt’ten, Anadolu’yu yurt edindiğimiz günden bugüne, esnafın devletin zaman zaman her konuda yakınında olduğunu, devletine bağlı olduğunu, devletin birliğini, milletin bütünlüğünü savunduğunu, devletin yükünü de zaman zaman aldığını, tarih boyunca gördük, bugünde görüyoruz. En kötü günlerde de yine esnaf, devletinin yanındadır, her zaman devlete yönelen alçaklıklara karşı durmuştur, bundan böyle de böyle olacaktır. Öyleyse biz esnaf ve sanatkarı ayakta ve hayatta tutabilmeliyiz. Neden, çünkü esnaf ve sanatkar kamuya hiçbir yük getirmeden sadece kendini istihdam ediyor bile olsa, 3 milyon istihdama katkısı var demektir. Biz bu 3 milyon insanı birer tane işçi çalıştırabilir duruma getirsek, bir anda ilave 3 milyon istihdam demektir. Ama biz bu 3 milyon insanı kendisini bile geçindiremez duruma düşürürsek, mevcut istihdam gittiği gibi bunlarda ekonominin başına, ülkenin başına çeşitli şekillerde sıkıntı getirecek. Geçmişte yük alan esnaf ve sanatkar, yük olmaya başlayacaktır.
KAMU KENDİ AYAĞINA SIKIYOR
Özellikle bazı alanlarda bunun zaman zaman örneklerini görüyoruz. Şimdi esnaf ve sanatkarın çocuğu bile esnaf sanatkarlık yapmak istemiyor, buna başkanlarım da şahittir. Esnaf ve sanatkarda çocuğunu kamuda bir işe sokmaya uğraşıyor. Burada kamu kendi ayağına sıkıyor. Özellikle bunun önemli bir tespit olduğunu düşünüyorum. Devlet kamuyu istihdam kapısı olmaktan çıkartmak zorundadır. Eğer devlet kamudaki istihdamı bir yol, yöntem olarak benimseyip te, gerekli gereksiz zamanlarda bu işi yüceltirse ve kamuda çalışan insan hiçbir sorumluluğu olmadan, hiçbir problemle karşı karşıya gelmeden, haftada 5 gün, günde 8 saat çalışarak keyfine bakabiliyorsa, gelirleri çok yüksek demiyorum önemli bir bölümünün. Ama esnaf ve sanatkarın çocuğu da babasına bakıyor, sabahın köründe kalkmış, gecenin bilmem kaçında evine gelmiş, geçinmekte de zorlanıyor, Bağkur’unu ödemekte de zorlanıyor. Öyleyse insanlar kendilerinin risk alarak üretebilecekleri esnaf ve sanatkarlık alanının dışına kaymak durumunda kalıyorlar. Devletimizin de, milletimizin de geleceği ile ilgili bu durumu aklıselim insanların problem edinmesi, düşünmesi gerektiği kanaatindeyim. Şimdi ben bugün oturup hesap ettim.
BAĞKUR SORUNU:
Bağ-Kur emeklileri, şimdi bir insan işe girerken ne zaman emekli olacağım, emekli olursam ne yapacağım, nasıl geçineceğim diye de hesap etmek zorundadır. Bir Bağkur emeklisi ile bir kamu çalışanı emeklisini karşılaştırdım, bakın ilginç rakamlar var. Şimdi Sosyal Güvenlik Kurumlarından emekli olduğunuzda, bir Bağkur emeklisi 2500 ile 3500 arasında rakamlarda maaş alıyor. Ama bir kamu çalışanı, herhangi bir kamuda işçi olarak çalışıp emekli olan, yani hiçbir meziyeti veya özel bir sanatı veya can tehlikesi bulunmadan, mesela Devlet Su İşlerinde, Köy Hizmetlerinde çalışıp emekli olan bir kardeşimiz, 25 yıl sonra emekli olduğunda,150-200 bin civarında toplu ikramiye alıyor ve 7-8 bin lira civarında da emekli maaşı alıyor. Bu arkadaşımız 25 yılda bakın kaç saat çalışıyor. Benim babamda memur, çocuklarımın da bir kısmı memur ama biz temsil ettiğimiz kitlenin hukukunu korumak zorundayız. Bunları dile getirmek zorundayız. Bu ülkede bir zenginlik varsa bu hepimizin zenginliği olmalı, bir sıkıntı varsa da bu hepimizin sıkıntısı olmalı. Bizim peygamberimiz diyor ki müminler bir vücudun azaları gibidir, onlar herhangi bir yerleri zarar gördüğünde bütün vücut bunun sancısını çeker. Öyleyse bizde ülkece, milletçe böyle olmalıyız. Hatta bize umudunu