Fehmi Çalmluk'un kaleminden İskender Paşa'ya FETÖ'cü Diyenler !
Fehmi Çalmuk'un kaleminden gündemi sarsarsak İskenderpaşa analizi
-Bu yazı, www.esnafhabertv.com internet sitesiyle birlikte 1 Ekim 2019 tarihinde günlük ekonomi gazetesi Hürses'de yayınlanmıştır.-
Çocukluğumda ağabeylerin dilinden düşmeyen bir marş vardı: “Yeni nizam, yeni insan Akıncının hedefi” başlar “Mutlak İslam Devletini kuracağız inşallah” diye devam ederdi. Seslerini yükseltebildikleri kadar yükseltirler, ellerini kaldırarak bu marşı söylerlerdi. Gözlerinin içi gülerdi. Tebessüm alıp başını gider, marşın arkasına bir de merhum Esad Coşan Hocamızın en çok sevdiği ilahiye bağlarlardı. Yan yüreğim yan, gör ki neler var Bu halk içinde de canım bize gülen var… Bize gülen(!)leri sonradan anladık. Hele hele meydanlar içinde merdaneler olduğunu. Mertler içinde namertlerin kol gezdiğini gördük. Abdülaziz Bekkine'den başlayarak İskender Paşa'nın gediklisi olan Korkut Özal'ın en büyük hayalinin tekkeye şeyh olmak olduğunu bilenler bilir. Erbakan ailesinin eniştesi merhum Osman Çataklı, hem bir yandan Özalları diğer yandan Demirel ailesini Tekke içinde hep korudu, kolladı. Bu arada FETÖ terör örgütü lideri F. Gülen'i keşfederek Edirne'den İzmir'e getirip kol kanat geren Yaşar Tunagür'ün İslam dergisinde yazılar yazmasını, İskender Paşa başta olmak üzere Ankara Öz Elif Camii'nde vaazlara çıkmasını incelenmesi gereken bir konu olarak buraya ekleyim. 1989 yılına geldiğinde 1980 öncesi MSP kongresi vesilesi yapılamayan ayrılık ince ince uygulanan bir operasyon halini aldı. Fitnenin başı Almanya kaynaklı idi. Cemalettin Kaplan, Korkut Özal'ın MSP'den Erzurum mebus adayı olduğunda 3'üncü sıradan adaydı. Bu ikilinin yolları yine Almanya'da keşişti. Murat Bayrak'ın ikilinin görüşmesinde ne işi vardı? Murat Bayrak demişken bir de kim olduğuna bakalım. 1973-77 arasında Demirel'in AP'sinde milletvekili idi. Sonra MHP'ye geçerek Merkez Yönetim Kurulu üyesi seçildi. 12 Eylül'den itibaren MHP yöneticilerinin tamamı gözaltına alınırken sadece Bayrak bu operasyonun dışında tutuldu ve “Almanya'ya kaçtığı” açıklandı! Bu bir “görev kaçışı” idi! Görevin sonradan ne olduğu çok iyi anlaşıldı. 14 Ocak 1987 tarihli Milliyet gazetesinin ilk sayfasında yer alan bir haberin başlığı şöyledi: -Murat Bayrak'tan Yerli Humeyni'ye Destek! Milliyet'teki o haberin anonsunu da okuyalım: “Dışişleri eski bakanlarından İhsan Sabri Çağlayangil'i Almanya'daki evinde konuk eden kaçak işadamı Murat Bayrak, ‘Türkiye'deki rejimi sallıyoruz' diyen kaçak müftü Cemalettin Kaplan'ı nasıl koruduğunu Milliyet'e anlattı...” Murat Bayrak, “Eski Müftü Kaplan'a Almanya'da oturma iznini ben aldım” diye konuşmuştu! Bir sonraki Korkut Özal, Kaplan görüşmesinde Münih'te misafir öğretim görevlisi olarak görev yapan biri daha vardı. O da merhum Esad Coşan'dan başkası değildi. Coşan, 1967 yılında Hacı Ali Demirel'in