Fehmi Çalmuk

Gladyo'nun İslamcıları

Fehmi Çalmuk

Geçmiş Kurban Bayramınız kutlu ve kademli olsun. Kur’an, Vatan, Bayrak için kendini kurban eden bütün şehitlerimizin manevi huzurlarında rahmet, minnet dualarımı tekrarlıyorum. Ruhları şad olsun. Yazıya yekten şöyle girsem: Türkiye’deki İslamcılık ilk önce Ortadoğu merkezli tercüme metinler üzerinden şekillendi. Bu tercüme metinlerle yapılan yorumlar, oluşturulan akımlar, yazılan kitaplar Anadolu’nun bin yıldır İslamı anlama/yorumlama/yaşama iradesiyle uyuşmadığı gibi  toplumsal dokuyu dokuyan tezgahlara yanlış giden ipler yüzünden defolu ilmek atılmasını sağladı. Bu durum dışarıda vahdet hedefinde bir duvarın tuğlaları gibi kenetlenmesi gereken müslümanlar arasındaki firakı körüklediği gibi, zalime karşı durma, mazlumun yanında durma amentüsünü de yerle bir etti. Gelinen bu noktada Tanzimat’tan bu yana kaybedenlerin ortak noktası haline geline getirilmek istenen İslamcılık hiç bir dönem, bugün olduğu gibi uluslararası güçlerin pazarında alınıp satılan, devşirilen, “bir başkası olmaktan yorulur hale düşmedi” İstanbul sözleşmesi üzerine Ak Parti eski Milletvekili Aydın Ünal’ın “Türkiye modernleşmesi Batılı çeviri metinler üzerinden ilerledi. Bu çeviri metinlerle yapılan düzenlemeler Türkiye’nin toplumsal dokusuyla uyuşmadı ve zulme, baskıya, kutuplaşmaya, sebep olarak arkasında sadece acı bıraktı. İstanbul Sözleşmesi de böyle bir çeviri metindir”  şeklindeki tweetini görünce yazıya böyle başladım. Türkiye’nin modernleşmesini merhum Halil İnalcık’ın “Bir cemiyetin mevcut nizamını, yani içtimai, maddi ve manevi medeniyetini bir tipten başka bir tipe çeviren bir süreçtir” sözlerinin ışığında değerlendirirsek cetvel ile çizilen Ortadoğu merkezli İslam coğrafyasının parsellenmesi karşısında “İslamcılık” başlığı ile geliştirilen direnç ve toplumsal dönüşüm yüzyıldır bu topraklarda yaşanan kan, gözyaşı, zulümü neden engelleyemedi? Halbuki bağımsız, hiç bir manda ve himayeyi kabul etmeyen toplumsal bir direnç geliştirilmesi gereken İslamcıların siyasal mücadele yaptıkları ülkelerindeki iktidar/iktidara ortak olma serüvenlerini hatırlayınca hüzünlü romanlar geliyor aklıma. Yola çıktıklarıyla değil yolda bulduklarıyla şekillenen iktidar serüvenleri partilerin sömürü ülkeler koalisyonu gibi çalışmalarını gündeme getirdi. Elbette ki Gladyo’yunun ayak oyunlarını, karanlık ilişkiler ağını deşifre eden sevgili Tamer Korkmaz’ın alanına girecek değilim.  Ancak  “üç şey biliyorum, dört kılana anlatacağım” diyor ya şair… Ben de; “Gladyo’nun İslamcıları” başlığıyla İnönü döneminden başlayarak, İngiltere’den kayyumluğu devralan ABD’ye endekslenen Türkiye’nin muhafazakar, mukaddesatçı, milliyetçi ve İslamcı kanatlarındaki önemli isimlerin nasıl devşirildikleri kadar önemli olan yüzleşmeyi gündeme getirmek istiyorum. Humeyni'nin Paris'ten Tahran'a döndüğü o günlerdeki bir sohbette; Nurettin Veren Fetullah Gülen'e Humeyni bahsini açmış, “Bizde de böyle bir değişim mi yaşanacak?” diye sormuştu. Gülen, İran'da ki Humeyni devrimini küçümseyerek “Humeyni hareketi, ancak üçüncü sınıf bir harekettir. Bizim hareketimiz ise birinci sınıf bir hareket olacaktır. Görünmez, bilinmez, hissedilmez bir harekettir; bizimkisi!” demişti. Bu sözlerden 36 yıl sonra derin millet aklı 15 Temmuz’da görünmez, bilinmez, hissedilmez denen FETÖ hareketinin silahlı güçlerinin kalkışmasını bertaraf etti. Asıl mesele Gladyo’nun beyaz kuvvetler olarak örgütlediği sivil ve siyaset hareketidir. Sivil başlığının  altında bürokrasi ve iş dünyası da vardır. “Görünmez, bilinmez, hissedilmez” hücrelerin deşifreleri gün geçtikçe güçleşmektedir. Bu hücreler bir bakıyorum filanca tasavvuf büyüğünün yanında  vaziyet alıyor, filanca partinin içinde mevzi kazıyor, bir bakıyorum üzerinde güneş batmayan imparatorluğun yeminli ileri uç karakolu olarak yeni maskesiyle vaziyet alıyor. Neredeyse Anadolu üzerinde  hayali olan her ülkenin Türkiye’de ilişkide