bağlayan coğrafyalara da böyle bir umut vermeliyiz. Dolayısıyla şimdi bakın, günlük 8 saatten fazla çalışmayan kamu çalışanı, bu full çalışan biri, geç gelmeyen, erken gitmeyen, her gün işe gelen birinden bahsediyoruz. Günde 8 saat, haftada 5 gün çalıştığında, cumartesi, pazarları, resmi tatilleri çıkardığınızda, yılda 226 gün çalışıyor, yılda 1808 saat çalışmış oluyor. Bunu da 25 yılla çarptığınızda 45200 saat çalışarak emekli oluyor bu kardeşimiz. Ama aynı sürede ki, 25 yıl çalışıp esnaflığı bırakan birini ben hatırlamıyorum, 30-40-50 yıldır çalışanlarımız var bizim ve hiç 8 saat çalışan esnafa da rast gelmedim. Asgari 12 saat çalışıyoruz ki 14-15-16 saat, kahveci kardeşlerim var, 14-15 saat mesai yapan arkadaşlarımız var. Bu kardeşlerimizi de asgari çalışma saati olan 12 saatten ele aldığımızda, 25 yılda 92 bin saat çalışarak emekli olmuş oluyor. 30-40 yıl olursa zaten değişiyor. Şimdi hem fazla mesai yapıyoruz hem kendi kazancımızdan kendi Bağ-Kurumuzu ödüyoruz hem az emekli maaşı alıyoruz hem ikramiye almıyoruz, hem her türlü Sosyal Güvenlik primlerini biz ödüyoruz hem müfettiş kontrolü, maliye kontrolü bunlara muhatap biz oluyoruz ama emekli olduğumuzda da geçinebilecek bir rakam elimize maalesef geçmiyor. Şimdi bugün başkanlarıma soruyorum, biz 30-40 yıl önceye gitsek, baksak, önümüzde 2 tane seçenek var, ya kamuda girip çalışacaksın yata yata keyfine bakacaksın ya da dükkan açıp sürüneceksin. Ben tahmin etmiyorum, %50’si bile bunu tercih etmez.
ÇOCUKLARIMIZ ESNAFLIĞI TERCİH ETMİYOR:
Bizim çocuklarımızda bizim işlerimizi tercih etmiyor. Öyleyse biz tüm Bağ-Kurlular, esnaf ve sanatkarı, işvereni, sanayicisi evin para kazananlarıyız. Ne demek bu, aile reisi parayı kazanır, getirir, evin annesi de temizliğine bakar, yemeğini yapar, harcar eder. Şimdi biz özel sektörde kendi işini yapan insanlar olarak dersek ki, biz para kazanma alanından ev temizleme alanına geçiyoruz dersek parayı kim kazanacak? Hepimiz devletten iş istersek, kim para getirecek te bu değirmen devam edecek, bu düzen devam edecek? Bakın, biz kendi çocuklarımız üniversitelerde, çok yüksek sayıda üniversite mezunumuz var ama aynı sayıda vasıflı elemanımız yok. Birçok çocuğumuz üniversiteyi bitirdikten sonra kahvede garson olmak istemiyor, fırında hamurcu olmak istemiyor, inşaatta çalışmak istemiyor. Dolayısıyla bir tarafta kamu küçücük bir sınav açtığında, kapısına binlerce müracaat olduğu gibi, bir tarafta da bizim
ESNAFLIĞI SIĞINMACILAR DEVRALIRSA SOKAĞA HAKİM OLAMAYIZ
esnafımız, sanatkarımız veya fabrikamız veya atölyemiz işçi bulmakta zorlanıyor. İşçi bulmakta zorlandığında ne yapıyor, kaçak falan demiyor işte yurtdışından gelen insanlardan çalıştırıyor. Bu insanları çalıştırdığımızda yasa belli, gördüğü yerde 8,5 milyon lira ceza yiyorsunuz. Peki, bu insanlara çalışma izni alalım, o da çok uzun prosedürleri gerektiriyor. Kaldı ki bu prosedürleri tamamlayıp, işe başlattığınız elemanın sizde kalma gibi garantisi yok. 3 gün sonra Avrupa’dan bir iş buluyor, kalkıyor oraya gidiyor. Dolayısıyla bu alanlarda esnaf ve sanatkarı, üreticiyi çalışır hale getirmenin yollarını hem devletimiz hem bizler bulmak, düşünmek, değerlendirmek zorundayız. Aksi takdirde, çok uzak olmayan bir gelecekte, biz işyerlerimizde çalıştıracak eleman bulamayacağız, gittiğimiz yerlerde çalışanlar işte bu gelenlerin çocukları işleri devralacaklar, dolayısıyla biz sokağa da hakim olamayacağız. O manada esnaf ve sanatkarımıza sahip çıkılması gerektiği kanaatindeyim.
