Milletin başına damat kadar taş düştü!
CHP'li Öztrak: Bu ülkede dolar rekor üstüne rekor kırıyorsa, millet her gün biraz daha fakirleşiyorsa, son iki yılda yaklaşık 2 milyon yurttaşımız işinden olduysa, esnaf, çiftçi, KOBİ, ev gençleri, ev kadınları, emekliler artık ne yapacaklarını şaşırdıysa, bunun sorumlusu sizsiniz.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez'de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında yine ekonomik tabloya, hükümetin tartışmalı icraatlerine ve esnafın durumuna işaret etti.
Öztrak şunları söyledi:
Baharın müjdecisi Nevruz Bayramını dün kutladık. Nevruz, yenilenme demektir. Tabiatın dirilişi demektir. Sevgi ve umutların büyüyüp, yeşermesi demektir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, milletimizin Nevruz Bayramını bir kez daha kutluyor, güzelliklerin, iyiliğin, sevginin, hoşgörünün, bu toprakların dört bir yanını çiçek dalları gibi sarmasını, tüm milletimizi kucaklamasını diliyoruz.
ZULMÜ ARTANIN ZEVALİ YAKINDIR
Erdoğan Şahsım Hükümeti elinde, gün geçmiyor ki devlet krizi yeni bir zirve yapmasın. Ekonomideki yangına benzin dökülmesin. Yönetilemeyen salgın her gün daha da azmasın. Tüm bunlara bağlı olarak da, milletimiz, Erdoğan'ın şahsım hükümetinin elinde, görülmemiş bir buhranı yaşıyor. Dünya siyaset tarihinden öğrendiğimiz bir gerçek var. Bir yönetimin kibri artarsa, zulmü de artıyor. Anadolu irfanının buna bakış açısı son derece açık: “Zulmü artanın, zevali de yakındır” diyor. Kibrinin esiri olmuş Erdoğan Şahsım Hükümeti elinde Türkiye, yönetilmiyor, oradan oraya savruluyor.
ÜLKENİN ALTINI ÜSTÜNE GETİRDİLER
Bugün Türkiye Cumhuriyeti; ucube rejim elinde “Anayasal bir devlet” olmaktan çıktı. Kâğıt üstünde “Anayasası olan bir devlet” haline geldi. Keyfilik, kuralsızlık had safhada. Milletimiz Cuma geceleri, huzur içinde yastığa başını koyamıyor. Her Cumartesi sabahı yeni bir kargaşaya, yeni bir kaosa uyanılıyor. Geçtiğimiz hafta sonu da, sabah uyandık, Resmi Gazete'ye bir baktık. Bir el; ülkenin altını, üstüne getirmek için, elinden geleni ardına koymamış. Bir de hafta içinde yaşadıklarımız var. Erdoğan vesayeti altındaki Meclis Başkanını ve vesayeti altındaki yargıyı araç olarak kullanarak önce bir milletvekilinin vekilliğini düşürdü. Sonra da Anayasa Mahkemesi'ne bir parti için kapatma davası açtırdı. İttifakın küçük ortağının ağzına bir parmak bal çaldı. Sarayın sadık bekçisinin kongresinde elini güçlendirdi. Hafta sonunda da, kendi partisinin kongresine giderken, bir parmak balı da, Partisinin içindeki çeşitli kanatların ağzına çalmayı unutmadı.
FAİZ KENDİSİNDEN HABERSİZ ARTTIRILMIŞ GİBİ
10 yıl önce, kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek için hazırlanan, İstanbul Sözleşmesi'ni tek bir imzayla feshetti bir gecede. Yetmedi; “Faiz sebep, enflasyon sonuç” safsatasına ideolojik körlükle inanan kesimleri memnun etmek içinde, daha 4,5 ay önce atadığı Merkez Bankası Başkanı'nı gece yarısı kurban etti. Faizler sanki kendisinden habersiz artırılmış gibi, başkanı görevden aldı. Böyle bir keyfilik dünyanın neresinde var? Böyle bir yönetim anlayışı dünyaya pes dedirten bu tür ucubelikler ancak, Cumhur İttifakı'nın, adını dünyada hiç görülmemiş bir biçimde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi koyduğu, Ucube Tek Adam Vesayet Rejiminde var.
