Bir Magazin Yazı Denemesi
Genel Yayın Yönetmeni, 'Sen magazin yaz' dedi. Oysa benim, '3. Sayfa Haberleri İktidarı Devirir Mi?' başlıklı derin bir analiz yazasım vardı.
Ama patron kararlı.
Yol haritamı bile çizmiş...
Mesela, falanca medya patronu ile filanca spiker metres hayatı yaşıyormuşmuş...
İyi de Orhan Veli'nin Yüksekkaldırım'da Eleni'yi öpmesini görüntülemek gibi bir şey bu.
Ben nerden bileyim hangi medya patronunun hangi spikeri nerde öptüğünü...
Yok. O Öyle değil diyecek oldum...
'Reha Muhtar'dan teyitli haber lan bu' dedi.
Hoppalaa, Reha Muhtar'ın 3. sayfaya manşet olası mı var..!
***
Patron ısrar edince bir dönem magazinin merkezi olan Türkiye'nin tek televizyon kanalı TRT'deki 3 aylık muhabirliğimi hatırladım.
Üç ay boyunca hiç haber yazmadan sadece TRT'nin yayın akışını İstanbul'a geçmem bile çalıştığım gazete için büyük bir nimetti ve ben bu durumdan fevkalade rahatsızdım.
Bırakın ekrana çıkan ünlülere ulaşmayı, benim için gazetelerin TRT muhabirleri ile diyalog kurmak bile hayaldi.
Sabahın erken saatlerinde TRT'nin basın bürosuna rüzgar gibi giren güzel mi güzel, döneme göre haddinden fazla dekolte, alımlı genç gazeteci kadının, analı avratlı küfürler savurup, çantasını masaya fırlatması, küfrederken gece aynı ortamı paylaştığı ünlülerin de kulağını çınlatması, üç buçuk atmam için yetmiş de artmıştı bile.
Yok yok, bu magazin muhabirliği benim işim değildi. Magazin dünyasında her biri duayen olmuş rakiplerimle sidik yarıştıramazdım.
Meslek hayatımda ilk kez görev alanımın değiştirilmesini istedim...
***
33 yıl sonra Genel Yayın Yönetmeni, 'Sen magazin yaz' deyince kafam karıştı.
Magazin dediği de medya patronunun uçkur davası...
Soft yazılar isteseydi anlardım. Magazin deyip ardından da medya patronu ile spikerin gönül ilişkisini sipariş edince kıllanmadım değil.
Gerçi sosyal medya hesabımdan bazı medya patronlarına giydirmişliğim var ama geçmişte magazin muhabirliği yapmış arkadaşlarım tarafından, 'Sakin ol şampiyon' gibisinden uyarılmışlığım da var...
Ne de olsa onlar tecrübeli. Dikkate alıyorum tabi uyarılarını...
***
İyi de bu vartayı nasıl atlatacağım?
Patron 'magazin yaz' diyor. Anladığım kadarıyla da önceliği medya patronunun uçkur davasına veriyor...
Durum böyle olunca hinlikler geçmiyor değil aklımdan. Şeytan diyor ki, şöyle kallavi bir yazı döşen. Sözgelimi İstanbul'un güzide otellerinden birinde yaşananları bir bir anlat...
Ben yazayım patron düşünsün!
Bakalım maçası yiyip yayınlayabilecek mi?
Ya yayınlarsa...
Yok canım yayınlayamaz...
***
Vaktin birinde magazin olmasa da benzer bir olayda Mehmet Barlas, İstanbul'dan arayıp sipariş vermiş ve olayı aydınlatıp haberini yazınca teşekkür edip olayın üstünü kapatmıştı.
Mehmet Barlas'ın siparişi ne miydi?
Kurulması imkansız bir koalisyon hükümetinin pazarlıkları sürerken, New York'taki bir Yahudi Lobisi'nin gizli toplantısına katılan medya patronu ile genel yayın yönetmeninin 'Bir deneyelim' diyerek malum koalisyonun kurulması için ikna çabası idi. Mehmet Barlas bu haberi sansürlemişti ama o hükümet de kurulmuştu...
Mehmet Barlas bile siyasi skandal haberini yayınlayamazken şimdiki patronum bir medya patronunun uçkur davasını nasıl yayınlayacak?
İşte böylesine vahim bir gel-git içerisindeyim...
Gazeteciler genellikle meslek hayatlarının sonunda 'Yazamadıklarım' diye kitap yazmaya heveslenir ya, aslında o bahsini ettikleri yazıların hepsi yayınlanmayanlardır.
***
Bir örnekle yazıyı noktalayalım.
Sekizinci Sanat'ta çalışırken TRT Belgesel'den Türkiye'nin önde gelen medya patronlarının bilinmeyen yaşantıları ile ilgili bir belgesel hazırlamam istendi.
Bendeniz de cumhuriyetin ilanından bugüne medya patronluğu yapan ailelerin bilinmeyen yaşantılarını anlatan belgeselin birinci bölümü ile 13 bölümlük taslağı, merkezi İzmir'de bulunan TRT Belgesel yönetimine bizzat götürüp teslim ettim.
Belgeselin birinci bölümünde yıllar yıllar önce Marmara Otel'deki bir medya patronuna tahsis edilmiş süit oda ile o otele çok yakın bir başka oteldeki bir başka süit odadan bahsediyordum...
Çok geçmeden TRT Belgesel yönetiminden çalışmamıza övgüler dizilen, 'mükemmel, tam istediğimiz gibi' denilen telefonlar aldık.
Aradan iki hafta geçti ve son telefon görüşmemizde, 'Biz bu belgeseli yayınlayamayız' dendi...
***
Son söz patrona: Ben yazarım, sen düşün..!