ULAŞIMA VE TAŞIMACILIK ESNAFINA KDV VE ÖTV MUAFİYETİ GETİRİLSİN
Mesela Deniz Ticaret Araçlarına, Deniz Araçlarına bir Kdv, Ötv muafiyeti var, daha ucuza yakıt kullanıyorlar, şimdi bizim esnaf ve sanatkarımız bir aracın sırtında saatlerce çalışarak özellikle bu akaryakıt zamlarından sonra ciddi zorluklarla karşı karşıyalar. Bu akaryakıt sorununu burada dile getirmemiz gerektiği kanaatindeyim.
DEVLET ESNAFLA REKABET ETMEKTEN VAZGEÇSİN
Bir başkası, biraz önce dediniz ki kamunun, belediyenin şunları istediğini falan, kamunun esasında burada yarattığı başka sıkıntılarda var. En önemlilerinden bir tanesi, kamu kurumlarına ait kantinler, restoranlar, kafeler, oteller, bizde güzel bir laf var, bizim atasözlerimiz yıllar içerisinde ilmikten süzülmüş, hakikaten tek kelimeyle dünyaları anlatan cümleler içeriyor, ne diyor, ekmeği ekmekçiye ver, bir ekmekte üste ver. Şimdi siz devletin memuruna kira yok, elektrik parası devletten, çalışanların maaşı devletten lokantacılık yaptırırsanız, lokantacılar bu işe bozuluyor. Kafecilik yaptırırsanız, kafeciler bu işe bozuluyor. Müşteri tabi neyin ne olduğunu bilmiyor, sizde bir döner yiyor 50 lira, diyor ki falan yerde yedik 20-30 lira. Yani devlet kendi esnafıyla, vergisini aldığı esnafıyla her alanda rekabet etmekten bir an önce vazgeçmelidir. Bu alan düzenlenmeli, esnaflığı esnaf yapsın, devlet devletliğini. Yani devlet çalıştırdığı personeline daha ucuza yemek vermek istiyorsa ona daha fazla para versin, o da gitsin yemeğini lokantacıdan yesin, çayını kahveciden içsin, yatacaksa gitsin otelde yatsın. Yani bu kamuya ait dinlenme tesisleri falan hakikaten bizim uzun dönemden beri yaşadığımız ciddi sorunlarımızdan bir tanesidir.
DENETİMSİZ FUARLAR ESNAFI SIKINTIYA SOKUYOR
Fuar ve fuarcılık alanları var. Bu da denetimsiz bir alan, esasen onlarda esnaf değil mi diyeceksiniz ama bu yerel esnafın ciddi manada sıkıntıya sokuyor. Yani fuarcılar kendi ekiplerini her yere yollayıp, özelliklede bayram haftası, okulların açılacağı hafta gibi zamanlarda yerel esnafı ciddi manada sıkıntıya sokuyorlar. Buralarda denetimler yeteri kadar yapılmadığı için esnaf ve sanatkar beklediği o bir haftayı, insanların alışveriş yapacağı belirli günler var, esnafın uzun süre beklediği günler var ama fuarlar sayesinde beklediğini bulamıyor belki aldığı ürünü de satamıyor, elinde kalıyor. Ciddi manada bir başka sıkıntı da budur.