kurduğu Yükseliş Mühendislik Yüksek Okulunda Necmettin Erbakan, Korkut Özal, Recai Kutan gibi ders veriyordu. Gündem Coşan'ı Erbakan'a karşı ikna etmekti. Nitekim merhum Coşan RP iplerin kopmasına neden olan konuşmasında “Şimdi önce Almanya'daki kardeşlerimiz başladı; 'Bu dergi bizim dergimiz değildir' demeye. Hocamızın kurduğu Hak-Yol Vakfı'na yardımları kestirdiler.” diyerek fitnenin kaynağına vurgu yapar. İskender Paşa'nın desteğini RP'den kesmek için kollar sıvandı. Fitne yayıldı da yayıldı. Lütfü Doğan hocanın arayı bulmak için yaptığı girişimler sonuçsuz kalında “Büyük olanların nefsi de büyük oluyor ”sözünü kullanmıştı. Zira istihbarat eliyle sızdırılan video kasetindeki o konuşma iki yıl önce yapılmıştı. Bekletilerek servis edildi. Entelektüel donanımı yüksek İlim Sanat, İslam, Kadın Aile Dergileri, Vefa yayıncılık giderek küçüldü ve sonra da kapandı. Dergilerde Boğaziçi Üniversitesinde doktora yapan Ahmet Davutoğlu'nun dış politika analizlerini hatırlarım. Çünkü ağabeyler sık sık “Boğaziçi'den ulaşılan en büyük başarı” diye Davutoğlu'na vurgu yapıyorlardı. Elbette etkilen sadece dergiler olmadı. Sağlık ve çocuk, kadın alanında kurulan sivil toplum örgütleri ve şimdi Türkiye'yi yönetin siyasilerin de kaldırıldıkları öğrenci evleri dağıldı. Daha önce yazmıştım ama yine konu buraya gelince yine hatırlatayım. TBMM Başkanı Mustafa Şentop başta olmak üzere İstanbul Hukuk öğrencileri yeni bir eve taşınarak kavga sürecinde üçüncü bir yolu gündeme getirdiler: ‘Paşa'ya da Hoca'ya da bağlıyız'. Ayrılanlar ayrıldı, bağlı kalanlar devam etti. İslam Dergisi 28 Şubat'ta Erbakan'dan yana koyduğu tavır kadar TSK'nın din düşmanı gösterilmesine de sert tavır koydu. Ancak Coşan Başbakanlık Köşkündeki iftara da gitmedi. Özellikle 28 Şubat'ın bir alan temizleme operasyonu olduğunu belirtelim. 28 Şubat'ta İslami siyasal hareketin önü kesildi. Ilımlı İslam'a, muhafazakar demokratlığa yol açıldı. Bir de dini alanda dinamik olduğu kadar yerli, ayağı Anadolu toprağına basılı, alnının çatına vatan sevgisi yazılı cemaatler tasfiye edildi. Ali Bulaç'ın dediği gibi “İslami hareket Erbakan'dan alındı Fetullah Gülen'e teslim edildi.” Bu operasyondan, zemin düzeltme, yol operasyonundan siyasal olarak Ak Parti çıktı, dini cemaat olarak da FETÖ…Elbette kader çizgisinin içinde devşirilenler, dönüştürülenler, bir başkası olmaktan yorulanlar çıktı. İskender Paşa şeyhi için hicretten başka çare kalmadı. Bu tasfiyenin sonucunda muhterem Esad Coşan Avusturalya'da kriminal bir trafik kazasında vefat etti. Genelkurmay eski İstihbarat Daire Başkanı İsmail Hakkı Pekin televizyonda rahmetli Esad Coşan'ın Avustralya'da ki trafik kazasında CIA ve FETO'nün olağan şüpheliler olduğunu dillendirmişti. O dönemde ikinci kez “Diriliş Üfleyen Adam” başlığıyla bir yazı yazdım. Bu başlığıilk olarak 1996 yılında BBP kongresi için merhum Muhsin Yazıcıoğlu için