Fehmi Çalmuk

Sosyete Siyaseti, Zayiat Hesabı

Fehmi Çalmuk

Fehmi Çalmuk'un "Sosyete Siyaseti, Zayiat Hesabı" yazısı ,www.esnafhabertv.com ile birikte Hürses ekonomi gazetesinde 23.06.2020 tarihinde yayınlanmıştır.  Siyaset korona, morona dinlemiyor. Hani derler ya  “akacak kan damarda durmaz” ya da “su akar, yatağını bulur” diye… Siyaset sosyal mesafeye aldırmadan, ince ince hesaplanıyor, oynayacak oyunculara rolleri veriliyor, alana sürülüyor. Bu nedenle bu dönemde siyaseti durağan görmek kadar tehlikeli bir bakış açısı yoktur. Diyebilir ve elimizdeki emarelere bakıp söyleyebilirsiniz ki;  Ak Parti gündem hakimiyetini kaybetti. Böyle görünmesi sağlansa da oyun kuruculukta artık ustalaşan; yorulanı, aksayanı, ayağını sürüyeni, ‘ben olmazsam olmaz, vazgeçilmezim“ diyeni oyun dışına atma kabiliyetine sahip bir Erdoğan var. Geçenlerde yaşlı bir kadın diyor ya “Fakirlere bakan oğlan” herkesin durduğu, baktığı yerden gördüğü bir Erdoğan var. Meşrebi, ekolü, kökeni, geçmişi ne olursa olsun herkesin bir Erdoğan’ı var. Erdoğan yeniden oyun kuruyor. Nasıl mı ? Birlikte bakalım isterseniz. Erdoğan’ın En Zeki Bakanı Erkan Mumcu’nun bakan olduğu döneminde bir röportajında yer alan bir tespiti  hatırlatayım. Mumcu’nun “Kabinenin en zeki bakanı” dediği  Binali Yıldırım kadro dışı mı kaldı? Yoksa dinlendirilip yeni bir role mi hazırlandırılıyor? [caption id="attachment_49082" align="alignleft" width="300"] Yazarımız Fehmi Çalmuk, Binali Yıldırım'a Das İst Erbakan kitabını hediye ederken[/caption] Bunu  Binali Bey için “Ya TBMM Başkanı ya da Başkan Yardımcılığı” rolü biçen köşe yazarları, stratejisyenlere soruyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bugüne kadar her dediğini yapan/siyaseten yapmak zorunda olan Bir Binali Yıldırım portresi var önümüzde. Zeki olduğu kadar çalışkan, bir o kadar da strateji üreten bir siyasetçi. Herkesin siyaset falı açtığı, kadrolarının TBMM bürokrasini yeniden şekillendirmek için hazırlık yaptığı, çantalarını alıp masalara kurulup “TBMM’nin 100. Yılı nasıl kutlanırmış görün” dediği bir ortamda Binali Bey “Ben aday değilim” açıklaması yapıverdi. Adrese teslim bir açıklama yaptı. Şu sözleri de ekleyerek: “Bundan böyle de ülkemizin, milletimizin geleceği için, iktidarımızın başarısı için, Cumhurbaşkanımız ve kabinesi için var gücümüzle çalışacağız.” Cümledeki tekil yerine kullanılan çoğulcu ifadeye dikkat çekmek isterim. Milletvekili odalarının duvarlarında Binali Yıldırım’ın çerçeveli resmini aradan geçen bir yıla rağmen indirmeyen Doğu ve Güneydoğu ağırlıklı milletvekillerinin etrafında şekillendiği bir adaydı Binali Yıldırım… (Söz buradayken bu açıklama yapılıncaya kadar bazı Ak Parti Grup yöneticilerinin odalarının duvarında Binali Yıldırım’ın resminin olduğuna dikkat çekmek isterim) “Adayları yarıştıralım veya temayül yoklaması yapalım” sözü bazı adaylar için ebediyyen siyasete veda anlamına gelebilirdi. Peki ne oldu? Binali Bey gereğini yaptı. Yukarıda aktardığım açıklamasında çoğulcu ifade kullanması, tek başına olmadığının da göstergesi. “Çalışacağız” dedi. Kavgaya teşne olanlar, el ovuşturanlar oyun kuranın, oyuncuyu sahaya sürenin, oyundan çıkaranın Erdoğan’ın olduğunu unuttular. İnzivaya Çekilen Yazarın Oğlu Berat Albayrak’ın Rolü Var mı ? Bir de şu açıdan bakalım: Bu açıklamayı damat diye küçümsenmeye çalışılan, sosyete