İYİ İŞLEYEN DEMOKRASİDE BUNLAR OLMAZ
İyi işleyen demokrasilerde tek bir kişinin imzasıyla, meclisin yetkileri, milli irade gasbedilmez. İyi işleyen demokrasilerde, milletin kahir ekseriyetiyle inatlaşılmaz. Sırf kendi ideolojik tabanını tatmin etmek için, tek adam iradesiyle, kadınlar, çocuklar, şiddet karşısında korumasız bırakılamaz. İyi işleyen demokrasilerde yöneticiler “emin” olur. Milletin istikbalini ve ikbalini parti kongrelerine meze yapmaz. Sürekli çark etmez. Ama ne yazık ki, kibir ittifakının kendi ikbali söz konusu olunca, milletin refah ve huzurunun hiçbir kıymeti harbiyesi de kalmıyor. Erdoğan'ın kendisinin ve ortağının parti kongrelerinde, ellerini rahatlatmak için yaptığı bu operasyonların bedeli çok ağır oluyor ve bu bedeli milletimiz ödüyor.
ŞAHSIM HÜKÜMETİ SEBEP, BUHRAN SONUÇTUR
Dün gece yarısından itibaren piyasalar, bir kez daha yangın yerine döndü. Dolar Asya piyasalarında 8 lira 40 kuruşa kadar çıktı. Kamu Bankalarının Hazine birimleri 4,5 ay aradan sonra, yeniden fazla mesai yapmaya başladılar. Piyasalara damat usulü arka kapıdan müdahale söylentileri, yeniden konuşulmaya başlandı. Faizi yüzde 17'den yüzde 19'a çektikten iki gün sonra, Türk Lirası'nın tek bir günde dolar karşısında yüzde 10'un üzerinde, değer yitirmesine sebep olmak. Yüksek faizle milleti ezerken, Türk parasını pul etmek, milleti pahalılığa ezdirmek, gerçekten görülmemiş bir beceriksizliktir. Bunun müellifi de, sorumlusu da, Erdoğan'ın Şahsım Hükümetidir. Şahsım Hükümeti sebep, buhran sonuçtur.
MERKEZ BANKASI BAŞKANI DAYANMIYOR
10 Temmuz 2018'de göreve başlayan Erdoğan Şahsım Hükümeti, bugün 987. gününü doldurdu. 987 günde Erdoğan'a, Merkez Bankası Başkanı dayandırmak mümkün olmadı. En son bu hafta sonu Erdoğan, dördüncü Merkez Bankası Başkanını da atadı. Yani her 246 günde bir, bu ülkede Merkez Bankası Başkanı değişti. Son başkan sadece 132 gün koltuğunda oturabildi.
ERDOĞAN'A MERKEZ BANKASI BAŞKANI OLASIN
Eskiler birilerine beddua etmek istediklerinde; “Padişaha vezir olasın” derlermiş. Bu beddua, bu ucube rejim sayesinde bugünden sonra, “Erdoğan'a Merkez Bankası Başkanı olasın”a döndü. Erdoğan; ilk başkanı faizi indirmediği için hal etti. İkinci başkanı faizi artırmadığı için bu sefer hal etti. Üçüncü başkanı faizi artırdığı için hal etti. Dördüncü başkanı da faizleri indirsin diye getirdi işbaşına.
MADEM ACİL DURUM VAR, FAİZ KARARINI GERİ ALIN
Ama bu başkanda ilk toplantısında, “Yakın zamanda faiz indirimi yok” mesajı verdi. Yetmedi, “Görevden alınan Naci Ağbal'ın, bıraktığı yerden işe devam edeceğini” söyledi. Şimdi madem bu işe önceki başkanın bıraktığı yerden devam edilecekti, o zaman bunun risklerini bile bile Başkanı neden görevden aldınız? Kimse milletin aklıyla alay etmesin. Bir insanın fikri neyse zikri de o olmalı. Madem faiz artıran Merkez Bankası Başkanını, bir gece yarısı kararıyla azledecek kadar acil bir durum vardı, o zaman bugün yapılacak iş bellidir. Hemen Para Politika Kurulunu olağanüstü toplantıya çağırmalıydınız ve faiz kararını geri almalıydınız. Ama sonra da bunun sonuçlarıyla yüzleşmeyi bilmeli, ardından sandığı milletin önüne getirmeliydiniz.
