Elli Yıldır Ağaç Çivi ile Ayakkabı Yapıyor
Erol Hakan elli yıldır ağaç çivi ile ayakkabı yapan Erol Hakan unutulmaya yüz tutmuş mesleğinin sırlarını www.esnafhabertv.com'a anlattı.
50 YILDIR TAHTA ÇİVİLİ AYAKKABI YAPAN EROL HAKAN:
YANINDA 40 YIL ÇIRAK OLDUĞUM USTAM BABAM “HER ŞEYİN İYİSİNİ YAPACAKSIN DERDİ”
SORU: Ustam kendinizi bir tanıtır mısınız?
Erol Hakan: Malatya'nın Arapgir ilçesinde, tahta çivili ayakkabı imalatıyla uğraşıyorum. 65 yaşındayım. 50 yıldır bu işi devam ettiriyorum.
SORU: Namınız nedir?
Erol Hakan: Kunduracı Erol.
SORU: Ağaç çivili usta mı diyorlar?
Erol Hakan: E tabi, kunduracı Erol dedi mi herkes benim ağaç çivili ayakkabı yaptığımı bilir.
SORU: Kunduracılık nereden geldi aklınıza diyelim?
Erol Hakan: Aklımıza gelmedi, gördüğümüz şeyle uğraştık. Babam ayakkabıcı, dedem ayakkabıcı, nesilden nesile gelerek babamın ayakkabıcı olması hasebiyle ilkokula giderken, benim okulum aşağıdaydı, oraya gidip gelirken devamlı dükkana gidip geliyorduk, bu işle devamlı iştigal ediyorduk yani. Ortaokulu bitirdikten sonra bilfiil babamın yanında çalışmaya başladım.
DERİYİ KENDİMİZ İŞLİYORDUK
SORU: 3.nesil kunduracısın?
Erol Hakan: Evet, aynen.
SORU: 3.nesil kunduracısın, eskiden bu malzeme, teknoloji bu kadar gelişmiş değil, tabakhaneyi de mi kendiniz yapıyorsunuz?
Erol Hakan: Yok, eskiden Arapgir'de tabakhaneler vardı. İlkel usullerle deri imalatı yapılıyordu, derileri oradan temin ediyorduk. Biz deri imalatıyla falan uğraşmıyorduk, hazır yapılmış derileri alıp burada, dükkanımızda işliyorduk.
SORU: Şimdi siz sayayı kesmeyi de bilirsiniz.
Erol Hakan: Ayakkabıyı baştan sona her şeyiyle yapıyoruz.
TÜRKİYE'DE BİZDE SON ÖRNEĞİZ
SORU: Şimdi bu ayakkabının merhalesini bir anlatır mısın? Şimdi ayakkabı ya bu, şurası sayası, şurası tabanı gibi, onu da bir söyler misiniz?
Erol Hakan: Söyleyeyim ama öncelikle tahta çiviyi söyleyeyim. Tahta çivililer dikiş makineleri olmadan önce, güçlü yapıştırıcılar olmadan önce Türkiye'de yapılan bir iş kolu. Herkesin yaptığı bir iş kolu, şimdi her şey makineleşince, güçlü yapıştırıcılar çıkınca, fabrikalar çıkınca böyle el yapımı, geleneksel el sanatlarını yapan ustalar kalmadı, bitti yani. Türkiye'de bizde son örneğiz. Çivi bulduğumuz müddetçe de biz bu işi devam ettirmeyi düşünüyoruz.
SORU: Çivi özellikli bir çivi mi?
Erol Hakan: E tabii ki, sert bir ağaçtan yapılıyor. Türkiye'de yapıldığı zaman fırınlanmış kayın ağacından yapılıyordu. Şu anda bu çivileri Almanya'dan temin ediyoruz.
HERHANGİ BİR YIPRANMA OLMUYOR, GAYET SAĞLAM.
SORU: Bu da kayın ağacı.
Erol Hakan: Kayın ağacı, huş ağacı, onlar sert bir ağaç.
SORU: Yani bir ayakkabının ömrünü uzatıyor mu?
Erol Hakan: Tabii ki çok sağlam, kösele aşındıkça çivi de beraber aşındığı için herhangi bir yıpranma olmuyor, gayet sağlam. Ama demir çiviler öyle değil, demir çiviler köseleye çakılınca mutlaka köselede aşınma olunca alttan ayağa batma oluyor. Ağaç çivilerde yok.
