Ahmet Ayhan Özünal: Ben de Gidersem Müjde Meslek Bitti
1973 yılından bu yanan Malatya'nın ünlü derilerini üreten Ahmet Ayhan Özünal , depremden sonra Arapgir'e geldi. Özünal yaşadıklarını Afetin Esnfları yazı dizisi için esnafhabertv.com'a anlattı.
AHMET AYHAN ÖZÜNAL:: Sabah daha olmamıştı saat 4 küsur sallanmaya başladık. Yanımızda yüksek gardırop tabandan tavana ama yanımızda da ne diyorsunuz ona ufak çamaşır dolabı, komodin. O komodin bizim karyolaya yatıp yatıp kalkıyor. Hanım ne yapacağını bilemedi. Biz hemen oraya girdik ki yıkılırsa belki orada sağ kalırız. Biraz dinince, yavaşlayınca alelacele elbiselerimizi giydik. Aşağıya indik. Oğullarımla da haberleştik. Bizim arabada buluştuk. Onların da arabaları var. Evler yakılınca üzerlerine
ESNAFHABERTV: Depremden sonra işi tahliye mi ettin?
AHMET AYHAN ÖZÜNAL: Depremden sonra büyük oğlum tedirgin oldu. Gitti Uşak'ta arkadaşları iş buldu. Aynı işe devam. Dericilik mesleği. Yüksekokul bitirmişti oradaki arkadaşlarının yanına gitti. Bizim iş yerinin bir tarafı kerpiç bina, bir tarafı beton bina. Aradaki 5 tane kerpiç duvar olan yere gittim. 1200 tane tuğla aldım orayı kapattım. Yani kerpiç binayla bizim beton bina arasındaki alakayı kestim ama o arada kalorifer boruları, su tesisatları, elektrik tesisatları o duvar yapılınca hasar gördü. Tesisatlar kullanılmaz hale geldi ama su tesisatçısını da, kalorifer tesisatçısını da, elektrik tesisatçısını da getirsek bizim iş yeri makinalarımız…
ESNAFHABERTV: Mahvoldu.
AHMET AYHAN ÖZÜNAL: Hayır mahvolmadı. Çok şükür hiç bir şey yok makinalarımızda. Bir makinamız o kerpiç binadaydı. Tıraş makinamız onu da beton binaya aldık. Hamdolsun çok şükür, ama işte…
ESNAFHABERTV: İşine devam edemedin mi?
AHMET AYHAN ÖZÜNAL: Edemedik.
ESNAFHABERTV: Niye?
AHMET AYHAN ÖZÜNAL: Oğullarım hala tedirgin. Geçen gün 6 bilmem kaç şiddetindekinde ortanca oğlumun evi az hasarlıydı, gitti yattı ama ben diyor tuvaletteydim sarsıntı başladığı zaman. Çok uzun sürdü diyor. Ben tuvaletten zor çıktım, çocuklara bağırdım neredesiniz diye diyor. O tamir ettiğim yerlerin hepsi yeni baştan yıkıldı dedi. Onun için tedirginler. Hala da haberlerde, bilim adamlarının da söylediğine göre bu bir sene devam edecek. Ben çocuklarıma dedim ki” Ben deri fabrikasına gittim 29 ay orada ihtisasımı yaptım. Size bir sene müsaade, ihtisasınızı yapın, dinlenin, tatilinizi yapın. 1 sene sonra, önümüzdeki Mart ayında inşallah yeni baştan işyerimize gelin ufak ufak başlayın.” Ama bizim izalei şuu davasından topraklarımızın %40'ına ortak bulmuşlar. Allahtan korkar, kuldan utanır insan. Böyle işle tokat üzerine tokat vurulur mu? Hiç bir ortağım yok ben alın terimle yapmışım, Arapgir'e gelmişim ama maalesef işte bizim burada böyle.
ESNAFHABERTV: Sen Arapgir'e geldin pazarda onu bir anlatsana.
