Fehmi Çalmuk'un Kaleminden....Devleti Ele Geçirme Fikri 1966'da Vardı
Fehmi Çalmuk'un kaleminden ' 'Milli Görüş'ün ensesinde boza pişiren Fetöcüler' yazı dizisi... Birinci Bölüm...
15 Temmuz darbesinin hemen ardından Hürses Gazetesi'nde "Milli Görüş'ün Ensesinde Boza Pişiren FETÖ'cüler" başlıklı 4 günlük yazı dizisi kaleme almıştım. Kamuoyu tarafından büyük ilgiyle okunan yazı dizisi yakın tarihimizde önemli olaylar hakkında kısa bilgiler içeriyordu. Okuyucularımızdan gelen talepleri dikkate alarak tarihe ışık tutacak yazı dizisini Hürses Gazetesi ile aynı zamanda tekrar yayınlıyoruz. İyi okumalar Fehmi Çalmuk *** Said Nursi “Şuursuzluk, şuurlu düşmana yardımdır” der. Demokrat Parti iktidarının Türkiye'ye en büyük hediyelerinden biri olan Atatürk'ü Koruma Kanununu, Mustafa Kemal'i CHP'den korumak için getirdi. İmam Hatipleri, İlahiyat Fakültelerini oy kaybetme korkusu ile yeniden açılmasını isteyen CHP'nin Başbakanı Şemsettin Günaltay, TCK 163.maddeyi getirmelerini “bu madde böyle çıkacak, fakat hiç bir vakitte tatbik olunmayacak. Ancak pek fevkalade ahvalde, yani, 'ŞERİAT İSTERİZ" GİBİ BİR İHTİLALDE NAZARI DİKKATE ALINMAK İÇİN YAPILMIŞTIR'. Biz memlekette ihtilal ve irticai yaşatmayacağız.” şeklinde anlatıyordu. Ancak Said Nursi'nin talebeleri iki kanun başta olmak üzere sudan sebeplerle gözaltına alınıyor, yıllarca hapis yatıyordu. Milli Mücadeleyi aktif olarak desteklemesine rağmen Kurucu Meclis'in bertaraf edilmesiyle Atatürk'e ve silah arkadaşlarına cephe alan Bediuzzaman Said Nursi'nin "Ey mezarı müteharrik bedbahtlar, gelen neslin kapısında durmayınız çekiliniz" ihtarını yaparken kadroları Cumhuriyet ile hesaplaşmadan vazgeçmedi. Nitekim bu topraklardan neşet bulan ve sandığın bir ucundan tutarak mücadeleye girişen merhum Necmettin Erbakan'ın başlatacağı 1969 yılındaki Milli Nizam hareketinin perde arkasında onu “ille de yeni parti kur” diye zorlayanların başında Nurcular vardı. Risale-i Nur talebelerinden Ahmet Tevfik Paksu, Hüsamettin Akmumcu gibi AP ve MP milletvekillerinin ilk defa siyasetin önünde aktif olarak yer alması kendi bünyelerinde tartışma başlattı. Zübeyir Akgündüz'ün “İttihad” gazetesiyle sürdürdüğü yayınlarında “Kur'an bize siyaseti men etti” derken AP'yi açıktan desteklemekten çekinmiyorlardı. Risale-i Nur talebelerinin yol ayrımı merhum Alpaslan Türkeş'in başında bulunduğu CKMP'ne karşı bayrak açıp, yayınlar yapmasıyla yaşandı. Bu durum “Siyasetten Allah'a sığınan” “Şakirtleri” operasyonel kullanımlara açık bir hale getirdi.