SORU: Şimdi babanız ustanız, usta çırak ilişkisine göre yetiştirildiniz, yani dükkana okuldayken geldiniz, gittiniz, babanızı seyrediyorsunuz, hedefinizde var mıydı bir kunduracı olmak? Bende bu işi yapacağım diyor muydunuz?
40 SENE ÇIRAKLIK YAPTIM
Erol Hakan: Valla hedefimde yok, öyle bir şey yoktu.
SORU: Ne vardı hedefinizde?
Erol Hakan: Her şey, spor var, müzik var, tiyatro var, folklor var, her şey var, hayatımda her şey var. Ama babamın ayakkabıcı olması münasebetiyle işte devamlı dükkana gidip, geldiğim zaman bu işle iştigal oluyordum, mutlaka bir işler yapıyordum, bir işin ucundan tutuyordum. Bizim ayakkabı işinde bir herhangi bir meslekte ilk önce görerek, seyrederek, gözle bu işi yapmak lazım. Gözle yapamadıktan sonra, ben şu bıçağı alayım, şu köselenin kenarını keseyim, olmaz öyle bir şey. Mutlaka sayasını, derisini kesersin bir tarafını. Önce göz aşinalığı olması lazım ki, hangi iş olursa olsun, o işi yapabilesin.
SORU: Ne kadar çıraklık dönemin geçti ustam, yani baban sen oldun diyene kadar?
Erol Hakan: Babam rahmetli olana kadar çıraktım hala,
SORU: Allah rahmet eylesin, ne zaman vefat etti?
Erol Hakan: 2012,
SORU: Kaç yıl çırak kaldınız o zaman?
Erol Hakan: Bir 40 yıl kalmışızdır. Ben ustaydım ama kendimi hala çırak görüyordum. Babam mutlaka yaptığım işe, ayakkabıya bakardı, şurası olmamış, burası olmamış diye ikaz ederdi.
SORU: Beğenmezdi yani?
Erol Hakan: Aynen öyle, kolay beğenmezdi.
SORU: İlk ayakkabınızı kime yaptınız?
Erol Hakan: Hatırlamıyorum valla çünkü devamlı ayakkabı yapıyorduk.
SORU: Şimdi şöyle diyelim, babanız siz ayakkabı yaparken dedi mi ki oğlum Erol bak bu ayakkabıcılığın, kunduracılığın püf noktası var. Sayayı böyle keseceksin, şunu böyle yapacaksın, mesleğe ilişkin kulağınızda altın küpe olan tembihatlar ne?
Erol Hakan: Her şeyin iyisini yapacaksın derdi. Deriyi keserken mesela sayayı keserken adam bie şey olmaz bunu buraya keseyim diye bir şey olmaz derdi. Oradan 10 liralık bir kar elde edersin ama diğer taraftan da bir müşteriyi kaybedebilirsin derdi. Onun için her şeyin iyisini, derinin iyisini, köselenin iyisini, astarın da iyisini her şeyin iyisini, öyle tembih ederdi bize.
ARAPGİR DEĞİL YANİ TÜRKİYE'NİN HER TARAFINA AYAKKABI GÖNDERİYORUZ.
SORU: Müşteri memnuniyeti ön plandaydı.
Erol Hakan: Mutlaka, müşteri bir daha gelecek diye dükkana, bir daha gelsin diye, ayakkabıdan memnun olsun bir daha gelsin,
tekrar bizden ayakkabı alsın diye ona göre ayakkabı yapıyoruz.
SORU: Mesela, 50 yıldır devamlı ayakkabısını sizden alan kaç müşteriniz var?
Erol Hakan: Onlarca, çok var, sadece Arapgir değil yani Türkiye'nin her tarafına ayakkabı gönderiyoruz.
SORU: Yani ayakkabı alan ünlülerde var?
Erol Hakan: Tabi, mutlaka.
SORU: Hatta geçen bir siyasiye de ayakkabı göndermişsiniz?
Erol Hakan: Evet, bundan 15-20 gün önce Dışişleri Bakanımıza gönderdik, Mevlüt beye 3 çift ayakkabı gönderdik.
ADNAN KAHVECÇİ SAYESİNDE BİZİ TÜRKİYE TANIDI
SORU: Daha önce müşteriniz miydi?
Erol Hakan: Hayır, yok müşterimiz değildi, ilk defa gönderdik.