NÜFUSA DAYALI DÜKKAN AÇMA İZNİ VERİLMELİ
Adam geliyor benden kredi istiyor, ne yapacaksın diyorum, oğlana dükkan açacağım diyor. Ne iş yapacaksın diyorum, şu iş diyor. O iş olmaz, geçinemez, sıkıntı yaşar diyorum, geçinsin diye açmıyorum diyor, çocuğa iş bulamadığım için, kız istemeye gideceğiz, ne işi var diye sorarlarsa dükkanı var diyeceğim, diyor. Yoksa evde kaldı, evlendiremiyoruz diyor. Bu tür açılan işyerleri var, bunların önüne geçilmesi lazım. Oysa bizim ahilik geleneğimizde bir gedik usulü var ki, bugün batıda özellikle Almanya’da, İtalya’da ciddi manada uygulanıyor. Nüfusa oranla, eczanelerde olduğu gibi, hangi semtte kaç nüfus var belirlenerek, bundan daha fazla esnaf olmaması sağlanıyor. Yoksa yeni açanların, eski açanları perişan ettiği, çalışamaz hale getirdiği görülüyor. Bir başka sıkıntımız erken emeklilikler, memur adam kamuda çalışmış, yıpranmamış, emekli olunca da devlet 150-200 bin lira para vermiş. Evde de hanım git evden, günümüz var, misafirler gelecek deyince adam düşünüyor, ben bir dükkan açayım diyor. Bunların önüne geçilmesi lazım, adam açıyor, ziyarete gidiyoruz. Niye açtın diyoruz, benim zaten emekli maaşım var 7-8 bin lira, vakit geçirmek için açtım diyor. Halbuki onun vakit geçirmek için açtığı işi, bir başkası çoluğuna çocuğuna ekmek götürmek için yapmak zorunda. Hem kendisi iş yapamıyor hem de iş yapan insanlara ciddi manada zararı oluyor. Vakit geçirmek isteyenlere devlet bir fon ayırsın, balık tutmaya falan gönderelim, orada vakit geçirsinler.
SEÇTİĞİMİZİ DENETLEMELİYİZ, DENETLEDİĞİMİZİ DE AZLEDEBİLEN YETKİN BİR DEMOKRASİ STANDARDINA KAVUŞMALIYIZ.
Esnaf ve sanatkarlar olarak bizim ülkemizde en reorganize sınıflardan bir tanesiyiz. Bizden daha perişan çiftçiler ve en organizasyonsuz kitle de esnaf ve sanatkarlar. Mesela bir kongre yapıyoruz, kongrelerimiz, eğer karşımızda aday yoksa 20-30 kişiyle veya 300-500 kişiyle geçiyor. Geldiklerinde dertlerimizi dile getirme imkanımız olmuyor. Çünkü esnaf ve sanatkarımız sanki her gün o kongreye geliyormuş gibi, 4 yılda yapılan bir kongrede, 3 dakikada oyunu kullanıp kaçmanın derdinde. Biz kongrelerimizi dertlerimizin konuşulduğu platformlar haline bir türlü getiremiyoruz. Dolayısıyla biz işçilere kızıyoruz ama işçiler aldıklarını hak ediyorlar. Nasıl, bir şey talep ediyorlar, dile getiriyorlar, duyulmazsa basın açıklaması yapıyorlar, duyulmazsa gösteri yapıyor, yürüyüş yapıyor. Geliyor Ankara’da cop yiyor, soğuk suya maruz kalıyor veya gaz yiyor, netice itibariyle 100 istiyorlarsa, 50-60’ını alıp dönüyorlar. Oysa biz 5 yıldızlı otellerde kongre yaptığımız halde esnaf ve sanatkarımız burada gelip, bize ne yaptığımızı sormuyor, ne yapmamız gerektiğini söylemiyor, hatıra binaen geliyor, oyunu kullanıyor, geri gidiyor. Eğer rakip varsa, zaten bu rakipler arası kongrelerimizde de problemlerimizin dile gelmesinden öte, horoz dövüşü, senin adamın benim adamım diye kongreyi yapıp, dağılıyoruz. Bunu da kendi adımıza, esnafımız adına bir eksiğimiz olarak tespit edip, ifade etmemiz lazım. Önce biz bu konuda seçtiğimizi denetlemeliyiz, denetlediğimizi de azledebilen yetkin bir demokrasi standardına kavuşmalıyız. Aksi takdirde oyunu ver, bir dahaki seçimde bir daha oy ver, rakip yoksa tamam balkan canın sağ olsun deyip git, böyle olduğu zaman biz ciddi bir şey ortaya koyamıyoruz ki. Biz kendimizi, kendi seçtiklerimizi ciddiye almazsak elbette ki devleti yönetenlerde bizi bu kadar ciddiye alır.