AHMET AYHAN ÖZÜNAL: 200 çift ayakkabıydı kurtardığımız. Bunu ben kurtarır kurtarmaz oğlullarım, çocuklarımda hiç bir şey yok dedim. 40 çiftini ayırdım Arapgir'de sakatlar okulu var. 50 tane öğrencisi var. Bir kısmı kız öğrenci bir kısmı erkek öğrenci. Benimkiler erkek ayakkabısı. Ben 40 çift ayakkabı ayırdım. Buyurun dedim bunlar çocuklara hediyemiz olsun. Bugüne kadar da pazarlarda falan 30-35 çift ayakkabımız kaldı bunları pazarlıyoruz. Bunları hiç kimseye veremedik. Malatya'da olsa haftada bir 15 de bir birer ikişer veriyorduk. Oradaki esnaflarımız ayakkabıcı atölyeciler. Hala arıyorlar ama onlarında da iş yerleri dağılmış. Onların her biri bir yerde, dün bir tanesi diyor, bilmem hangi mahallede konteyner verdiler diyor. Orada ufak ufak yapmaya çalışıyorum. Deri var mı dedi. Ben dedim ayın 29-30 unda doktora geleyim. Benim alt çene dişlerimi şeyden önce çektirdik ki vidalı diş yapılsın. Alt çenemde diş yok işte o zaman da doktorumuz demişti ki 3-4 ay 5-6 ay bekleyeceksin ki ondan sonra yapacağımız iş daha net olsun. Ayın 28'inde Malatya'dayım ben, buyur gel yapalım dedi.
AHMET AYHAN ÖZÜNAL: Babam nebati deri yapardı. Yani bitkisel deri tabaklardı. Ben babamın bu mesleğini babam deri fabrikasından gelinceye kadar yani 75'e kadar nebati deri tabakladım. Ben Ağın deri fabrikasına geldikten sonra o kimyasalları öğrendik. Daha külfeti az olduğu için ona döndük. Benim Adana'daki müşterilerim, oğullarımla müşterilerimiz ayakkabı Avrupa fuarlarına götürüyorlar ama Arapgirli oğullarının derisini alıyor.
ESNAFHABERTV: Bu afetlerde ahilik kültürü nasıl bir öneme sahip? Dayanışma konusunda.
AHMET AYHAN ÖZÜNAL: Hiç kimse gelip halimizi hatırımızı soran, elimizi tutan olmadı. Ben de ölürsem bu meslek çökecek. Oğullarım diyorlar ki hatta üçü de diyor. “Makinaları sat, yarı mamul derilerimizi sat. O işyerini de kiraya ver.” İşte bu kadar, ben 1952-53'te ilkokulu bitirdim kitabın sonunda dedi ki' Müjde! Alfabe bitti.' Bizim de alfabe bitti. Ben Arapgir'de 1975'te deri fabrikasına girdim 1985 Mayıs 15'te işyerimi yaptırmış olarak Malatya'ya işlerimi nakledebildim. 1975'te deri fabrikasına başlamıştım. Tam 10 yıl sonra Malatya'da deri fabrikamı kurdum ve buyurun dedim çocuklara. Arapgir'den Malatya'ya gittiğim zamanlarda en büyük oğlum ortaokul 1'den 2'ye geçmişti. Bana destek olan oğlum. Babam bile bana destek değildi.
ESNAFHABERTV: Bu seni çok etkilemiş. Duygusal olmuşsun öyle mi?
AHMET AYHAN ÖZÜNAL: Çok etkiledi, çok. Elimizden tutan, yanımıza gelen, halimizi hatırımızı soran hiç kimse olmadı. Sen de it misin adam mısın? Tövbe. Benim de bunlar bitecek, şunlar bitecek iyi kötü birisine hediye ederiz geçer gider. Müjde alfabe bitti. 1975'ten beri babamı sürüklediği bu mesleği.
ESNAFHABERTV: Üzgün müsün?
AHMET AYHAN ÖZÜNAL: Tabi üzülmez olur muyum? Ben isterim ki bir tane fabrika kurdum. Oğullarımın her birisi birer tane daha fabrika kurmalıydı ama maalesef.
ESNAFHABERTV: Allah razı olsun. Teşekkür ederiz.