SORU: Rahmetli Adnan Kahveci bizim bu işi öne çıkardı. Bir bağ bozumu şenliklerinde bizim karşıda fırın var, orada peynirli ekmek yaptırmaya gelmişti. Bende böyle önlükle çıktım. Adnan kahveci Arapgir eniştesidir, Arapgir'den evlidir. Sayın bakanım hoş geldiniz, gelin bir çayımı için dedim dükkana, bağ bozumu şenlikleriydi, bende bağ bozumu şenliklerinin tertip komitesindeyim. Geldi, birer çay içtik, ne yapıyorsun dedi. Bende yaptığım işleri falan gösterdim, belediyede bir toplantımız vardı, oraya gittim. Babam telefon etti ki acele dükkana gel. Şaşırdım, ne oldu, hayırdır? Çabuk gel dedi. Geldim, bütün gazeteciler, televizyoncular bizim dükkan dolu. Bağ bozumu şenliklerine gelen gazeteciler, televizyoncular, başlarında da Adnan bey, yaptığımız işleri çekiyorlar. Neyse gösterdik, konuştuk, ondan sonra bütün televizyonların, gazetecilerin, dergilerin, belgeselcilerin uğrak yeri oldu burası. Hala da devam ediyoruz, çalışıyoruz.
SORU: Peki ünlendiniz, şöhret olmak size ne katıyor ustam?
Erol Hakan: Valla bir şey katmıyor, ne katacak, müşterilerimiz belki artıyor, tanıyanlar artıyor.
ARAPGİR DEĞİL YANİ TÜRKİYE'NİN HER TARAFINA AYAKKABI GÖNDERİYORUZ.
SORU: Şimdi alın teri, el emeği, ince ince işte ağaçtan çivili bir ayakkabı yapıyorsunuz, yani halk deyimiyle bu paranın %100'ü helal, bu helal kazançla iki tane evlat büyüttünüz, torun büyütüyorsunuz, nedir bir esnaf ve sanatkar için bu özelliğin anlamı nedir?
Erol Hakan: Ya ben bu işi severek yapıyorum, hoşuma gidiyor, çalışmakta hoşuma gidiyor, boş durmayı sevmiyorum. Gelen insanlara hizmet etmek, Arapgir'deki insanımıza hizmet etmek güzel bir şey. Bunu Arapgir'de ebenden başka yapan kimse yok, ayakkabı tamiratı yapan kimse de yok. Ben yeni yapıyorum diye ayakkabısını tamire getiren bir insanın tamirini, hayır ben tamir yapmıyorum diyemiyorum. Nasıl diyeyim, adam alsın ayakkabısını Malatya'ya mı götürsün, Elazığ'a mı götürsün? Çevre ilçelerde de yok hiç yapan, onlarda bize geliyorlar, bana gönderiyorlar ayakkabılarını tamir etmem için, e bir hizmet ediyoruz yani.
SORU: Kadın müşteriler ne yapıyor?
Erol Hakan: Kadın müşterilerimize ait yemenilerimiz var onları da yapıyoruz.
SORU: Bunun adı yemeni mi, ayakkabı mı?
Erol Hakan: Yemeni.
GÜNDE BİR ÇİFT AYAKKABI YAPIYORUZ, SABAHTAN AKŞAMA KADAR BİR ÇİFT AYAKKABI.
SORU: Yemeni ile ayakkabı arasındaki fark ne?
Erol Hakan: Yemenilerdeki derileri biz sertleştirmiyoruz, tamamen yumuşak yapıyoruz. Ayakkabı ve kundurularda deriyi sertleştiriyoruz. Deforme olmasın, çabuk bozulmasın diye sertleştiriyoruz. Her ikisini de kösele ve hakiki deriden imal ediyoruz, ayakkabılarımızın dış kısmı dana derisi, sığır derisi, iç kısımları keçi derisi, tabana koyduğumuz kösele de sığır derisi.
SORU: Ayakkabının her tarafı mı deri ve ağaç?
Erol Hakan: Çivi ağaç, her tarafı deri ve kösele, suni malzeme yoktur. Günde bir çift ayakkabı yapıyoruz, sabahtan akşama kadar bir çift ayakkabı.
SORU: Kendinize göre mi sipariş üzerine mi?
Erol Hakan: Sipariş üzerinde yapıyoruz, kışın mesela kışlık ayakkabı yapmıyoruz biz, kışında kösele yapıyoruz, yaza hazırlanıyoruz kışın, yapıp kutulara dolduruyoruz. Yazın hemen ayakkabı isteyen olursa, müşterilerimiz olursa onları veriyoruz.
SORU: Sizde mi bu ayakkabıdan giydiniz yıllarca?
Erol Hakan: E tabii ki, yazın kendi ayakkabımızı giyiyoruz.
SORU: Kendinize ayakkabı yapmak zor mu, hani derler ya terzi kendi söküğünü dikemez ama?