yazmıştım. İkinci yazıyı ise merhum Esad Coşan'ın vefatı üzerine kaleme aldım. Yazı şu anda TOBB'da Daire Başkanı olan sayın Hasan Erbay Bey'in genel yayın yönetmeni olduğu “Tutanak” isimli haftalık gazetede yayınladı. “Diriliş Üfleyen Adam” adam diyorum çünkü İskender Paşa'nın entelektüel birikimi “görünmeyen üniversite idi.” Emperyalist sevici FETÖ gibi örgütlenmelere alternatif olduğu kadar kökleri vatan toprağına bağlı bir dini bir oluşumun “Ilımlı İslam” operasyonuna engel olacağı açıktı. Nitekim Nurettin Coşan'ın FETÖ'nün azgınlaştığı ve şantaj kasetleriyle MHP'yi hedef aldığı günlerde 2011 yılında “Türkün İman ve Ruh Köküne sahip çıkan” açıklaması bunu gösteriyor. Coşan, seçimlerde MHP'ye destek olma çağrısını şu ifadelerle yapıyordu: “Maneviyat bahçemize dadanmış domuz sürülerini, sırtlanları, hain köpekleri, kurnaz tilkileri, leş kargalarını, kanımızı, canımızı, değerlerimizi, zenginliklerimizi emmeğe yeltenen sülükleri, asalakları silkele, sırtından at, kamburunu düzelt, el ele ver, gücünü topla, maneviyatını düzelt, iyileri bul, onlarla birleş, işbirliği yap, yanlışı düzelt! …/…Şimdi silkin, şimdi uyan, dengeleri boz. "Bozkurtlara" fırsat ver, yol ver, OY ver. Çeki düzen versin, destek olsun dostlara, fayda versin, tek yürek olsun iyiler. "Sagduyu'nun" mevcut hükümeti kuran partiye ilk genel seçimlerinde tek başına iktidar olmasıyla sonuçlanan verdiği şartlı destekle bile, hala, maalesef insanlık için, inananlar için beklenenleri gerçekleştiremeyen Sayın Başbakan, MHP'li kardeşlerin barajı aşamayacağını bekliyor. Haydi! Yalnız bırakmayalım meydanda özgürlükler vaad edegelen arkadaşı. MHP'li kardeşlerim, barajı aşın da, sizinle birlikte, daha önce söz verip de yerine getiremeyenler için bir telafi fırsatı doğsun. Birleşsin güçler def etsin akbabaları, şanımız yürüsün cihanda. Sefillere uşak olmayalım.Çünkü, kölesiyiz, Razı olsun alemlerin Efendisi bizden.” Millet daha cemaat/hizmet derken İskender Paşa MHP'den yana tavır aldı. İzan ve irfan ifadeleri FETÖ tehlikesine, tehditine karşı açık yüreklilikle devam etti. Kampanyanın zirveleştiği devlet içinde devlete karşı operasyonların yapıldığı bir dönemde Nurettin Coşan bu kez Recep Tayyip Erdoğan dedi. “Biz meyve ağacına benzetiliriz. Gölgemize sığınan, rahatlayan, huzur bulan, meyvemizi yiyen, çorbamızdan da içmiş insanımız çoktur. Ama, biz AKP'li değiliz. Biz MHP'li değiliz. Biz CHP'yi de biliriz, Hacı Bektaş Veli pirimiz. Biz, bu coğrafyanın SAĞDUYU'lu özüyüz.Önümüzde her ne kadar mahiyetini idrak edemesek de, eni, boyu ve derinliği ısmarlama tarif edilmiş bir seçenek düzeneği var. Bu düzenek şartları içinde özlemini çektiğimiz beşeri haklarımıza, sahip olduğumuz muteber ve müstesna dünya görüşümüze daha yakın olması ve etkili işler yapması ihtimali adına Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a 10 Ağustos 2014 Pazar günü destek olmaya niyet ettik.”