diyerek dalga konusu yapılan  Berat Albayrak’ın zaferi olarak görmek mümkün mü? Rahmetli Erbakan hocamın “Kurdu kurda kırdırmak” olarak tarif ettiği siyaset şekli yoksa Ak Parti’de de mi hakim? Elbette Ak Parti içindeki gruplaşmalar, ana muhalefet, yavru muhalefet, gerilla muhalefetini aratmayacak kadar etkin ve zengin…Bu da bir siyaset sanatı olarak Erdoğan tarafından takip ediliyor. Konu Albayrak’tan açılmışken gerçekten ve samimiyetle ellerinden öptüğüm Sadık Albayrak’ı bilselerdi “sosyete” kelimesinin ne kadar sırıtacağını görürlerdi. Cumhuriyet arşivlerinde yuttuğu tozların mürekkebiyle yazdığı kitaplar düşünce ve kültür hayatımızda bir abide gibi duruyor. Sırf “Tayyib’im” diye seslendiği Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “halel gelmesin” diye aşık olduğu İstanbul’daki evinin kitleyip Trabzon yaylarında inzivaya çekilen, harflere ve kelime tutunan Sadık Albayrak’tan bahsediyoruz. İmam Hatip öğrencisi iken Sultanahmet’te loş ışıklı bir büroda daktilosunun başında başı dumanlı dağlar gibi duman soluyup bir yandan yazan, bir yandan heyecanla yerinden fırlayarak konuşan Sadık Albayrak’a “sosyete” diyorlar. Milli Gazete’de yazıyor, yazdığının on mislini kitaplara döküyor, geçim ehli olarak kıt kanaat emekli maaşına, kitap telifine hamd edip çocuklarını okutuyordu. Masanın üzeri cila niyetine toz kaplıydı. Çayları getirirken duyduğu heyecanı bilseydiniz, yaşasaydınız keşke… Katıksız bir dava adamı olarak yazarken RP’nin kitleselleşmesine, vitrine yeni isimlerin, başı açık kadınların getirilmesine karşı çıkmış “RP’ye virüs bulaştı” demişti. Moder [caption id="attachment_49085" align="alignright" width="287"] TOBB Başkanı Rifat Hısarcıklıoğlu'nun Kod adı Hisar Operesyonu yazısından sonra Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ı ziyareti dikkat çekti[/caption] nleşme ve muhafazakarlaşma uğruna davadan taviz verilmesine kızıyor, değişerek iktidar olmaya direniyor, yazıyor konuşuyordu. Bu tutumu ortadayken FP’nin kapatılmasından sonra Erdoğan hareketinin yanında durdu. Sonra Millî Gazete’de yazmayı da bıraktı. Böyle bir babanın oğlu Berat Albayrak yalnızca damat olmasından dolayı değil, babasının aktif siyaset hakkını kullanmasından dolayı Erdoğan için önemlidir. Uzun bir dönemdir Erdoğan’ın sır katibi gibi faaliyet göstermekte, risk almakta, eleştirileri göğüslemektedir. Daha önce kaleme aldığım TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu yazısından bir gün sonra Berat Albayrak’a yapılan ziyaret ve yayınlanan fotoğraf önemlidir. Erdoğan’a bağlıyım mesajı Albayrak üzerinden verilmiştir. Bu nedenle Erdoğan’ı eleştirmekten korkanların, kararlarını sorgulamaktan çekinenlerin, emir tekrarı yaptıranların seçtiği kolay yol “Damat Bey’i suçlamaktır.”  Elbette İstanbul belediye başkanlığı seçimlerinden Berat Albayrak, Binali Yıldırım tartışmasını duymayan kalmamıştır. Arjantin seyahati dönüşünde MİT kararnamesini yürürlüğe koyacağı vakit Enerji Bakanlığı’nda bürokratlarının acilen alınması unutulmamıştır. Kendisinin de Cumhurbaşkanı gibi hedef tahtasına konulduğu hain darbe girişimi 15 Temmuz’da paçayı zor kurtarması,  darbenin “siyasi kurbanı” yapılmak istenmesinin perde arkasını bilenler bilmektedir. Hatta buna dikkat çekenlerin bir medya kuruluşunda nasıl bir FETÖ operasyonu ile bertaraf edildiğini de fark edenler