MUHTARLAR SESLERİNİ CİDDİ MANADA DUYURUYORLAR, İŞÇİLER, MEMURLAR SENDİKALARINI KURDULAR, BİZ BU ANLAMDA MAALESEF YETERSİZ KALIYORUZ
Muhtarlar seslerini ciddi manada duyuruyorlar, işçiler, memurlar sendikalarını kurdular, biz bu anlamda maalesef yetersiz kalıyoruz. Bir başka unsur, sanıyorum hepimizin derdi, Türkiye’de 3000 üzerinde oda var. Öyle odalar var ki genel sekreterinin maaşını ödemekten aciz, yani bizler küçülerek büyümeyi becermeliyiz. 3000 odamız olacağına, 300 tane odamız olsa, 300 odamızın giderlerini karşılayacak bir geliri olsa ve bu gelirleriyle ciddi manada araştırmalar yapabilecek, çeşitli bilgi, görgü ve gereksinimlerini yapabilecek, eğitimler düzenleyebilecek, gerektiğinde hukuki danışmanlar tutabilecek imkanlara kavuşsalar, ben zannediyorum bugünkünden daha fazla etkili oluruz. Bugünkünden daha fazla işimize yarayacak görüşler ortaya çıkabilir diye düşünüyorum. Biran önce buna bizim de TESK olarak ta, odalar olarak ta direnmeden, küçülerek, sayılarımızın azaltılarak, üye sayılarımızın oda sayısınca yükseltilmesiyle, odalarımızı kendi nezdinde dikkate alınır hale getirebilmemiz lazım. Genel sekreterinin maaşını ödeyemeyen bir odayı, kim, niye ciddiye alsın. Masasını alamayan, elektriğini ödeyemeyen, 3-5 kuruş borcu için federasyona boyun bükmek durumunda olursak, kusura bakmayın bizi başkaları değil öncelikle kendimiz ciddiye almıyoruz demektir. Biran önce Bakanlığımızın da, devletimizin de bu konuya eğilmesi lazım, odalarımızı daha etkin kılabilmenin yolu, yöntemi budur, başka görüşlerde vardır mutlaka, bu görüşler olgunlaştırılarak, öncelikle odalarımızın sözü dinlenir hale getirilmesi lazım diye düşünüyorum. Eksik söylediysem başkanlarım bağışlasınlar. Bir diğer husus, mesela bizim Bağ-Kur ödemelerinde güzel bir şey yapıldı. Düzenli ödeyenler %5 daha eksik ödüyorlar. Bence bu az bir şey, daha yükseltilmesi lazım ki bu alan teşvik edilsin. Çünkü insanlar bir şekilde ödüyorlar neticede, ödeyemeyenlerle bir olmak durumunda olunca da onlarda ödemekten imtina eder hale, ödeyende ödemeyende bir haline gelecek uygulamalar olduğunda sıkıntı oluştuğunu düşünüyorum. Bir başka dile getirmek istediğim konu, biraz önce istihdam ile ilgili bir şeyler söyledim.
ESNAF KREDİ KOOPERATİFLERİNİN ŞAHIS LİMİTLERİNİN ARTTIRILMASINA ACİLEN İHTİYAÇ VAR
Bizim tabi kooperatif başkanı olarak dile getirmemiz gereken bir başka husus, şu anda biz üst limitten kredi kullandıran bir kooperatif olarak, 275 bin lira limitle kredi kullandırıyoruz ve artık maalesef 275 bin lira, esnafın hiçbir derdine çare olamıyor. Biz 200 bin limitle kredi kullandırdığımızda, 200 bin liraya bir daire satın alınabiliyordu. Bugün 275 bin liraya aynı dairenin bir odasını bile satın alamıyorsunuz. Dolayısıyla bu anlamda bizim limitlerimizin, Esnaf Kredi Kooperatiflerinin şahıs limitlerinin arttırılmasına acilen ihtiyaç var. Bunu tekrar tekrar dile getirmemiz gerekiyor. Bir başka husus, şu anda bizim yanımızda çalışıp, işi öğrenip daha sonra kamunun açtığı bir sınavda, benim hep dile getirdiğim bir örnek var, ben acizane restorancılık yapıyorum, restorana aldığımız bir garson, garson olana kadar 100 tane tabak kırıyor. 100. tabağı kırdığı gün devlet bir sınav açıyor, hastaneye paspasçı alacak. Bizim 100 tabağı kıran, öğrettik diye sevindiğimiz çocuk, adamını buluyor, gidiyor hastaneye hemen işe başlıyor. Dolayısıyla biz eğittiğimiz, zahmetini çektiğimiz bu elemandan istifade de edemiyoruz. Başka sektörlerde de bu böyle, kaynakçıda böyle, muslukçuda böyle, kaldı ki bu çocuklar bu işleri öğrendikleri için hem kamuda çalışıyorlar çünkü esnaflıkta alışmış 12-15 saat çalışmaya, kamuda 8 saat çalışınca akıllı olanları, boş zamanlarında kayıt dışı olarak bizim ekmeğimize de ortak oluyorlar.