Yıl 1986… Türkiye'de İslami yayın yapan Milli Gazete dışında günlük gazete yoktu. Yeni Devir Gazetesini çıkarmak için istişareler devam ederken 1980 öncesi MSP saflarında görülen Alaattin Kaya, İhsan Arslan, Fehmi Koru, gibi isimler Türkiye Yazarlar Birliği'nin desteğini alarak Zaman Gazetesi'nin yayınlamaya başladı. D. Mehmet Doğan, Nabi Avcı gibi kalemler yazı yazmaya başladı. İslami kesimin ikinci gazetesi oldu diye sevinilirken, Harp Okulu'ndan, astsubaylıktan ayrılan gençler gazetede muhabir olmaya başladı. Bir yıl sonra İhsan Arslan ve Yazarlar Birliği kadrosu darbeyle gazeteden uzaklaştırıldı. İslami kesimin Alaattin Kaya ve Fehmi Koru gazeteyi çıkartmaya devam etti. Her hafta boy boy F. Gülen röportajları yayınlanmaya başladı. RP'ye mesafeli duran gazete ANAP'ın yayın organı olmuştu. Ali Bulaç ise o yıllarda Ahmet Taşgetiren, Hüsnü Aktaş gibi yazarların yer aldığı Vahdet Gazetesi'ni çıkarıyordu. ANAP'tan Kahramanmaraş Milletvekili seçilen, “Yedi Güzel Adam”dan biri olan Erdem Beyazıt, bizzat Ali Bulaç'ın köşesinden “Kıblesi Washington olanlar” başlığıyla eleştiriliyordu. İslami kesimin yazarların birlikteliği bu hamlelerle bozulmuş, farklı yerlere savrulmalarına neden olmuştu. Yapılan referandum ile siyaset yasağı kalkan Erbakan'ın 1987 yılında RP'nin başına geçmeye kalkması öncülüğünü Nurcuların çektiği bir grup eski MSP'li tarafından engellenmeye çalıştı. Kongreden birkaç gün önce RP Genel Merkezinde genel sekreter odasında yapılan istişare toplantı karar aşamasındayken Erbakan tarafından basıldı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek yıllar sonra bu görüşmeyi deşifre etmişti.
Yıl 1991… Birinci körfez harbinin başladığı günlerde Bağdat bombalanırken, Erbakan Irak başta olmak üzere İslam ülkelerine çağrıda bulundu. Suudi Arabistan'da toplanan İslam Ülkeleri Irak'ın işgalini kınayan bildiri yayınlama gayretindeydi. Erbakan ile birlikte hareket eden Suudlı Abdullah El Muslih'in ABD'nin yanında yer aldığının Zaman Gazetesi tarafından iddia edilmesi Milli Görüş camiasının ayağa kaldırdı. Bütün bunlara F. Gülen'in Bağdat bombalanırken “Tel aviv'e atılan bombalarla ölen çocuklara ağlaması” eklenince Milli Görüş ile F. Gülen cemaati arasında kavga büyüdü. O zaman en sert tepki gösterenlerden biri RP İstanbul İl Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'dı. Zaman Gazetesi'nin alınmaması, Gülen'in vaaz kasetlerinin satılması bir çok yerde yasaklandı. Zaten o yıllar, evlerine televizyon bile koymayan Şakirtlerin dönüştüğü, öğrenci evlerinin Risale-i Nur yerine F. Gülen kitapları okumaya başladığı yıllardı. Yıl
1991… Özal Çankaya köşküne çıkınca genel seçimlerde RP, MHP ve IDP seçim ittifakı yaptılar. Bu TBMM dışında kalan Milli Görüş ve Ülkücü hareketin güç birliğiydi. Bunun için adı Kutsal ittifaktı. Tabanda “Başbuğ Erbakan, Mücahid Türkeş” sloganları makes buluyordu. Zaman Gazetesi'nin “İnananların ittifakı” dediği birliktelik için F. Gülen seçimlerden önce destekler gibi göründüğü Kutsal İttifakı sert bir dille eleştirdi: “Eğer bu araya geliş itilaf (geçici birliktelik) değil de hakiki ve kendi manasında ittifak olsaydı, taban belli bir yere varıldıktan sonra ayrılığa şartlanmasaydı, daha önceden birbirleriyle kanlı bıçaklı olan kitleler bir araya gelerek aralarında aşılmaz gibi görülen engel ve engebelerin ne kadar basit teferruatlar olduğunu idrak edebilecek ve bilhassa genç nesil, birbiriyle sarmaş dolaş olup bütünleşecektir. Ancak bu ittifaktan bu neticenin doğacağını üzülerek ifade edeyim ki beklemiyorum.”
