Fehmi Çalmuk

Reisin Oğlu Erbakan'dan, İmamoğlu Ekrem'e

Fehmi Çalmuk

Ramazan ayına girdik girmesine Neflix’in dizisiyle başlayan gayri ahlaki kampanyaya katılanların sayısının Diyanet İşleri Başkanı  Ali Erbaş’ın açıklamasıyla zirveye çıkması hayra alamet değil elbet… Türkiye bir yerlere hazırlanıyor. LGBT’lerin kampanyasına Ankara ve İzmir Barolarının kamuoyu açıklamasıyla destek vermesi, Koronavirüs’ü dinlemeyen Türkiye’nin sosyal dokusuna yönelik operasyonun işaretleridir. Kulağı çınlasın Şanar Yurdatapan’ın öncülüğünde 2000 yılında yaptığımız  “Düşünceye Özgürlük Herkes İçin”  kampanyasında Necmettin Erbakan’ı, Murat Bozlak’ı, Eşber Yağmurdereli, Hasan Celal Güzel’in fikir hürriyetini savunmuş, ceza alan sözlerini yayınlayarak sivil itaasizlikte bulunmuştuk. Burada Lale Mansur’u, Zuhal Ocay’ı, Mehmet Bekaroğlu’nu, Mehmet Şevket Eygi’yi kampanyasının her safhasında bizi ne şart altında olursa olsun destekleyen İnsan hakları atktivisti Mehmet Doğan’ı unutamam…   O dönemde LGBT’llier kampanyaya destek vermek istemiş, buna şiddetle karşı çıkmıştık. Düşünebiliyor musunuz medyadaki yaygarayı: “…bneler Erbakan’a sahip çıktı” Elbette siyasi görüşleri vardır. Bunları açıklarlar. Onlar düşünce suçlusu, mağduru değildir. Ama toplumsal ahlakı da hukuku da dinamitleyen bir anlayışı bu kampanyaya destek vererek legalleştirmek istemelerine izin veremezdik. Kabul etmemiz de mümkün değildi. Etmedik zaten. Sağ olsun Düşünce Suçuna Karşı Girişim de itirazımızı  kabul ettiler. Hep beraber şimdiye kadar en büyük sivil itaatsizlik eylemine imza attık. Ahmet Hakan Coşkun, Yılmaz Erdoğan, Yavuz Bingöl’ün önce eylemi kabul edip sonra savcıya giderken ortadan kaybolmalarını unutmadım. Neyse konuya gelelim. Belediye Başkanlığına geldiği günden bu yana kendisini görevden aldırmak için her yolu deneyen Ekrem İmamoğlu, Kemal Kılıçdaroğlu’nun  arazisine de Ramazan ayının ilk günü girdi. Toplumsal sinir uçlarından biri olan Alevilik konusunda toplumsal dokuyu zedelemek, fikir ve inanç sahiplerini belli bir amaca yönelik dinamitleme girişiminde bulundu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi 23 Nisan nedeniyle çocuklara gönderdiği hediye kitap yeni bir tartışmayı beraberinde getirdi.  Kitapta semavi dinler İslamiyet, Hristiyanlık ve Yahudilik’in yanısıra “Alevilik” de din olarak sayıldı. Almanya merkezli Alevilik inancını “din” olarak kabul etme provakasyonu ilk olarak Tansu Çiller’in 1994 yılında yaptığı “Ata’ya Saygı” mitinglerinde organize edilmeye başladı. Bu dönemde birden bire DYP safında   büyüdüğü Milli Görüş geleneğinden intikam almak için hareket eden Kadiri Tarikatı şeyhi merhum Haydar Baş da piyasaya sürüldü. Kilis seçimlerinde kapı kapı dolaştı ve RP’nin seçimi kazanmaması için uğraştı. O dönemden sonra artık siyasallaşma ve toplumsal sinir uçlarında hep Haydar Baş’ı gördük. Alevilik bunlardan biriydi. Mustafa Kemal’i dindar göstermek uğruna yaptığı yorumları