AHMET AYHAN ÖZÜNAL: Ben Ağın Deri Fabrikasından 29 ay kaldım. Alman mühendislerle çalıştım. Bir dericilik meslek yüksekokulu bitirmiş kadar bana mesleğime katkısı oldu. Ben ondan sonra Ağın Deri fabrikasına anarşi girdi, derilere jilet attılar ondan sonra ben de huzursuz kaldım. Arapkir'deki babamın Berengil deresindeki işyerine geri döndüm. Berengil deresindeki işyerimiz 8 beygirlik dizel motorla çalışıyor elektrik yok. Altı metrelik transmisyon bile atmışız. Transmisyon miline tezgah bağlamışız onlarla iş yerimiz çalışıyor ama dizel motor zor çalışıyor. Su ısıtacaksın çalışmaz fitil yakacaksın çalışmaz bir iki kayıştan yardım eder zorla çalışır, bu şekilde ve sonradan ben evimizin önündeki tandır evi vardı onu da söktüm iki göz üç göz 100 metrekare ilave ettim yaptırdım. Oraya da elektrik vardı tabakhane ile boyahanenin bir kilometre bataklıkların içinden geçecek yol yok orada sekiz sene sırtımda bir tabakhaneye bir boyahaneye oradan yaptırdım tıraş makinesi İstanbul'dan oradan yaptım getirdim. Sonra zımpara makinesi o zaman biz eldivenlik deri de yapıyorduk orada o yaptırdığım boyahane bize basamak oldu, ben 11 yıl evvel Malatya'dan kiraya geleceğim deri fabrikasının yanında bir yer satılıyordu oranın mülkiyetini aldım. Kerpiç bina depremden iyice hasar gördü boş arsa orası da boş kerpiç tabakhane diye geçiyordu, oraya önce 125 metrekare bir beton bina yaptırdım ondan sonra beton binayı genişlettik ilaveler yaptık büyüttük. Şimdi orada hemen hemen 200 metrekare beton bina kapalı alanımız olmasına rağmen kerpiç bina ile beton bina arasında 5 tane kolon arasında kerpiç duvarların ikisi beton binaların içine yıkıldı. Deprem günü oğullarım geldiler ki o yıkılan kerpiç binalar beton binanın içindeki kalorifer borularını patlatmış, sular akıyor ondan ürktüler. Büyük oğlum Uşak'ta ki meslek arkadaşları dericilik meslek yüksekokulundaki okulu bitirmişti, arkadaşları dediler buraya gel çünkü teknik adamların söylediğine göre deprem bir yıl daha devam edecek hakikaten de ilk 6 Şubat'tan sonra hemen hemen her gün devam etti. Büyük oğlum Uşak'ta gitti. Uşak valiliği bir yıl bedava ev verdi oraya gitti. Deri fabrikalarında çalışmaya başladı. Biz depremden önce benim çarşıdaki dükkanımın yazmıştım ki işçi alınacak diye bir gün sonra oğullarımın işe ihtiyacı oldu. Anlatılır bir şey değil, ufak oğlumda dericilik meslek yüksekokulunu bitirmişti. Malatya'da ki bir çanta fabrikası derilerini bizden alıyordu. 60 tane işçi çalıştıran işçi fabrikası oğlum gitmiş bana iş ver demiş, onlarda demişler bizim burada işten anlayan kimse yoktu iyi geldin sen demişler. Oğlum da orada işe girdi ortanca oğlum da kısa dönem Bağkur emekliliği hak etti 7.500 lira aylığa kavuştular ama benim burada diğer bir mağduriyetim Bağkur altıncı basamaktan on ikinci başlamağa basamak olmasına rağmen on ikinci basamaktan 27 sene ödedim hala elime gecen 8200 lira. Oğullarım yeni emekli oldular 7500 şimdi bende altı aydır burada Arapgir'de kayınbabamın evinde kalıyoruz, kayınvalidem vefat etmişti. Hatta oğullarımla 25 gün üç oğlum bir de ben 125 metrekarelik evde kaldık. Her hafta Malatya'ya gittik geldik ama yapacak bir şey yok hamd olsun can kaybımız hiç yok çok şükür Ya Rabbi. Oğullarımın evleri az hasarlıydı bizim ev Fuzul Caddesinde Fırat ilkokulunun hemen üst başında 1973'te yapıldığı için miladi dolmuş dediler. Halbuki açısında en ufak bir eğilme yoktu ama alt kattaki dediler kolonlarda çatlama