ERDOĞAN'IN YANINI BOŞALTMAK Melih Gökçek'in ve Kadir Topbaş'ın belediye başkanlığından alınmasını Erdoğan'ın etrafını boşaltmaya yönelik bir FETÖ operasyonu olduğunu yazdığımda herkes yüzünü ekşitmiş, daha güçlü Ankara ve İstanbul seçimlerinin alınacağını iddia etmişti. Dediğimiz oldu. Erdoğan'ın “Yendikçe yeniyor” denilen karizmasını çizdiler, saç ayaklarını kestiler. Yanını boşalttılar. Allah'tan yanı başında Türkmen Bey'i dimdik durdu. Şimdi yeni bir operasyon var. Kollektif bir akıl, ön görülmüş bir organize hareket, açık veya gizli emir komutalı bir cemaat, tarikat örgütlenmesi olmadan özellikle 15 Temmuz sonrası ikame edilen, devleti ve milleti koruma ve kolla görevini üstlenen bürokratlara yönelik bir operasyon. Buna ‘İskender Paşa yapılanması, HAKYOL'cular' ismini verdiler. Öğrenci evlerinde kader birliği yapmış üniversitelerin 15 Temmuz sonrası hazır kıta devleti sahiplenmeleri kavganın asıl nedeni olsa gerek. Gizli ajandaları olmadığı gibi çoğunluğun Nurettin Çoşan ile irtibatlarının olmadığı, organize liderinin bulunmadığı, yönlendirilen cemaatlerinin bulunmadığı söylense de yüksek yargı mensubunun aşağıda alıntı yaptığım açıklamasında “Birlikte hareket etme, aidiyet duygusunun öne çıktığını” görüyoruz. İskender Paşa'nın ismi var. Unutmayalım ki bir çok bürokrat bu kefeye koyulup diskalifiye edilmeye çalışılıyor. Burada tekrar edeyim. Hangi cemaat ve tarikat olursa olsun eğer bugün “Ya devlet başa yada kuzgun leşe” demiyorsa, vatan, bayrağı, milleti ve Cumhuriyeti koruma, kollama görevini bir vazife gibi görmüyor, ikrar etmiyorsa Vallahi de Billahi de, Tallahi de işimiz olmaz. Amasız, şartsız, fakatsız, muskasız “vatana sadakat namusumuzdur” diyecek ya da masalarda kons yapıp yeni müşterisinin kapısını gözleyecektir. Numan Kurtulmuş'un kurduğu HAS Parti Erbakancı olup Saadet'de kalamamış, Ak Parti'ye gidememiş önemli bir yapıyı koordine etti. Kurtulmuş'un Ak Parti'ye iltihakı ile bu kesim bürokrasi de görev almaya, siyasette yükselmeye başladı. FETÖ'cülerden boşaltılan yerlere bu isimler getirildi. Bunlardan biri Abdülhamit Gül'dür… MGV evlerinde kalmış, “hedefimiz Milli Görüş, liderimiz Erbakan” demiş genç jenerasyondan bir isim. Adalet Bakanlığı'na Erdoğan'ın tam desteğiyle geldi. Adalet reformu onun eseri. Elbette yaylım ateşine sokulması özellikle Pelikancıların boy hedefi olması Erdoğan'ın yanını boşaltmaya yönelik önemli bir hamle. Beklenen ve yakın gelecekte gerçekleşecek kabine revizyonunda Gül'ü göndermeye yönelik örgütlü ve sistemli bir operasyon var. Belki bu nedenle Gül denge sağlayabilmek amacıyla bir bakan yardımcısını terfi ettirerek yanından gönderdi. Bir de bürokrasi de Cihannüma örneği de var. Ciddi atamalarda, devlet operasyonlarında görev yaptılar. Milli Eğitim cephesini kaybetmeleri onların gücünü eksiltmedi ancak son zamanlarda bocalama, ve kendi içlerinden kavgalarına tanık oluyorum. Malum sözdür: Cinler çarpacak adam bulamayınca birbirlerini çarparmış ! HAKYOL'culara yönelik Adalet Bakanlığı'nda operasyonları biter bitmez sıra Cihannüma'ya gelecek gibi…' İçişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı'nda örgütleniyor' diyecekler.