burada yazacak değiliz. Haydar Baş’tan Milli Görüş Yemini İmam Hatip çağlarında özellikle Ramazan ayında teravih namazı ve Cuma namazları sonrası Ankara Bahçelievler Camiisinin avlusunda İslam Dergisi satarken Rahmeti bol olsun Ali Gedik “Fehmi bizim dergileri de satar mısın?” dedi. Ali Gedik, Recep Tayyip Erdoğan’ın İmam Hatip Lisesi öğrencisiyken  İstanbul İmam Hatip Lisesi’nde edebiyat öğretmeni…Fatih Camisi’nin yan sokağındaki bürosunda büyük bir çamaşır leğenine çoban salata yapar, bol zeytinyağlı, limonlu menüyü ikram ederdi. İcmal ve Öğüt dergilerini de tezgaha koydum. Pek rağbet olmadı ama yine de iyi satıldı. Hatta merhum Haydar Baş ile ilk orada tanıştım. Beni davet ederek teşekkür etmişti. Kadere bak ki ara sıra Mustafa Kont hocamızın katıldığı Bahçelievler Cami ilahi koromuzda okuduğumuz ilahilerden bazıları Haydar Baş’ın zikir meclisinde okunan ilahilermiş. Halen bazılarını okur dururum. Büyükşehirlerdeki spor salonlarında herkesin ayağa kalkarak “Üstad, üstad” diyerek karşıladığı Haydar Baş’ın yanına Ali Gedik hocayı da alıp cennetmekan Necmettin Erbakan Hocama gelerek faaliyetleri hakkında rapor vermesine neredeyse ayda bir kez şahit oldum. Erbakan’ın Hocanın sivil toplum örgütlerinden biri gibi hareket eden cemaatin 1994 seçimlerinde nasıl bir istihbarat tezgahıyla karşı cepheye geçtiğine o zaman aklımız fikrimiz ermemişti. Haydar Baş, MSP Trabzon Milletvekili adayı idi. Akıncılar’ın efsane ismi Nevzat Arabacı’nın bulunduğu Mefkureci Öğretmenler Derneği’nin Trabzon il başkanıydı… 2000’li yılların başında Milli Görüş belgeseli için gittiğim Almanya’nın Berlin kentinde Milli Görüş’ün 1977 yılında çıkardığı “Milli Görüş” gazetesindeki bir fotoğraf görmüştüm. Berlin Akıncı Gençlik Derneği’nin kuruluş toplantısında Haydar Baş şöyle diyordu: “Akıncı'nın Kıbrıs Davacı üzerinde Ortak Pazar ve ambargo meselelerin oynandığı ve oynanacağı belirttikten sonra bugün burada Milli Görüş Mevlana Camisi'nde yapılan akıncı'nın açılış toplantısı aslında bir miting mahiyetindedir bu hareket insanımızın küffar diyarlarında bir şahlanışıdır. Hepimize mübarek olsun. Çalışacağız, çalışacağız, zafere kadar çalışacağız. Zafer inananlarındır ve Zafer yakındır” Bu sözlerden sonra Haydar Baş’ın Milli Görüş yemini yaptırdığı gazetedeki fotoğrafından anlaşılıyordu. [caption id="attachment_44244" align="alignnone" width="150"] Haydar Baş Milli Görüş yemini ettiriyor[/caption] Trabzonlu Kadiri Haydar Baş’tan Trabzonlu Süleymancıların Kur’an kursundan yetişen Ekrem İmamoğlu’na kadar süreç yine devam ediyor. İmamoğlu söz konusu kitapta bir de TBMM’nin kuruluşunun 100.yılında, Milli İrade’nin yıl dönümünde, lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden parlamenter demokrasiye geçmeliyiz” sözlerini deruhte ettiği bir  dönemde demokrasinin olmaz olmaz şartı sandığa karşı “Demokrasi için sandık şarttır ama yeterli değildir” diyebilme cesareti gösterebiliyor. Kitapta   şu