Fehmi Çalmuk

2020'de Yüzyılın Rövanşı

Fehmi Çalmuk

-www.esnafhabertv.com'da Fehmi Çalmuk imzasıyla yayınlanan  31 Aralık 2019 tarihinde Hürses Ekonomi  Gazetesi'nde "2020’de Yüzyılın Rövanşı" başlıklığıyla yayımlanmıştır- Ak Parti’nin önde gelen bir bürokratının İstanbul’da kahvesini içmeye gittik. Babası Bağımsızlar hareketinden bu yana Erbakan’ın yanında olan ve destekleyen bir kişi. Davutoğlu’nun kurduğu Babacan’ın kuracağı, Ak Parti’nin siyasi arınma yaşadığı bir dönemde ziyaret ettiğimiz bürokrat muhterem babasının bir sözünü hatırlattı: -Oğlum, Erdoğan’da giderse artık MHP’ye oy vereceğiz ! ‘Giderse’ sözünün altında “başkanlık seçimini kaybedip iktidardan indirilirse” cümleleri var aslında. Giderse sözünün altında yatan başka bir realite ise  “Milli” olma vasfı… MHP’yi Erdoğan’ın partisi kadar Milli ve kuşatıcı görmesi. Erdoğan’ın seçimlerde alması beklenen 50+1 oy oranının %49’a düşmesi, Erdoğan’ın yönetimden gitmesi halinde Ak Parti’li bürokratın Milli Görüş çadırında 50 yıldır ikamet eden babasının yeni çadırı MHP olacak. Burada babanın Erdoğan ve Ak Parti arasında ayrım yaptığı da görülüyor. Erdoğan, AK Parti’den daha “milli” olduğunu savunuyor ki bu düşüncede olanların sayısı oldukça fazla. Burada ortaya çıkan genelleme bir bakıma Milli Görüş geleneğinden oluşacak 5’inci partinin çıkmasını da kapsıyor. AK Parti Saadet Partisi Yeniden Refah Partisi Gelecek Partisi ve Babacan’ın Partisi Merhum Erbakan Hoca’nın kapatılan Refah Partisi’nin bıraktığı yerden devam eden Yeniden Refah Partisi, Millet İttifakı’nın bir parçası olarak Ak Parti’yi gömmeye yeminli Saadet Partisi bir de 15 Temmuz’dan sonra konuşmalarda daha belirgin bir şekilde Erbakan’ın kaynak kişi olarak gören Ak Parti var. Son olarak milli otomobil ile kamuoyunun karşısına çıkan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ''Gümüş motor teşebbüsünden 65 yıl sonra hala motorumuzu kendim üretemiyor olmanın sancılarını çekiyoruz. Bu vesileyle ülkemizin ilk motor fabrikası teşebbüsünü başlatan, sanayileşme fikrinin yılmaz savunucusu Necmettin Erbakan hocamızı da rahmetle, minnetle yad ediyorum.'' ifadelerini kullanmıştı. Ancak siyasi İslami geleneğinin bundan sonraki siyasi mecrasının kitleleri aşacak bir dominant bir konumda değil, daha dar alanda kalacağı/sıkışacağı görülüyor.  Konunun sosyolojik nedenlerine girecek değilim. Ancak giderek dindarlık, ve muhafazakar çizgiden merkeze kayan İslami bir yapının oluştuğunu, sekülerleşmenin siyasete de etki edeceğini görmek gerekiyor. İslamiyet adına o kadar bankör, o kadar sorumsuz, o kadar hoyratça kullanılan söylem ve söylevlerin gündelik hayatta uygulanmadığı için karşılık bulmaması bir yana siyasi mezat malzemesi yapılmasının da son durağına gelmiş bulunuyoruz. Hani aşık olan sevmek için kendine bahaneler üretir ya; İslami kesim içinde özellikle Milli Görüş geleneğinin atmosferinde kalmış insanların yıllarca vazgeçmemek için bahane ürettikleri Recep Tayyip Erdoğan’ın son gelinen düzlükte bir kozu daha var. Bu kozu nasıl kullanacağını, kullanmasını gerektiğini kendisi 2020 yılında partisini arındırarak gösterecektir. Lider değişecektir de taban aynı mı kalmaktadır.  