KRİPTOLAR İŞ BAŞINDA Şimdi kripto FETÖ'cülerin gündeme getirdiği yeni bir süreç var. FETÖcülerin renklendirdiği, içine girerek o cemaatin rengini aldığını söyledikleri organizasyonlar var. Ters manyel yapıp, gizledikleri korudukları cemaatleri hedef tahtasından alıp yeni süreci başlatıyorlar. Bunlara “közcüler, sözcüler, aydınlıkçılar” deyin. Acak onlar vurdukça vuruyorlar. Görevden alınan her bürokrat olanlar için bir av…Ağızlarına av kanı deyince yeni avlara yelken açıyorlar.Peki HAKYOL'cular için kriptolar var mı ? 1944 yılından bu yana hangi sağ ve hangi sol örgütlenmenin içinde kripto olmadı ki? Bir gün Erbakan Hocam'a; ismi istihbaratçılığa çıkmış, delilleriyle bilinen isimleri neden yanı başında tuttuklarındaki hikmeti sordum. Merhum hocaları Mehmet Zahid Kotku ve Ramazanoğlu Mahmut Sami Efendiler'den hatıralarını anlatarak şunu söyledi: -Şimdi biz filancanın bu işini açığa çıkartıp, ilan edersek bizim tanımadığımız yeni bir adamı getirip koyarlar. Onun anlayana kadar yıllar geçer. Cihadımız aksar. HAK YOL ile rabıtasını gizlemeyen yüksek yargıda görev yapan bir hukukçunun bu iddiaları gündeme getiren yazara gönderdiği watsapp mesajında bu konuyla ilgili şunlar yazıyor: “HAKYOL'cularının içindeki FETÖ'cüden kasıt Birol Erdem ise bu konu farklı bir husustur bir FETÖ'cünün HAKYOL'cu görünümünden daha ziyade geçmişinde Hakyol Vakfı çevrelerinden olan Erdem in 1990'nın ortalarından itibaren Adalet Bakanlığı sürecindeki makamlarında FETÖ'leşmesidir. O süreçte bana göre 7 Şubat 2012 tarihine kadar onlarla birlikte olmuştur. Bundan sonrasına dair şahitliklerimi de ayrıca paylaşırım. HAKYOL'cular arasında Birol dışında başka FETÖ'cü olamaz mı elbette olur... HAKYOL'cu hakim ve savcılar kelimesini ortaya ilk atan kişi 17/25 Aralık'ta FETÖ karşısında sorumluluk üstlenen bazı hakim ve savcılar nedeniyle Ekrem Dumanlı oldu. Anadolu Adliyesindeki HAKYOL'cu Savcı diye yazılar yazdı. 15 Temmuz gecesinde Ankara ve Anadolu adliyelerinde saat 23.00'den önce bu arkadaşlar sağına ve soluna bakmadan darbe soruşturmasının yakalama ve gözaltı talimatlarını ilk veren kişilerden... Yine bu ekip FETÖ ile mücadele için yargıda birliğin ilk kurucu çekirdek ekibidir. O nedenle FETÖ'nün gri listelerinin bu isimleri telaffuz etmesi normal ama sizin gibi bu mücadeleyi Onur'u ve namusu ile yapan birinin söyledikleri kamuoyu açısından çok önemli... Lütfen söyleyeceğiniz isimler varsa isim isim üzerinden de karşılıklı fikir alış verisine her zaman hazırım... 2011 yılında maneviyat bahçesine dadanmış domuz sürüleri diye FETÖ'yü itham eden bir grubun FETÖ'leşmesi ya da FETÖ'cülerin kendi renklerine bürünmesi bana makul gelmiyor...Elbette yanılabilirim.” Bilindik değimle at izinin it izine karıştığı nokta burası. Sureti Hak'tan görünenler var. Ençok onlar bağırıyor, hedef gösteriyor, her yeni av yakaladıklarında “Oley” deyip nara atıyorlar. Elbette devlet bunları bulup çıkaracak. Bir bakın, birine FETÖcü , hele hele kripto FETÖcü diyenin son 15 yıllık serüvenine bakın. Bir o yana bir bu yana gidiyorsa, şaşkınlıkta, yapışkanlıkta, şımarıklıkta sınır tanımıyorsa çocukluğumda ülkücü ağabeylerimin söylediği bir marş onlara en iyi cevap olur. Ülkü yolu yokuştur Kafaları Tokuştur Bize Faşist diyenler Ya İb…dir, Ya Pu…tur.