Fehmi Çalmuk Yazıyor...Erdoğan'ın 28 Yıllık Sırrı

Genel Yayın Yönetmenizi Fehmi Çalmuk , "Allah insanı İddiasından Vurur" analizinde yine bilinmeyenleri gün yüzüne çıkarıyor. Çalmuk Necmettin Erbakan ve Recep Tayyip Erdoğan arasındaki farklılıkları, 1991 yılında yaşanan ve bugüne kadar sır gibi saklanan ilginç bir olayla anlatıyor. İşte Yazının satır başları: Erbakan ve Erdoğan; Aynı Şarkının Farklı Makamı Orhan Veli Kanık bir şarkıyı on değişik makamda okumadan bahseder ya… Erbakan ve Erdoğan'ın aynı şarkıyı değişik makamda okuduğunu belirtmek gerekir. Bilirsiniz; Yunus Emre “Süleyman kuş dili bilir dediler” der. Erbakan dönem koşulları, ceza yasaları, toplum sosyolojisi bakımından hep kuş dili konuştu. Konuşmak zorundaydı. Zira Erdoğan'ın Diyarbakır ağır ceza mahkemesinin salonunda “referansım İslamdır” sözleri, hele hele merhum Aydın Menderes'in “Bundan sonra İslamın neye uyacağı değil, neyin İslam'a uyacağıdır” sözleri karşısında merhum Erbakan'ın gözlerinin parlamasını bilirim.

Milli Görüşün Yerini Kızıl Elma Aldı “Mücahit Başbuğ-Kızıl Elma'nın Kutalmış Çocukları” kitabında Erdoğan ile ilgili şu yorum paylaşılmıştı: “Kızıl Elma'yı “İla'yı Kelimetullah'tır” diye yorumlayan Erdoğan'ın bu tanımı Türk siyasi hayatında bir ilki daha yaşattı. AK Parti'nin MHP ile birlikte oluşturduğu Cumhur İttifakı, Yüksek Seçim Kurulu'na sunduğu protokol metninde “İla'yı Kelimetullah” Türkiye'nin hedefi olarak gösterildi Kızıl Elma'yı “İla'yı Kelimetullah'tır” diye yorumlayan Erdoğan'ın bu tanımı bir anlamda yıllardır kendisine yöneltilen “Milli Görüş gömleğini çıkarttı” suçlamasına verilen cevap anlamında olduğunu belirten Çalmuk bu konuya ilişkin şu yorumu yaptı: “Necmettin Erbakan'ın Milli Nizam Partisi kurulduğu günden bu yana “İla'yı Kelimetullah” yerine kendi değimiyle ‘kuş dili' siyaset gereği kullandığı “Milli Görüş”ün yerini “Kızıl Elma” alıyordu. Erdoğan Kızıl Elma tanımıyla asl olanın giyilen gömlek değil beden olduğunu ve onu örtecek, gizleyecek herhangi kelimeye ihtiyaç duyulmadığını ortaya koymaktadır.”

Erbakan konakta, Erdoğan Sokakta yetişti Erbakan konakta, Erdoğan ise sokakta büyüdü. Biri menüyü belirleyecek kadar söz sahibi diğeri sofraya gelen çorbanın devamlı aynı olmasına itiraz bile etmedi. Nitekim gazeteci-yazar Ruşen Çakır ile 2001 yılında yazdığımız ve Milliyet Gazetesi'nde “Kasımpaşalı” ismiyle yazı dizisi yaptığımız “Bir Dönüşüm Öyküsü -Recep Tayyip Erdoğan” kitabıyla ilgili omuzu kalabalık komutanların “Oğlum kim bu Recep Tayyip Erdoğan?” dediklerinde tek şunu söylemiştim: “O sokaktan geldi, çorbanın içinden…Aman O'nu Erbakan Hocamla mukayese etmeyin. O'nun kaybedecek bir şeyi yok. Bu gün görevden alırsınız, gider sokakta limon satar.”

Erdoğan'ın Mazbatası Nasıl İptal Edildi Erdoğan, 1991 seçimlerinde İstanbul'dan Milletvekili adayı olmuş. Milletvekili seçilmişti. Ancak tercihli oy sisteminde korkulan olmuştu. Erbakan'ın bütün talimatına rağmen Erdoğan ile aynı listede bulunan Mustafa Baş'a özellikle İsmailağa cemaati tercih kullanmıştı. Nedeni yapılan tercih kadar ilginçti. Emine Erdoğan'ın dış kıyafet olarak pardesü, Mustafa Baş'ın eşinin çarşaf kullanması özellikle tercihli oyların Mustafa Baş'a verilmesine neden oldu. Cemaatin çıkan sonuçlara itirazı Hamidiye Caminin avlusunda bulunan Refah Partisi genel merkezine kadar geldi. Mustafa Baş'ın tercihli oylara göre mazbatasını alması gerektiği, hakkının elinden alındığı belirtildi. Erbakan kesinlikle “hayır” dedi. Erdoğan mazbatasını aldı. Artık milletvekili idi. 11 gün mazbatayı taşıdı. O seçimde tercihli sistem nedeniyle sayın Devlet Bahçeli bile milletvekili seçilememişti. Ankara'ya Mercedes marka makam arabasıyla gelen Erdoğan, genel merkezin merdivenlerinin önüne kadar geldi. Aracından indi. İlgi büyüktü. Karşılayanlar arasında ben de vardım ve tebrik ettim. Parti binasına çıktı. Birazdan Erbakan Hocam'ın arabası göründü. Erdoğan'ın aracının arkasına park etti. Her zaman park edilen yerde bu kez başka bir araç vardı. Erbakan radar gibi gözleriyle otomobili sözdü. Ancak bir yandan da tebessümü hiç eksik etmedi. Elini öptük. Hocam da odasına çıktı. Görünen ile görünmeyen arasındaki farkı yıllar sonra anlayacaktım. Siyasetin yalnızca söz ile yapılmayacağını, bir ‘hal' beyanı olduğunu sonradan idrak edecektim. Birazdan yöneticimiz Mustafa Ağbi'ye telefon geldi: -Hocam acele seni istiyor… Odaya döndüğün yüzü kireç gibi beyazlamıştı. Önce sigara yaktı sonra eliyle “çıkın” diye işaret etti. Merhum Ali Soylu ile birlikte odadan çıktık. Konuşma kısa sürmüştü: - Selamün Aleyküm Mustafa Bey… Hocam “Mustafa itiraz etsin” dedi. Mustafa Baş itiraz etti. Mazbata Erdoğan'dan alındı, Mustafa Baş'a verildi. Yıllar sonra gördüm ki Mukadder Başeğmez'in “Erdoğan'ın iki özelliği vardır. Dindardır,kindardır” sözlerinden biri merhametine kurban gitmişti. Mustafa Baş Ak Parti kuruluşunda Saadet'ten ayrıldı ve daha sonra Erdoğan tarafından milletvekili yapıldı. İsmet Özel öyle demiyor mu? Allah, insanı iddiasından vurur. Vesselam…

Bakmadan Geçme