olduğu bir cemaat/ bir dini gelenek önümüze çıkıyor. Bunların her zaman tuzu kuru. Giden ağam gelen paşam nasıl olsa! Mesele iktidar taraftarı, muhalifi olmakta değil. Mesele görünüşte değil…Mesele  Kur’an, Vatan, Bayrak, Millet, Devlet karşısında titremeyen, ürpermeyen kalplerde… Bu da benim kırmızı çizgim: Anadolu’nun ruh köküne dayanacak, buradan neşet bulacak… Erbakan Gladyo’nun Oyununu Kime Bozdurdu ? Merhum Necmettin Erbakan Hocamın yanı başına da  istihbarat elemanları yerleştirilmişti. İsmini vermeyeyim de bir tarikat şeyhi o kadar ileri gitmişti koltukta otururken cübbesinin içine sakladığı ses kayıt cihazıyla Erbakan’a hocama sorduğu derin ve çetrefilli soruların cevaplarını kayıt ediyordu. Şeyhin daha sonra İngiliz gizli servisi MI6 adına bu işi yaptığı ortaya çıkmıştı. Gerçekten karanlıkta siyah ipliği beyaz iplikten ayıracak basirete sahip Erbakan hocam yanı başında duran iç istihbarat, yanına sokulan dış istihbarat adamlarını bilmiyor muydu? Kendisine yönelik 1978’de  yapılan MSP kongresi darbesinin başına çeken isimleri “Onlar başka mafsalların adamları” diye yorumlamıştı. Ya yanındaki istihbarat elemanları? Yolunu aydınlatan Mehmet Zahid Kotku ve Sami Ramazanoğlu hoca efendilere de  aynı soruyu yönelttiklerini hatırlatarak şunları söylemişti: “Biz elbette onları biliyoruz. Şimdi bunu aşikar etsek, fark ettiğimizi hissettirsek istihbarat servisleri onları alıp başka isimleri verecek. Onları fark edene kadar tedbir alana kadar zaman geçecek.” Erbakan’a CIA, MOSSAD, MI6, BND elamanlarını kendi ülke kimlikleri ile değil ya kendi adlarına çalışan iş adamları, sanatçılar, gazeteciler veya dini cemaatlerin içine yerleştirilmiş Türkiye’de itibar görmüş din adamlarını gönderirdiler. Ali Rıza Bozkurt’u hatırlar mısınız? “Müthiş Türk” lakaplı Bozkurt Refahyol zamanında RP genel merkezinde gizlice Erbakan hoca ile görüşmüştü. Parti içinden istihbarat elemanları tarafından  sızdırılan haber çektirilen fotoğraf önemli bir operasyondu. Her görüşmeden sonra Erbakan hocanın yüz hatları, dudaklarını büküp başını sallaması bizim hafızamıza kayıt gibi düşerdi. MOSSAD adına çalışan Yahudi kökenli bir gazeteci için “Sütü bozuk” demişti. Yeşil kuşak İslam projesini yerli ve milli Milli Görüş hareketine bulaştırmayı bırakın yanında bile geçirmeyen Erbakan Hoca, bu nüansı anlayan, fark eden ulusal solu her zaman önemsemiştir. Merhum Uğur Mumcu bunlardan biridir. Rabıta kitabını yeniden baştan sona okursanız Merhum Erbakan’ın suflelerini, yönlendirmelerini, Gladyo’nun oyununun nasıl bozulduğunu görürsünüz. Dine ve dindara mesafeli Perinçek grubunun haftalık ve aylık dergilerindeki Gladyo’ya yönelik deşifrelerini dikkatlice izleyen, biriktiren Erbakan fotoğraftaki eksiği tamamlayıverirdi. Onlarla görüşür, kahve ikram eder, dinler Milli Görüş’ü anlatırdı. Bu durum bazı isimlerin “Erbakan solculara daha çok itibar ediyor” serzenişlerine neden olsa da Hocam aldırış etmezdi. Zira Erbakan bir keçi çobanı değildi. Vizyonu genişti. Eğer bu ilişki ağı güçlü olmasa “ Milli Görüş’ün sol kanadı” diye espri ile karışık onların saygısı olmasa  Refahyol kurulamazdı.  Anayol hükümetinin güven oylamasındaki hukuksuzluğu ortaya çıkaran ve raporla Erbakan’a sunan  Milli Görüş’ün sol kanadı gibi çalışan sol milletvekilleri değil miydi? AK Parti’de TBMM’nin Olağanüstü toplantısı için imza toplandı Gladyo’nun deşifre olan en önemli dini ayaklarından biri olan FETÖcüler; var olan hırslarını “intikam, intikam” yeminlerini onlarla proaktif mücadele içine giren, derin millet aklının iradesini kararlı bir biçimde uygulayan  Cumhur İttifakını bitirmek için uğraşıyorlar. Hal böyle iken sorunu erteleyen/öteleyen kırk yamalı bohça gibi duran AK Parti içindeki “FETÖ artıkları temizlendi mi” sorusu akıllara geliyor ? Bunların kim olduğu herkesten daha iyi bilen  elbette ki Recep Tayyip Erdoğan…Zamana bıraktı. O zamana bırakınca MHP Lideri Bahçeli Erdoğan’a daha fazla