YAKILAN REZERVLERİN HESABINI SORACAĞIZ
Bu milletin çarçur edilecek, bir 128 milyar doları daha kalmadı. 12 Mart itibariyle, Merkez Bankasının döviz bilançosu, 43 milyar dolar açık veriyor. Sayelerinde Merkez Bankasının kasasında, kendine ait dövizi kalmadı. Hepsi emanet, yani başkasına ait. Bugün Dolar kurunu 7 lira 80 kuruşlarda tutabilmek için, birileri yoğun bir şekilde döviz satıyor. Ama Doların ateşi de bir türlü düşmüyor. Çok açık söyleyeyim. Eğer bugün kamu bankaları eliyle, arka kapı operasyonlarıyla, eldeki emanet rezervler de yakılıyorsa, bunu nasıl yaptığınızı kamuoyuna açıklamanız gerekiyor. Eğer açıklamazsanız bugün satılan dolarları da 128 milyar doların üzerine koyar, hesabını da sizden sorarız.
SERMAYE KONTROLÜ: ŞÜYUU VUKUUNDAN BETER
Ayrıca sabah bakanların açıklamalarına baktık döviz kasası açık verirken, çok ciddi sonuçları olabilecek “sermaye kontrolü” gibi şüyu vukuundan beter fikirleri öyle kamuoyunun önüne çıkıp rahat rahat telaffuz etmeyin.
MİLLETİN BAŞINA “DAMAT KADAR” TAŞ DÜŞTÜ
Bugün döviz piyasasındaki yangın, milletimizin cebini yakıp, kavuruyorsa, sebebi kayınpeder damat ikilisinin emsali olmayan beceriksizlikleridir. Biz buharlaşan 128 milyar doların hesabını sordukça, Erdoğan; “Başınıza damat kadar taş düşsün” diyerek, beddua etmişti. Ne yazık ki bedduası tuttu, milletin başına, damat kadar hatta damattan daha büyük taş düştü. Bunun sorumlusu da Erdoğan'ın kendisi. Artık Türkiye'de değiştirilmesi gereken, Merkez Bankası Başkanları veya Hazine ve Maliye Bakanları değildir. Değiştirilmesi gereken, milletin sesini değil, sadece yandaşının sesini dinleyen, metal yorgunu, beyin ölümü gerçekleşmiş, Erdoğan Şahsım Hükümetidir. Erdoğan Şahsım Hükümetinin, millete zarardan başka verecek hiçbir şeyi kalmamıştır. Sözü de, yolu da tükenmiştir.
İŞSİZLİKTE KÖTÜ REKORLAR
Daha bu sabah geçtiğimiz yılın tamamına ait işgücü ve istihdam verileri açıklandı. Bir ekonomi yönetimin başarısı, çalışmak isteyen yurttaşlarına ne kadar iş verebildiğiyle ölçülür. Bıraktık yeni iş vermeyi, Erdoğan'ın Şahsım Hükümeti son iki yılda, işi olan yurttaşlarımızın işlerini elinden almış. Böyle bir durumu hiçbir hükümet döneminde yaşamamıştık. 2020'de iş, güç sahibi olan, 650 bin erkek, 618 bin kadın, toplam 1 milyon 268 bin yurttaşımız işini kaybetmiş. Son iki yılda işini kaybeden yurttaşlarımızın sayısı ise, 1 milyon 926 bin kişiye ulaştı. 2020'de iş gücüne dâhil olmayan, yani iş gücü piyasasında olmayan, iş bulamayan ama iş bulursam çalışırım diyenlerin sayısı ilk kez, resmi işsiz sayısını geçti. Resmi işsiz sayısına, “İş bulsam çalışırım” diyenleri, eksik ve yetersiz çalışanlar ve mevsimlik çalışanları ilave ederek, gerçek işsiz sayısını buluyoruz. 2020'de bu sayı 2 milyon 312 bin kişi artmış, 10 milyon 287 bin kişiye ulaşmış. Bu tarihimizde görülmemiş kötü bir rekor! Gerçek işsizlik oranı da, 2020'de 6 puandan fazla artarak, yüzde 29,2'ye sıçramış. Bu da berbat bir rekor!