KÜÇÜK ESNAF VE SANATKARIN, TİCARET ODASI KAYDINDAN ÇIKARTILMASININ ACİL GÜNDEM OLDUĞU KANAATİNDEYİM.
Esnaf Kefalet Kooperatiflerinde son günlerde gündeme gelen bir başka sıkıntı, Esnaf Kredi Kooperatiflerinden veya Ticaret Odası aracılığıyla kullandırılan, devletin sübvanse ettiği düşük faizli kredileri alıp, istismar edenlerde oluyor. İstemesek te bunlara şahit oluyoruz. Devletimiz bunun önüne geçmek için, özellikle Ticaret Odası kayıtlıları, başka sektörde de olsa veya herhangi bir şirketin hissedarı da olsa artık Kredi Kefalet Kooperatiflerinden kredi kullanamaz hale geldiler. Çünkü eğer e- devlet üzerinden bankalar, bizde kredi kullanan insanları, örneğin nakliyeci bir kardeşimiz bir başka şirketin de ortağı, banka bunu gördüğü için bu kredileri kullandırmamaya başladı. Oysa bu işlerde ciddi bir ayrım yapılmadığı için, esnaf ve sanatkar işe başlarken, çok fazla konuya hakim olmadığı için, Ticaret Odası biraz daha havalı geliyor. Adam büfeci, Ticaret Odasına kayıt olmuş. Halbuki geliri çok düşük, Ticaret Odasına kayıt olduktan sonra krediye ihtiyacı olduğunda oraya gidiyor, diyorlar ki biz kredi kullandırmıyoruz. Tekrar küçük esnaflığa geçmek istiyor ancak bu sefer Ticaret Odası tuttuğunu bırakmıyor, yasa da böyle söylüyor veya çok uzun prosedürler gerekiyor. Ben somut olarak bir örnek kendi ortaklarımdan vereyim. Kendisi bizim esnafımız olmasına rağmen, kendine bir ev yapacağı zaman biliyorsunuz ya bir müteahhit ile anlaşmanız gerekiyor veya müteahhitlik belgesi çıkarmanız gerekiyor. Bu delikanlıya müteahhitlik belgesi çıkart denilmiş, o da belgeyi çıkartmış, Ticaret Odasına kayıt olmuş. Evini yapmış ondan sonra ne müteahhitlik yapıyor ne bir şey yapıyor. Ancak bu taraftaki cirosu da küçük esnaflığa geçişin alt limitinin üstünde olduğu için, şu anda Ticaret Odası bu kardeşimizin kaydını silemiyor. Dolayısıyla bu arkadaşımız da belki somut anlamda esnaf olarak kamu kaynaklarında tek faydalanabildiği Esnaf Kredi Kefalet Kooperatifi kredisinden istifade edemiyor. Bununla alakalı bir çalışma yapılıp, bu esnaf ayrımı ile alakalı tekrar bir gündem oluşturup, bu küçük esnaf ve sanatkarın, Ticaret Odası kaydından çıkartılmasının acil gündem olduğu kanaatindeyim.
Toplantıya Kimler Katıldı ?
Dünya Esnaf ve Sanatkarlar Derneği- Ahi Enstitüsü’nün İçşleri Bakanlığı Sivil KToplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü işşbirliğiylle yaptığı “Anadolu’nun Ahisiyiz, Üreten Türkiye’nin Hizmetindeyiz” projesi kapsamında düzenlediği “Parakende ve Hizmet Esnaf ve Sanatkarları Hasar Tespit Raporu” başlıklı çevrimiçi toplantıya;
Dünya Esnaf Sanatkarlar Derneği Onursal Başkanı Erol Korkut, Dünya Esnaf Sanatkarlar Derneği Ve Ahi Enstitüsü Başkanı Ffehmi Çalmuk, Muş Esnaf Sanatkarlar Odası Başkanı Orhan Demirtürkoğl, Tokat Esnaf Ve Sanatkarlar Kredi Ve Kefalet Kooperatifi Başkanı Ahmet Hamdi Aydoğan, Ankara Kantinciler Esnaf Odası Başkanı
Bayram Şahin, Konya Kahveciler, Çay Ocakları Ve Büfeciler Esnaf Odası
Mehmet Adil Güven, Bartın Kahveciler Ve Şerbetçiler Odası Başkanı
Ayhan Tepe katıldı.