görüşlere yer verildi: “Yöneticilerin seçimle belirlenmesi, Demokrasinin olmazsa olmaz koşuludur. Ancak demokrasi sadece sandıktan ibaret değildir. Bir rejimin demokrasi olabilmesi için özgür ve dürüst seçimlerin yanı sıra kuvvetler ayrılığı, Hukuk devleti, çoğulcu ve katılımcı bir siyasi ve sosyal yapı. temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, yöneticilerin hesap verebilir olmaları gibi ilkelerinde hayata geçirilmesi gerekir. Seçimle gelmiş olmak yöneticilere demokrasinin temel ilkelerini ihlal etme rafa kaldırma hakkını vermez.”  Erbakan’ın Dedesini ve Amcasını Ermenilerin Yaktığını Bilir misiniz ? Şimdi siz bütün bunların Erbakan ile ne alakası var demeden onu da anlatayım. Devlet adamlığı ciddi iştir. Bunun için bilgi, tecrübe, basiret lazımdır. Bir o kadar vatan sevgisi, devlet terbiyesi…Cennetmekan Erbakan’dan hiç dedesinin ve amcasının Ermeniler tarafından yakıldığını duymuş muydunuz ? Das İst Erbakan'1 Reis Bey’in Oğlu kitabında bu konuyu şöyle anlatmıştım: Mehmet Sabri Bey’in hemen hatrına Ermeniler’in Haçin’de yaptığı zulümler geldi. Çocukluğunun Adana’sında yaşan Türkler ve Ermenilerden de arkadaşları vardı. Ancak (ilk önce tek başına ve daha sonra kardeşleriyle) İstanbul’a okumaya gittiğinde geride bıraktığı babası ve abisi başta olmak üzere akrabaları kapı komşularının ihanetine uğramış ve Ermeniler tarafından camiye doldurularak yakılmışlardı. Mehmet Sabri Bey, bu konu hakkında hayatı boyunca hiç konuşmadı. Çok üzüldüğü için bu konulara tahammül bile edemezdi. Doğduğu, çocukluğunun geçtiği, dağların arasındaki Haçin’e bir daha hiç gidememişti.” (Sayfa:16) [caption id="attachment_44245" align="alignnone" width="150"] Mehmet Sabri Bey ilk eşi Sabire Hanım'dan olan Nizamettin ve Selahettin Erbakan ile...[/caption] Ermenilere Karşı Olumsuz Propaganda Türkiye’ye Zarar Verir Peki siyasette kazanmak önemli ise, her konuyu oya tahvil etmek şart ise Erbakan size göre neden  bu konuyu politik malzeme yapmadı? Bu sorunun cevabını Erbakan kardeşlerin hayattaki son üyesi Kemalettin Erbakan şöyle anlatır: Burada vurgulanması gereken diğer bir konu ise Ermeni ayaklanmaları sonucu ailesinin önemli bir bölümü katledilmiş olan Necmettin Erbakan ailesinin bu konuda bir kelime bile konuşmamalarıdır. Kemalettin Erbakan bu durumu anlatırken babası Mehmet Sabri Bey’den gelen bir duyarlılığı hatırlatmaktadır: “Necmettin Abim de babam gibi yüzyıllardır Millet-i Sadıka olmuş Ermenilere ilişkin kindar ve ayrıştırmacı olmadı. Bu olayı anlatarak Ermeniler üzerinde olumsuz bir propaganda yapılmasının Türkiye’ye zarar vereceği düşüncesindeydi.” (Sayfa:35) [caption id="attachment_44246" align="alignnone" width="150"] Fehmi Çalmuk'un kaleme aldığı Das İst Erbakan 1 Reis Bey'in Oğlu kitabı[/caption]    Demek ki devlet adamlığı bunu gerektiriyor. Devleti yönetmek hırdavatçı dükkanı yönetmeye benzemiyor. Biri İmamoğlu Ekrem’e bunu anlatmalı?

Yazarın Diğer Yazıları