Yıl 1994… Erbakan hareketi 1994 yılında belediyelerde büyük bir zafer kazandı. Ankara İstanbul başta olmak üzere 18 ilin belediye başkanlığı RP'li başkanlara geçmişti. Yerel yönetimlerdeki kasalar Erbakan'ın adamlarına emin ellere geçmişti. F. Gülen araya aracılar sokarak Erdoğan ile görüşmek istedi. Erdoğan davetlere gitmeyince, Gülen Saraçhane'deki belediye binasına gitti. Bir saate yakın görüşme sürdü. Gülen ne kadar da iltifat etse, yüceltse de Erdoğan “Ümmete zarar veren” çıkışlarını eleştirdi. Görüşme bitip asansöre bindiğinde F. Gülen'in gözleri patlayacak gibiydi. Adamlarına net olarak şunları söyledi: “Bu adamdan bir b..k olmaz!. Bize fayda gelmez.”
Yıl 1997... Erbakan 95 seçimlerinden birinci parti çıkmıştı. F. Gülen cemaati ancak ısrarla RP'nin iktidar olmaması için uğraşıyor ANAP-DYP koalisyonu için çalışıyordu. Gülen ‘Hem içderiden hem dışarıdan çok büyük baskı gelir, tepki olur, Refah Partisi iktidar olmamalı.' diyordu. RP iktidar oldu. Erbakan'ın çoğu Diyanet işleri Başkanlığı kadrosunda bulunan din adamlarını Başbakanlık konutunda yemeğe davet etmesi için gelen teklife Gülen karşılık bile vermedi. Kendisi de kadrolu vaiz olan Gülen bununla da yetinmedi. Asker'e Erbakan'ı yemek için her türlü imkanı verdi. Türkiye'de Batı Çalışma Grubu'nun varlığını ve irtica ile mücadeleyi içeren ilk belgeyi Zaman Gazetesi haber yapmıştı. Gülen'in son salvosu da geldi. Kanal D'de Yalçın Doğan'ın programında Erbakan'a “Beceremediniz artık çekilin” diyordu. Bunu 28 Şubat meteor yağmurundan korunmak için yapmış, kendini ve cemaatini kollamak için darbeciler ile iş birliği yapmıştı. Gülen'in ve cemaatinin kılına bile kimse dokunmadı. Başörtüsü teferruattır diyerek kız öğrencilerinin bürokrat eşlerinin başını açtı. Kapanan İmam Hatip Okullarına karşı kendi okullarında daha iyi din eğitimi verildiğini hem de üniversite yolunun açık olduğunu bildirdi. Erbakan ile kalpten kalbe giden bir yolu olmadıkları belliydi. Hedef Erbakan'ı tasfiye etmekti. Nitekim Mehmet Bekaroğlu'nun iki binli yıllarda oluşturduğu platformun Bolu Koru Otelinde yaptığı toplantıda Ali Bulaç “28 Şubat İslami Hareketi Erbakan'dan alıp Fethullah Gülen'e teslim etme operasyonudur” demişti. Erbakan vefatından az bir süre önceye kadar yasaklı kaldı. Bir de üzerine Erbakan için “Kayıp trilyon” davası açıldı. Parti'nin genel muhasibi davadan beraat ederken Erbakan ileride Ak Partili Adalet Bakanının büyük blokajı ile karşılaşacak, itibarsızlaştırılacaktı. Artık İslami alan F. Gülen cemaati için uygundu. Siyasi partileri kapatmak siyasi terbiye modeliyse, terbiye edilmiş Milli Görüş artık kırılacak, yeni bir yol ayrımına gidecekti.