sahiplendi. “iki ülke, tek millet” dedikleri Türkiye-Azerbaycan gibi…İki parti, tek bir vizyon… Kurban Bayramı öncesi Ayasofya başta olmak üzere süreci çok iyi değerlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan Ağustos ayında yeni dönüşümün sinyallerini vermeye başlayacak. Ak Parti’nin kuruluşunun 19’uncu yıl dönümüne denk gelecek değişiklikler için ilk sinyali bayram öncesi vermiş “ Kendini milletin üstünde gören, gönül yıkan, hizmete yönelmek yerine dar kadroculuk yapan AK Parti teşkilat mensubu olamaz' demişti. Erdoğan “Kızım sana diyorum gelenim sen anla” diyordu. TBMM’nin tatile girmesiyle birlikte milletvekillerine olağanüstü toplantı çağrısı için imza formları dağıtıldı. Gerekçe ise “Kabine değişikliğinde yemin edecek bakanlar için TBMM olağanüstü toplantıya çağrılacak”  şeklinde belirtildi. Kağıda dökülen bir kabine değişikliği var.  Yeri taş gibi sağlam bakanlar var. Berat Albayrak, Süleyman Soylu, Hulusi Akar, Mevlüt Çavuşoğlu, Fahrettin Koca… Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’u sayacağım  ancak bakan kendisine yönelik cemaatlerin ablukasından yorulmuş olsa gerek ki “affını istedi” haberlerini alıyorum. Erdoğan’ı Çileden Çıkaran Bakanlar Bir de Erdoğan’ı  Bakanlar Kurulu’nda çileden çıkaran bakanlar var. Ergene Nehri'ndeki kirliliği azaltmak üzere geliştirilen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yürütülen Ergene Havzası Koruma Eylem Planı içerisinde geçen Haziran ayının sonunda ilginç bir açılış oldu.  Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank bir firma tarafından geliştirilen tünel açma  makinesinin ilk kez kullanılmasına ilişkin hazırlık yaptı. Projenin muhatabı Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı değildi. Projeyi yöneten iki bakan açılışın olacağını bile bilmiyordu. Milletvekillerine sabah yapılacak açılış gece 02.00’de haber verildi. Vali’ye bilgi vermeyeceksin talimatı vardı. Baktım o ilin milletvekili Türkiye’nin ikinci adamı TBMM Başkanı Mustafa Şentop’da bile açılışta yoktu. Erdoğan açılışa devamlı arıza veren video konferans yoluyla katıldı. Bu da başka bir bakan şikayeti….Covid 19 Pandemi ile mücadele kapsamında Sağlık Bakanlığı’nın bir çalışması  olan test kitleri, aşı ve ilaç tanıtımlarını da Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank yapıyor. Erdoğan ardı ardına gelen şikayetlerden “dayanamayacak hale gelmiş” olacak ki Bakanlar Kurulu’nda  Bakan Varank’ı sert bir şekilde eleştiriyor. “Sözleri ben de kalsın” ağır bir konuşma. Aynı konuda Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’de nasibini alıyor. Futbol ligleri konusunda Spor Bakanı da… Yardımlar konusunda Aile Bakanı da….Barolar konusunda Adalet Bakanı da… Şimdilerde neredeyse bazı bakanlıklarda Cumhurbaşkanlığı; bakan yardımcıları ile  irtibatlanıyor, imzalar onların üzerinden yapılıyor. “Kendini milletin üstünde gören, gönül yıkan, hizmete yönelmek yerine dar kadroculuk yapan” bakanlar topun ağzında. Bazı bakanlıklar için revizyon gündemde…Bakanlıklar arası değişimler ve dönüşümler olacak. Hazine ve Maliye Bakanlığı Ticaret Bakanlığı AileÇalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Tarım ve Orman Bakanlığı Çevre ve Şehircilik  Bakanlığı Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Gençlik ve Spor Bakanlığı Yeni Seçim Sistemi Bir de  seçim kanunu ile ilgili yapılan çalışma var ki o düzenleme 2023 seçimlerinin sonucunu etkileyecek cinsten. Benim koyduğum isimle “oyun kadar konuş, oyun kadar temsil et” siyasette adalet, seçmen iradesinin TBMM’ye yansıması konusunda  reform olacak bir değişiklik paketi. CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun yol arkadaşlarını neredeyse kaybedeceği “millet ittifakını” dinamitleyecek yeni bir sistem… Şimdilik bu kadar yazalım. Benden söylemesi… Pelikancılar yüzünden epeydir “reis” kelimesini kullanmıyorum ancak bu yazıda taşı gediğine koymak lazım. Reis bilir işini…     

Yazarın Diğer Yazıları