Üniversite kapısında eksiden inanç ve özgürlük mücadelesinin bir neferi olarak gördüğümüz örtülü kızlarımız, Abdülhamid koleji şuuru gibi okuduğu okulu görmesini beklediğimiz İmam Hatipli gencimiz, fırsat buldu mu Allah, Muhammed aşkına Hacca, umreye gidip arınma telaşında olmasını beklediğimiz ancak masrafları vergiden düşme gayretinde olan hacı amcamız için siyaseten gelecek tasavvuru kalmadı gibi. Gençliğimizde Erbakan’ı dinlemek, slogan atmak, hele elini öpüp duasını almak, kapı kapı Mili Görüş’ü anlatmak bize yetiyordu. Fakat bugüne karşılık gelmiyor. Bizi anlamadığını boş gözlerle gözümüzün içine bakışından, mabadını dönüp tavlaya devam edişinden, yüzümüze yüzümüze nargilenin dumanını üfleyişinden anlıyoruz. Milli Mücadele’nin başlangıcı kabul edilen 2020 yılı Türk siyaseti içinde zor mu zor geçecek. Sağdaki belirgin en son parti Ali Babacan’ın partisi olarak siyaset sahnesine girecek. Soldaki gelişmeleri daha bilmiyoruz. “Yeni yol, yeni sol” diyerek solda daha ulusal bir çizgide siyasi partinin kurulması için hazırlıklar olduğunu duyuyoruz.  Var olan ve kurulan/kurulacak siyasi partilerin ortak mutabakatı ise Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin değiştirilmesi hedefinde birleşiyor. 2015 yılında HDP’nin ülke barajını geçip, koalisyon ortağı olma riskine karşı Dolmabahçe masasının devrilmesi, ülkenin vakit geçirilmeden erken seçime götürülmesi, bir yıl geçmeden Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçmesi ve 15 Temmuz ve yapılan seçimler sistemin sürecini anlatıyor. Şimdi bölücü Kürt hareketinin yekpare bir parti olarak değil siyasi partiler içinde eritilmesi öngörülüyor olsa da İmamoğlu’nun ardından Babacan’ın da Selahattin Demirtaş için “Demirtaş’ın temsil ettiği siyasi çizginin önü ne kadar açık olursa, siyaset içinde olursa Türkiye için o kadar faydalıdır” sözleri peki ne anlam ifade ediyor? Siyasi çizgi şu anda kendisini siyasal olarak HDP olarak tanımlıyor. Kandil’den bağımsız değil elbette.            Görülüyor ki  gelecek siyasi hesaplar Demirtaş’ı ve onun temsil ettiği kitleleri de öngörüyor. Siyasi blokta safları pekiştiriyor. Babacan’ında katılacağı blokta şimdilik  CHP, İyi Parti, HDP, Saadet Partisi, Gelecek Partisi yer alıyor. Babacan’ın partisi dahil blokta yer alan partilerin ortak özellikleri ise Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi kadar Recep Tayyip Erdoğan’a karşı olmaları. Bir o kadar da şu anda şiddeti hafiflese de KHK’ların kaldırılmasını istiyorlar. Kanal İstanbul’a da karşılar. Muhalefet bununla sınırlı değil. Sol siyasetin seslendirdiği “totaliter” sistem eleştirisi şimdi Ali Babacan tarafından yüksek perdeden seslendiriliyor. Şirin Payzın “O zaman şu anda baskı rejimi ne aşamada?” diye soruyor Babacan şu cevap veriyor: “Grinin bir sürü tonları vardır. Bir tarafta beyaz, bir tarafta siyah arada da bir sürü tonlar vardır.  Allah korusun bunun daha koyu tonları var, siyah noktası var. Daha oralarda değiliz. Allah hiçbir zaman göstermesin Türkiye’ye öyle günleri. Biz tekrar grinin koyulaşan tonlarından beyaza dönmemiz gerekiyor.” Bir dönem  kendini merkezde tanımlayan partiler için “renksiz” anlamında “gri partiler” denirdi. 2002 yılının Ak Partisine getirilen en büyük eleştiri de partinin rengi ne olduğuna ilişkindi. Hepsinden azar azar, ortaya karışık parti modeli…Babacan beyaz renge dönülmesi gerekir derken aklıma Özdemir Asaf geliyor: -Bütün renkler aynı oranda kirleniyordu. Birinciliği beyaza verdiler. Babacan’ın gri renkten yola çıkarak yaptığı analizin önemli bir boyutu ise şu sözleri: “Demokrasi sadece seçim değildir. Demokrasiyi sadece seçimden seçime işleyen bir mekanizma olarak görürsek büyük bir yanılgı içerisine düşeriz. Demokrasi, seçim çok önemli ama seçimden sonra da her aşamada halkın nabzını tutmak, insanlardan gelen talepleri ve eleştirileri dinlemek demek, sivil toplumun canlı olması demek. Sivil toplumun içine düştüğü durum üzücü. Kendi özgün karakterini koruyabilen, özgünce çıkıp özgürce kendini ifade eden sivil toplum kuruluşu hemen hemen kalmadı. Sivil toplum kuruluşlarının pek çoğunun devletle, hükümetle girift ilişkileri oluştu. Bir şekilde bağlı hissediyorlar kendilerini. Bağımlılığı en az olan kuruluşlar bile korkuyorlar, konuşamıyorlar. Hepsinin riski var, “Bin tane, beş bin tane insan çalıştırıyorum, ya çocuğumun, ailemin başına bir şey gelirse” diye korkuyorlar. Bu korkular çok kötü. Sivil toplumun gerçek anlamda sivil toplum olarak çalışabilmesi için ülkede tam özgürlük alanı olması lazım. Özgürlük alanının tam işlemesi lazım ki sivil toplum kuruluşları hükümeti sürekli uyaracak, taleplerini, görüşlerini sunacak. Demokrasinin interaktif işleyen bir sistem olması lazım. Sadece seçimden seçime değil. Seçilmiş otokrat sistem değil, demokrasi sürekli halkla iç içe olmayı gerektiren, sürekli nabız tutan ve sürekli görüşlere açık olan bir yönetim şekli olmalı.”  Merhum Muhsin Yazıcıoğlu 2002’de iktidara gelen Ak Parti’nin başında bulunan Erdoğan için şunları söylerdi: -Mahallenin öksüzü gibi. Döve döve iktidar yaptılar.  Şimdi de Erdoğan’ı döve döve iktidardan indirmek istiyorlar. Tahliye dış politikada Trump-Putin ikilisinin geleceğine endeksli…Ya hepsi gider ya da hepsi kalır. İlk feda edilecek lider domino taşı gibi birbirini takip edecek. 2020 sürprizler ile dolu.  Yıl 2020… Milli Mücadele’nin yüzyılı. Osmanlı’nın kökleri üzerine yeni bir Türkiye kuruldu yüz yıl önce. Şimdi de Yeniden Büyük Türkiye kuruluyor. Kimler olacak, kimler Türkiye’nin muassır medeniyetler çıtasını yükseltecek ? Göreceğiz. Muktesebatı, bakiyesi büyük olduğu için  Türkiye büyük olmak zorunda. Devlet ebed müddet…Kişiye baki değil. Kişiyle de kaim değil. Gel gör ki ortaya çıkacak/çıkarılacak ve çıkarılması mutlak olan cenazeyi Anadolu’nun  yüzü gibi gibi yüreği yanık evlatlarına kaldırtmak isteniyorsa durup düşünmek, yeni baştan anlamak ve anlatmak gerekli. Rabbim size zeval vermesin ! Vesselam…  

Yazarın Diğer Yazıları