Erol Hakan: Yok, şuradan bakıyorum, hangisi ayağıma oluyorsa onu giyerim ben.
ŞU FALÇATAYI KULLANMA, BUNU GÜZEL KULLANAMAZSAN MUTLAKA AYAKKABININ BİR YERİNİ KESERSİN
SORU: Şimdi bu sanatın, ustalığın, öngörüleri, öncelikleri, incelikleri nedir ustam? Herkes kolay kolay bunu alamaz, muhakkak bunun çok ciddi bir çıraklık evresi lazımdır.
Erol Hakan: Ayakkabıcılıkta el sanatı yapanların, makine ile yapanları demiyorum da, bıçak hakimiyeti, şu falçatayı kullanma, bunu güzel kullanamazsan mutlaka ayakkabının bir yerini kesersin. Bu da beceri istiyor, görmek, işe aşina olmak istiyor.
SORU: Siz deri kesmeden önce ağaçta mı yapardınız bu işleri, nasıl bir antrenman yaptınız?
Erol Hakan: Hayır, yok direkt deriye başladım. Bir iki ufak tefek hatalarım olduysa da şimdi çok şükür.
SORU: Kızar mıydı ustanız?
Erol Hakan: Kızardı babam, hata istemezdi işte, ayakkabı yaparken hata istemezdi. Çok titizdi.
SORU: O babasından ne görmüş?
Erol Hakan: Babamın babası kalaycı, annemin babası ayakkabıcı, babam onların yanında küçükken çalışmış, işi öğrenmiş.
ÇIRAKLAR ASKERDEN GELDİKTEN SONRA DA USTALAR ONLARIN DÜKKANLARINI AÇARLAR, O İŞE DEVAM EDEN EDER,
SORU: Peki, onun öğretisi babanıza neydi? Benim ustam bana şöyle şöyle derdi diye anlatır mıydı?
Erol Hakan: Dedem ayakkabıcı ama Köşger, o ayrı onlarınki dikişli alttan, babam onlardan da yapmış ama babam kunduracılığa heves etmiş, ondan sonra kunduracı çıraklığına gitmiş. Babamın 3 tane ustası vardı. Onların yanında yetişmiş, askere gidene kadar onların yanında çalışmış. Biz önceden geleneksel olarak bu el sanatları yapan ustaların yanında çocuklar, çalışanlar askere gidene kadar çalışırlardı. Askerden geldikten sonra da ustalar onların dükkanlarını açarlar, o işe devam eden eder, etmeyen etmez.
SORU: Askerde de mi kundura yaptınız?
Erol Hakan: Hayır, yok söylemedim askerde kundura yaptığımı.
MÜŞTERİ MEMNUNİYETİNİ DÜŞÜNMEYEN ESNAF KAYBEDER.
SORU: Neden?
Erol Hakan: Ne bileyim söylemedim, askerde de işim çoktu.
SORU: Şimdi Ahilik kültürünün en önemli şeylerinden biri, kalitesiz ürün üreten, müşteri memnuniyetini kazanmayan veya müşterisini kandıran esnafı, loca toplanıyor, karar veriyor ve pabucunu dama atıyor.
Erol Hakan: Kaybeder, o adam kaybeder. Müşteri memnuniyetini düşünmeyen esnaf kaybeder.
SORU: Siz ona nasıl bakıyorsunuz, para kazancından mı mahrum kaldı, insanın gönlünü mü kırdı?
Erol Hakan: İnsanın gönlünü kırdı paradan ziyade, memnuniyetsizlik o, insanın gönlünü kırıyor. Para 2.planda.
SORU: O da suya atılan taş misali büyüyor.
Erol Hakan: Tabii ki aynen, bir işi yaptığın zaman ayakkabıyı alan insanın Allah razı olsun demesi lazım.
ÇIRAK BULAMIYORUZ MAALESEF
SORU: Kaçta açarsın dükkanı, kaçta kapatırsın?
Erol Hakan: Valla önceden baya erken açıyordum ama şimdi biraz geç açıyorum yani, e biraz yaşlandık, 65 yaşımıza gittik daha, önceki gibi gücümüz kuvvetimiz yok.
SORU: Bundan sonra ömründe Allah nasip ettiği kadar nedir hayalin, öngörün?
Erol Hakan: Hayalimiz, elimizde baya çivi var, önceden çivi bulmakta baya bir sıkıntı çekiyorduk, istedik bir 10 kutu çivi, sağ olsunlar yolladılar 20 kutu çivi, Allah canımızı sağ ederse, sağlığımızı da verirse, o çiviler bitene kadar bir 5-6 sene gider o çiviler, bu işi devam ettireceğiz. Ondan sonrada Allah kerim, bakalım.