olmuştur. Erdoğan Yeni Kadro Kuruyor İşi özü şu: Erdoğan yeni normal döneme ilişkin yeni bir vitrin, yeni bir ekip çıkarıyor. Kadrosunda kimler olacak, tecrübeli siyasetçilere ne kadar yer verecek bunu göreceğiz. İsimlerden biri ortaya çıktı. Prof. Dr. Mustafa Şentop… Başkan Şentop, Binali Bey’i de, başkanlığa niyetli Numan Beyi’de geçerek ipi göğüsledi. Elbette bunda MHP Lideri  Sayın Bahçeli’nin payı büyüktür. Cumhur İttifakının oyun kurucusu Şentop’un adaylığını bu nedenle tasdik etti Bahçeli… Türkiye Şentop ismini çok duyacak, daha etkin ve aktif bir politika sergileyecektir. Yürütmenin başı Erdoğan, yasamanın başı olan Şentop yeni normale Türkiye’yi hazırlayacaktır. Gül, Temmuz’da Görüşmelere Başlıyor Şimdi Erdoğan’ın yemeye yeminliler ekibine giderek dahil olan isimler var. DEVA Partisi… Babacan giderek dozajı arttırıyor. Partisi Türkiye genelini 18 bölgeye ayırdı ve örgütlenmeye çalışıyor. AK Parti’den başka yol arayanların zorunlu istikametinden biri olarak görülüyor. Teşkilat kurucusu olmak için binlerce müracaat var. Şunu belirtmeyim ki tabanda değil de tavanda bir kadro sorunu olduğu açıkça belirtilmektedir. 11’inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den DEVAi kurulduğu günden bu yana bir açıklama, olmadığı gibi ona bir ziyarette yok. Gül uzun suskunluğunu Temmuz ayı itibariyle bozuyor. Yüz yüze görüşmelere başlıyor. Davet edecek, dinleyecek ve not alacak. Babacan parti genel başkanı olarak kendisini Karar Gazetesine verdiği demeçle açıktan destekleyen Gül’e halen bir ziyaret yapmadı. Gül de kabul etmedi. Belki bu adıma da tanık olacağız. Söylemeliyim ki Abdullah Gül çatı aday konusunda halen Türk siyasetinde ağırlığını ve belirleyiciliğini koruyor. Gelişen ve yaklaşan Türkiye’nin kapısını yeniden çalmaya hazırlanan Kürt sorununun çözümü noktasında stratejik bir üstünlüğü ve güvene sahip. Kürt Partisi Türkiye Partisi Olur mu? Gül’ün şekillendireceği siyasettin hareket noktasından biri giderek bunalmış ve siyasi kapı arayan Kürt oylarının yönlendirilmesidir. Sur olaylarında PKK’nın kurduğu hendeklere karşı güvenlik güçlerinin kahramanca mücadelesinde devletin yanında durdukları için Hasip Kaplan tarafından “sosyete Kürtler” diye nitelendirilen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Kürtler de bu yönlendirmeyi bekliyor. [caption id="attachment_49088" align="alignright" width="300"] Selahattin Demirtaş çıkmak için gün sayıyor[/caption] DEVA bunu sağlayamadı. Davutoğlu ise daha çok İslamcı bir modeli uyguluyor. Model bilindik bir model. Rahmetli Necmettin Erbakan’ın 1991 yılından sonra daha da aktifleştirdiği ümmet merkezli sorunu görme ve çözüm önerileri yöntemi kullanıyor. İslamcı oyları bloke etmek istiyor. Ancak HDP’nin giderek daralan ve Kandil-İmralı arasına sıkışan siyaset etme alanı var. Bundan çıkış yolu; partiyi kapattırmak ve cezaevinden çıkması haberi beklenen  Selahattin Demirtaş önderliğinde yeni bir Kürt partisi değil sol parti içinde kendilerine yol bulmak olacaktır. Korkum o ki bu süreci hızlandırmak için Büyükşehirlerde Korona belasıyla uğraşırken bir terör belasını devreye sokmalarıdır. Elbette sosyete harcadığı paraya geri dönüp bakmayacağı gibi, rahmetli Erbakan hocamın dediği gibi “lider zayiata bakmaz”  dediği gibi siyasette de zayiata dönüp bakmamaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları