Misak-ı Milli'yi Unutan CHP'yi Bir Kemal Kurdu, Bir Kemal Bitirecek!
Kime sorsan meraklı, kime baksan buruk ama inançlı. Suriye'de Baascı kuvvetlerin Mehmetçiğimize yönelik saldırısı yaşandı. Vatan evlatlarının bağrında sıra dağlar gibi yatan şehitlerimizin tabutları boynumuzu büktü. Şehit evleri, şehit anaları, babaları, eşleri, çocukları, kardeşleri, Anadolu diliyle horantasının acısını anlayabilmek, görebilmek gerekli. Elbette ocaklara ateş düşmüş ancak anne, baba, eş ve çocuk “Şehit anası, şehit babası, şehit eşi, şehit evladı” olma gururunu anlamak, idrak etmek için Mustafa Kemal'i anlamak lazım: “Ben batı milletlerini, bütün dünyanın milletlerini tanırım. Fransızları tanırım, Almanları, Rusları ve bütün dünyanın milletlerini şahsen tanırım ve bu tanışmam da savaş alanlarında olmuştur, ateş altında olmuştur, ölüm karşısında olmuştur. Yemin ederek size güven veririm ki, bizim milletimizin manevî kuvveti bütün milletlerin manevî kuvvetinin üstündedir.” Bugün “Suriye'de ne işimiz var” diyenlere en iyi cevap yine Mustafa Kemal'den geliyor. Mustafa Kemal Paşa'nın, 4 Nisan 1926 tarihli Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi'nde yer alan ve Falif Rıfkı'ya (Atay) verdiği bir mülakatta söylediği şu sözler, bu stratejiyi ortaya koyması bakımından son derece önemlidir: "Gerek Erzurum Kongresi'nde gerek Sivas Kongresi'nde Türkiye'nin milli sınırlarının tespiti için bir esasa dayanmak lazım geldiği vakit, ben Türk süngülerinin tespit ettiği bu hattı ileri sürdüm. Biliyorsunuz ki, Misak-ı Milli'yi en son Ankara'da karara bağlamıştık. Meselenin yabancısı olan bazı kimseler bunda etkili olmak istediler, milli sınır söz konusu olduğu zaman gerçekleri bilmedikleri için türlü tereddütlere kapıldılar. İtiraf ederim ki, ben de milli sınırları Wilson Prensipleri'nin insani amaçlarına göre belirlemeye çalıştım. O insani prensiplere dayanaraktır ki Türk süngülerinin tespit ettiği sınırları müdafaa etmişimdir. Zavallı Wilson, anlamadı ki, kuvvet ve şeref ve haysiyetin müdafaa edemediği hatlar başka hiçbir prensiple müdafaa edilemez.” Dr. Ali Güler'in tespitlerine göre Misakı Milli idari taksimata göre Türkiye'nin sınırları Halep'in Güney'inden Rakka ve Deyr-i Zor'u içine alacak şekilde Doğu'ya doğru uzanmakta ve Deyr-i Zor'un Doğusu'ndan Güney'e kıvrılarak Kerkük ve Musul'u içine alarak Türk-İran sınırında herhangi bir değişikliğe uğramadan ve Batum'u içine alacak şekilde Karadeniz'e ulaşmaktadır. Zaten bütün bu bölgeler idari taksimat içinde gösterilmiştir. Yalnız haritada Rakka ve Deyr-i Zor sınırın dışında bırakılmış iken, idari taksimatta Rakka, Urfa'ya bağlı olarak gösterilmiş ve Deyr-i Zor da müstakil vilayet olarak taksimde yer almıştır. Dikkat edilirse, sınır Halep'in Güneyinden geçmekte ve Halep, Rakka, Deyr-i Zor, Musul, Kerkük ve Süleymaniye'ye ile bağlı kazaları sınırlarımızın içindedir. Tarihçi yazar Enes Demir tarafından kaleme alınan "Yeni Belgeler Işığında Vazgeçilmeyen Topraklar Misak-ı Milli" adlı kitapta yer alan bilgiye göre Misakı Milli'nin özünü oluşturan Mustafa Kemal Paşa'nın 3 Kasım 1918 tarihli emrinde, "Suriye Vilayeti'nin kuzey hududu, Lazikiye'nin kuzeyinden ve Han Şeyhun'un güneyinden geçerek doğuya doğru (Deyrizor'un güneyine) uzayıp gitmektedir." Çalışmada 1920'de Ankara'da Meclisin açılmasıyla Halep'in de içinde bulunduğu Kuzey Suriye bölgesinin Türkiye sınırına dahil olduğuyla alakalı görüşler öne sürülürken, Mustafa Kemal Paşa ilk olarak bölgedeki vilayet sınırlarını esas aldı. Çalışmada “ O dönemde Lazkiye'nin kuzeyinde Türkmen Bayırbucak bölgesi, Halep-İdlib hattı ve Çobanbey-Afrin hattının da yoğun Türk nüfusuna sahip olduğu ifade edilen kitapta, burada Kürt ve Arapların da yaşadığı, Fırat'ın doğusunda ise Ayn-el Arap, Telebyad ve Rakka'nın Şanlıurfa sancağının parçaları, Deyrizor'un ise bağımsız bir sancak olduğu kaydedildi.”
Hani Şehitler Ölmez, Vatan Bölünmezdi Kılıçdaroğlu ? CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,"Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şehitler tepesi ifadelerine de atıfta bulunarak, "Şehitler tepesi boş kalmayacak diyor. Ben buradan bütün milletime söz veriyorum. Millet ittifakının iktidarında şehitler tepesi boş kalacak. Hiçbir askerimizin tırnağına zarar gelmeyecek. Yazık günah değil mi askerimize?" açıklama yapması bizi , Türk Milletini son olaylar kadar üzdü. Çünkü yukarı anlattığım Suriye'de uzanan Misak-i Milli hattını Mustafa Kemal Atatürk “ Türk süngüsünün ulaştığı hat olarak” olarak belirlemişti. Hal böyle iken Kemal Kılıçdaroğlu'nun Atatürk'ün kurduğu CHP, eski ülkücülerin kurduğu Millet Partisi, Necmettin Erbakan'ın emaneti Saadet Partisi, Menderes'in mirası Demokrat Parti'nin oluşturduğu “Millet İttifakı” adına şu açıklamayı yapıyor: “Millet ittifakının iktidarında şehitler tepesi boş kalacak. Hiçbir askerimizin tırnağına zarar gelmeyecek.” Şehitler Tepesi demek bir milletin bağımsızlığını kaybetmesi değil midir? Bir nevi manda himayeyi kabul eden milletlerin Şehitler Tepesi var mıdır? Bunu söyleyen CHP'nin “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” sözlerine dayandığını görürseniz Merhum Necmettin Erbakan'ın Ecevit'in başkanlığındaki CHP ile kurduğu hükümetin Kıbrıs'ta ne iyi vardı. Kıbrıs'ı yurt sayacaksak (Sayıyoruz. Vatan toprağıdır. Vatandır” Suriye'de Kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri'nin var olması bir vatan savunmasıdır. Hatırlarsınız; CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun Çubuk'ta meydana gelen menfur saldırı sonrası partisin önüne kurulan otobüste partililere, Türk Milletine seslenmişti: “-Şehitler ölmez, vatan bölünmez bu bizim şiarımızdır. -Benim için darağacını kurdular, size ve 82 milyon vatandaşımıza söz veriyorum. Bir canım var. Bu ülkenin bekası, huzuru, kalkınması, bütün çocukların mutlu olması için bir can gerekiyorsa o canı vermeye hazırım. -Saldıranlara söylemek isterim, ben bir Mehmetçik babasıyım aynı zamanda. Onlar gibi değilim. -Bana yapılan saldırı, Türkiye'nin birliğine ve bütünlüğüne yapılmış saldırıdır. -Ayrıca hiç kimse unutmasın, hiç kimse... Ben kuruluşun, kurtuluşun partisi olan, CHP'nin Genel Başkanıyım. Hiç kimse unutmasın; Kuvayı Milliyeciler'in partisi, CHP'nin Genel Başkanıyım. Hiç kimse unutmasın; 82 milyonu kucaklayan bir partinin genel başkanıyım. Şavşat'tan Ardanuç'a giderken PKK terör örgütünün saldırısına uğramıştım. Aynı saldırının benzerini bugün yaşadım. Onlar sanıyorlar ki CHP'nin Genel Başkanı biz saldırınca geri adım atacak. Bir milim geri adım atmayacağım, bir milim. Bu ülkenin dirliğini ve bütünlüğünü savunuyoruz. Bu ülkenin çakıl taşını bir kişiye feda etmem, vermem. Eğer bu ülke için canını feda edecek birisi varsa onun adı Kemal Kılıçdaroğlu'dur. Şehitler bizim şehitlerimiz, bizim onurumuzdur." -Şehitliğin yüce bir mertebe olduğunu hepimiz çok iyi biliriz ama benim şehit cenazesine gitmemi istemiyorlar. Ne için istemiyorlar? 'Baskı kuracağız, tehdit edeceğiz, saldıracağız Kemal Kılıçdaroğlu şehit cenazelerine katılmasın.' Katılacağım, sonuna kadar katılacağım. O şehitler 82 milyonun şehididir." Kemal Kılıçdaroğlu bu açıklamalarını ne çabuk unuttu? “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” diyeceksiniz sonrası “Şehitler Tepesi boş kalacak” vaadinde bulunacaksınız. ! Nezaketiyle bilinen MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin elini paltosunda bırakan, el bile uzatmamasının nedeni bu değil midir? Vatan ve şehit dışında hangi olay Bahçeli'ye bunu yaptırabilir. Bunda 17 yıllık Ak Parti iktidarında özellikle 15 Temmuz sonrası şehitlik, ve gazilik konusunda siyasilerin ve kalemlerin sulandırma girişimi elbette sebeplerden biridir. Ancak Anadolu insanının şehitlik ve gazilik mertebesine yüklediği anlam siyasetin üstündedir. Gövenç nedenidir. Bu imandan, tarihsel dirilikten ve ruh köküne sadakatten ileri gelir. Kemal Kılıçdaroğlu bunu bilmiyorsa partisindeki ülkücü kökenli milletvekillerine, belediye başkanlarına, parti tabanına, diri Kuvayı Milliyeciler'e sorsun.
CHP'li Bir Kemal Kurdu, Bir Kemal Bitirecek! Allah var, yıllarca CHP ile mücadele eden ülkücü, Kemalizmin hesaplaşan İslami kesimin önde gelen yazarlar, RP'li ANAP'lı akademisyen ve aydınlar ile birlikte menfur saldırı sonrası Kemal Kılıçdaroğlu'na geçmiş olsun ziyaretinde bulunacak, CHP binası önündeki konuşmasından dolayı tebrik edecek, arzu ederse Çubuk'taki şehit ailesiyle bir araya getirip, sürecin Ramazan ayı hürmetine mahkemeye gelmeden sulh edilmesini talep edecektik. Sanki bu açıklamanın geleceğini tahmin ediyor gibi heyetteki üyelerin tedirginlikleri belirdi. Bir hafta geçmeden CHP lideri duruşunu değiştirdi. Gördük aradan geçen bir yılda yönüne de değiştirdi. CHP'ye Atatürk'ü anlatmak ne kadar zordur, takdir edersiniz. 2002 seçimlerine girmeden muhterem Deniz Baykal'ın “Edebali açılımı”nı çok önemsemiş, hatta bu açılımın İslami ve sağ kesimdeki yankılanmasını “CHP ve Anadolu Solu” ismindeki kitaplaştırmıştım. Kitap Deniz Baykal'ın 2002 sonrası Ak Parti ile olan ilişkilerinde de başörtüsü olayının çözümünde de CHP'ye yol haritası sundu. Bundan istifade ettik. Türkiye kazandı. Milletimiz kazandı. Şimdi bakıyorum da manda ve himayecilere karşı Anadolu ihtilali yaparak Cumhuriyet'i kuran CHP kuran Kemal (Mustafa Kemal Atatürk) gerçekliği varken, bugün giderek Anadolu'dan, insanından uzaklaşan Kemal (Kemal Kılıçdaroğlu) CHP'yi bitiriyor. RP'li İbrahim Halil Çelik'in Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanı olduğunda onu tebrik ederken gülerek söylediği bu söz “CHP'yi bir Kemal kurdu, bir Kemal bitirecek” gerçek oluyor gibi… Mesele helvayı yemek değil bir anlasalar…Yazık be babam ! Yazık…