SORU: Çocuklarınızın hiçbiri merak saldı mı bu işe?
Erol Hakan: Büyük oğlum biraz yapar. En azından şu çivileri falan çakmayı bilir yani,
SORU: Çırak bulabiliyor musunuz?
Erol Hakan: Hayır, çırak bulamıyoruz maalesef,
SORU: Heveslenen olmadı mı?
Erol Hakan: Heveslenende olmadı, benim yanıma gelecek kişiye İşkur ücretini de ödüyor ama yine de maalesef kimse gelmedi.
ARAPGİR'DE BU İŞİ YAPACAK İNSAN OLMAYINCA BAYA BİR SIKINTI OLACAK.
SORU: Senin için nasıl bir duygu, nasıl bir üzüntü bu?
Erol Hakan: İyi bir duygu değil, baya bir üzüntü, sıkıntı, memleketimiz için sıkıntı, Arapgir'imiz için sıkıntı, çünkü ben bir hafta önce yoktum Arapgir'de, dışarı gitmiştim. Telefonda, ayakkabı isteyen, ayakkabısı sökülen, ayakkabısını yaptıracak olan beni arıyor. Başka bir alternatif yok. Arapgir'de bu işi yapacak insan olmayınca baya bir sıkıntı olacak.
USTA, YANINDA YETİŞTİRDİĞİ ÇIRAKLARI MUTLAKA İŞ SAHİBİ YAPAR İNSANLAR, AHİLİK GELENEĞİ O, BU BANA RAKİP OLUR FALAN DİYE DÜŞÜNÜRSE O AHİLİK GELENEĞİNDEN ÇIKIYOR.
SORU: Ahilik kültürü, Ahilik geleneği ile ilgili bir düşüncen var mı ustam ne dersin?
Erol Hakan: Ahilik geleneği bizim Arapgir'de vardı. Bizde de vardı, bende de vardı. Benim yanımda çalışan bir çırağım vardı. O da hemen hemen askere gidene kadar benim yanımda çalıştı. Askerden geldikten sonra benim üst tarafta bir dükkan vardı, ona orayı tuttum. Bütün malzemelerini de verdim. Dedim sen burada otur bu işi yap, askere gittin geldin sen iş sahibi olacaksın, sen yapacaksın, burada çalış, yapmadı, o da yapmadı, çalışmadı. Şu anda da yurtdışında, orada çalışıyor. Ahilik öyle, yanında yetiştirdiği çırakları mutlaka iş sahibi yapar insanlar, Ahilik geleneği o, bu bana rakip olur falan diye düşünürse o Ahilik geleneğinden çıkıyor.
SORU: Giderek zayıfladı mı bu kültür?
Erol Hakan: Her şey zayıfladı. O kültürde zayıfladı, her şeyimizde zayıfladı. Eski sevgi saygı yok. İnanç yok, yok yani.
SORU: Şimdi ustam bizim kampanyamız var ya kampanya hakkındaki düşüncelerini alalım. Biz daha önce Hakkarili bir esnafla Edirneli bir esnafı, Artvinli bir esnafla Muğlalı bir esnafı buluşturduk, götürdük, videolarını çektik. Şimdi de Malatyalı bir esnafla Yalova, Siirtli bir esnafla da Tokatlı bir esnafı buluşturacağız. Bu proje ile ilgili düşüncen yani Dünya Esnaf Sanatkarlar Derneği'nin bir projesi, ne düşünüyorsun?
Erol Hakan: Valla daha yeni ilk duyduğum bir şey ama gayet güzel bir çalışma, iyi olur inşallah. Bu işlerimizin tanıtımı amacıyla, oradaki insanların yaptığı işleri görmek amacıyla gayet güzel bir şeyler,
SORU: Buradan Yalovalı esnaf ve sanatkarlara ne dersin?
Erol Hakan: Ne diyeyim, iyi çalışmalar diliyorum, kolay gelsin diliyorum. İşlerini gayet güzel, itinalı yapmalarını diliyorum. Arapgir'den Yalovalı esnaf sanatkarlarımıza selam olsun. Onları da Arapgir'e bekliyoruz, gelsinler misafir edelim inşallah. İşlerinde başarılar diliyorum, kendilerini Arapgir'e bekliyorum, Arapgirimiz çok güzel, gelip gezsinler, misafir etmeyi bir borç biliriz kendilerine.
Anadolu'nun Ahisiyiz, üreten Türkiye'nin hizmetindeyiz.