var dediler birisi boşalttı biri boşaltamadı. Onun dışında benim çarşının içinde küpçüler sokakta kiraya oturdum dükkanım vardı, dükkana gittik benim eşyaları alalım gitti ki hemen bizim dükkanın karşısında Diyarbakır iş hanını başlamışlar yıkıyorlar. Diyarbakır hanının bir tarafı yamulmuş, eğilmişti bizim binada bir şey yoktu. Bizim binanın üst kat oteldi. Ben de dedim bizim dükkana daha bir hafta daha sıra gelmez bu ayakkabılarla bizim dereler Mahmut derileri çıkardım kasalar, elektronik 300 kiloluk kantarlar, buzdolapları, televizyonlar ne varsa ertesi gün Malatya'daki arkadaşlarım bana telefonu gösterdiler ki kepçeciler ertesi gün gelmiş, otelin 3. katına kepçeyi vurmuş bizim dükkan bunun üzerine yıkılmış, Arapgir'den buraya gelme ben de gittim hasar tespit belirleyeceksin demişlerdi, alt alta topladım 250 milyar nereden alacaksın bugün hiçbir o konuda para veren olmadı ama hamdolsun ki burada 6 aydır kayınbabamın evinde memleketimize geri döndük. Böyle olacak ki memleketimize gelelim bizim buradaki eş dost arkadaş çarşı içinde gezerken en az %50'si Ayhan amca hoş geldin. İyi bir şey bu demek ki Cenab-ı hakkın takdiri ilahisi bu. Burada da bir imtihan var. Bunun haricinde ben bundan 30 sene önce Arapgir postası gazetesine aboneyim yıllardır. O gazetede bir okul arkadaşımın o da üst düzey bir bürokrat. Gazeteye sık sık yazı veriyor o da. Gazetemizin sahibi Kamuran Sezer demiş ki bize yazı gönder. Arapgir postasına yazı gönder ki gazeteyi dolduralım. O da okulu beraber bitirdiğimiz arkadaşım. Ben okuyamadım babam oğlum dedi abini Malatya'da okutuyorum sen okumayacaksın dedi. Bu işin tezgahını kurmuşum beraber yürütelim dedi. Ben okuyamayacağım diye günlerce, haftalarca, aylarca ağladım. Ben arkadaşlarımdan daha cahil kalacağım diye. Her neyse bu şeyde yazıyor ki Kamuran'a cevap veriyor arkadaşım. Arapgir'in yazacak neyi kaldı ki yazayım diyor. Bu tokat gibi geldi bana. Ben bugünden itibaren Arapgir'i yazmaya başlayacağım ve yıllarca Arapgir'i yazacağım da Arapgir bitmeyecek dedim. 7 sene Arapgir postası gazetesine köşe yazısı verdim. Bunun yanında Malatya'da bir piknik düzenledi Arapgirli Derneği, Bizi Battalgazi ziraat okulu bahçesine adres gösterdiler oraya gittik. Herkes bir ağacın altına halısını palazını serdi otururken Atatürk ortaokulu öğretmenlerinden bir hemşerimiz geldi yanıma oğullarımın da öğretmeniydi o. “Orhan abicim ben Arapgir'in köyündenim. Soran olursa diyorum ki Arapgirli'yim. Babam baba Arapgir'de bir ev tuttu ortaokulu Arapgir'de bitirdim. Senin köşe yazılarınla Arapgir'i öğrenmeye çalışıyorum ama sen Arapgirlice kelimeler yazmışsın onun yanına da parantez içinde bizim anlayacağımız şeklinde açıklamasını yapmışsın. Sen bunları sözlükte topla.” Dedi. İhtiyaç mı ki dedim. “Çok büyük ihtiyaç dedi.” Ben ertesi gün a4 kağıdına arkalı önlü aklıma gelenleri yazdım. Ondan sonra bir defter aldım. Ona Arapgir sözcüklerini yazdım. Ondan sonra bilgisayarıma geçtim. Orada yazarken Arapgir belediye başkanımızın abisi Bülent dükkanıma gelmişti abi ne yapıyorsun dedi. Bunu bir bastıralım dedim. Kamuran Sezer'i aradı gazeteci. Kamuran geldi abi dedi bu 600 küsur sayfa olmuş bir kitapta toplarsan kaybolur gider. Sen bunu dörde böl konular da ayrı dedi. Bende şimdi iki kitap bir Arapgir dilleri ve sözleri. Bir kitap atasözleri benzetmeler tekerlemeler ikinci kitap bu. Üçüncü aynı dosyada Arapgir kültürü. Evlenmeleri, yemekleri, töreleri, davetleri.