TCMB BAŞKANINI YİYEREK SORUMLULUKTAN KAÇAMAZSINIZ
Sayın Erdoğan eseriniz ortada. 24 Haziran seçimlerinden önce, “24'ünde siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle, şunla, bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz” dediniz. Millet verdi yetkiyi. Bugün faizin, doların nerelere geldiğini hep beraber görüyoruz. Türkiye dünya üzerinde, en yüksek faiz uygulayan 7. ekonomi. Türkiye'nin risk primi, yani CDS'leri, bir günde 158 puan birden sıçradı, 466'ya yükseldi. Bu kimin eseri? Bu ülkede hükümet yok mu? Bu sizin eseriniz Sayın Erdoğan. Meydanlarda; “Bu ekonominin sorumlusu benim, ben!” diye bağırdınız. Şimdi TCMB başkanlarını ve bakanlarınızı yiyerek, bu sorumluluktan kaçamazsınız. Bu ülkede dolar rekor üstüne rekor kırıyorsa, millet her gün biraz daha fakirleşiyorsa, son iki yılda yaklaşık 2 milyon yurttaşımız işinden olduysa, esnaf, çiftçi, KOBİ, ev gençleri, ev kadınları, emekliler artık ne yapacaklarını şaşırdıysa, bunun sorumlusu sizsiniz. Yapmanız gereken bellidir. Emaneti sahibine teslim edin. Sandık milletin önüne gelmelidir. Ama Erdoğan Şahsım Hükümeti bunu yapamaz, onun yerine sürekli çark.
TÜRKİYE'NİN DÖRT YANI KIRMIZI ALARM VERİYOR
Erdoğan Şahsım Rejiminin gerçekten iflas ettiği bir başka alan, Kovid-19 salgınıyla mücadeledir. Son dört gündür, günlük vaka sayıları, yeniden 20 binin üzerine yerleşti. 88 gün aranın ardından bu sayılarla ilk defa karşılaşıyoruz. Yine tam 41 gün sonra, günlük vefat sayıları da yeniden 100'ün üzerine çıktı. Haritaya baktığımızda Türkiye'nin dört bir yanı kırmızı alarm veriyor. Ama Sağlık Bakanı hala, “Yarın bugünden tedbirli olalım” diye tweet atıp, sorumluluğu millete yıkmaya çalışıyor. Yine aşılamada da ciddi sıkıntılar var. İlk doz aşısını yaptıranların sayısı günde 8 binli rakamlara düştü. Toplumsal bağışıklık için en az 55 milyon yurttaşımızı aşılamamız gerek. Ama şuanda iki doz aşıyı tamamlayan yurttaşlarımızın sayısı, 5 milyonu biraz geçiyor. Yani hedefin yüzde 10'unu bile daha yakalayamadık.
LOKANTADA 19.00'DAN SONRA BULAŞAN VİRÜS
Bu arada apartman görevlilerimiz, down sendromlu vatandaşlarımız ciddi risk gurubunda. Mutlaka bu iki gruba da aşılamada öncelik verilmesi gerekiyor. Ülke yangın yerine dönmüşken, lebalep kongreler devam ediyor. Belki de bu sessizlik, suskunluk Çarşamba günü yapılacak olan AK Parti Kongresine kadar sürecek. Türkiye'nin dört bir yanından taşınan AK partililer, kongre salonunda virüs değiş tokuşunda bulunacak. Ama diğer tarafta lokantacılar, restoranlar, kahveler akşam saat 7'de, dükkân kapatmaya devam edecek. Böyle bir farklı muamele, ne görüldü, ne duyuldu. AK Parti kongresine katılanlara virüs bulaşmıyor ama bir lokantada her türlü önlemini alarak, sosyal mesafeye uyarak yemek yiyen müşterilere saat 19.00'dan sonra virüs bulaşıyor.