Bir de ikinci bir kitabı da aile büyüklerinin torunlarıyla oynadığı sözlü oyunlar. Bizim çocukluğumuzda oynadığımız oyunlar. Bilmeceler şunlar bunlar da ayrı kitap. İki kitap Arapgir sözlüğü. İki kitap Arapgir kültürü. Onun yanında bir de yaşanmış, ibretlik hayat hikayeleri yazdım. Bunların içinde birçoğu film konusu olabilir. O da 370 sayfa. 200 küsur hikaye. Onun yanında bir de Arapgir türküleri kitabını ben ortaokuldayken not defterime bunu da alırdım. İstanbul'dan bibim gelirdi. Benden 5-6 yaş büyük bibim babam da olur ama babam olmadan olmaz. Bibime derdim. Ben bu türküyü az biliyorum devamı neydi? Bibim de bilirdi elimde kağıt kalem hazır. Babam başlardı söylerdi.
ESNAFHABERTV: Sesin iyi midir Ayhan abi?
A: Hayır. 50 küsur Arapgir türküleri kitabım var. Bir de 2015'te Arapgir'in evliyası Ömer Ruvani Baba. Benim anneannemin dedesi. Ben onun torununun torunuyum. Bundan 25 yıl evvel bir Ramazan günü sahur programında her vilayetin evliyalarından bahsediliyor. Belediye başkanı sahur programının davetlisi, o gün de Malatya'nın belediye başkanı Mehmet Çerçi müftü muavini Mahmut Karatepe oradalar. Spiker Malatya'daki büyükleri sordu Battalgazi'den bahsedildi. Somuncu babadan bahsedildi. Baktım kimsenin Ömer babadan haberi yok. Ben dükkanımda Ömer babadan bahsederken bizim mali müşavir dedi ben Yozgat'ta subay askerliğimi yaparken iftar yemeği istemişler. Gittik oradaki yaşlı bir amca dedi ki “Nerelisin evlat?” Dedim Arapgirli. “Desene Ömer babanın memleketindensin. Sen bize biraz Ömer babadan bahset'” baktım ki oradaki tanıyor. Dedim ki sen nereden biliyorsun? ”Ömer baba Doğu Anadolu'nun en büyük evliyası, Ömer babayı bilmeyen yarım bir müslümandır.” Dedi. Buradan onu işittim. Onun haricinde bizim bir Arapgir şairimiz var. Nurettin Gür Ozanoğlu o da diyor ki Ankara'da ben askerliğimi yaparken Edirneli bir arkadaşla tanış olduk o bana kartını verdi ben ona kartımı verdim. Dedi ki Edirne'ye gelirsen beklerim. Benim de Edirne'ye işim düşmüştü gittim. Orada oturup çay kek içerken yaşlı bir amcamız geldi. “Evlat nerelisin?”. Arapgirli'yim dedim.” Desene Ömer babanın memleketindesin. Bize biraz bahset.” Edirne'de Ömer babayı tanıyor ama bizim Arapgir ve çevresinde Ömer babayı tanıyan yok. Ben bunları duyduktan sonra dedim ki hiç olmazsa ben annemden babamdan duyduklarımı bir çatıda toplayayım. Ben bir kitapta topladım. 2015'te Arapgir belediyesi bastırdı. Ömer Ruhani baba kitabımız duruyor şimdi ikinci baskısı için epey bir ilan yaptık o da inşallah basılacak.
Bu röportaj Dünya Esnaf Sanatkarlar Derneği bünyesindeki Ahi Enstitüsü; İçişleri Bakanlığı Sivil toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü ile yürüttüğü “Ahilik Töresi Afet Bilinci Güvenli Millet, Güvenli Devlet” başlıklılar projesi kapsamında 6 Şubat'ta depremi ve daha sonra sel felaketiyle karşı karşıya kalan Hatay, Kahramanmaraş, Şanlıurfa, Adıyaman ve Malatya illerinde esnaf odaları başkanları esnaf ve sanatkarlar ile çekilen filmlerden derlenerek yayınlanmaktadır.