TBMM'nin Başkanı Şentop'tan Namık Kemal Müdafaası:'Samimi Osmanlı Müslümanı'
Eğer dünyanın başına bela olan Coronavirüs Covid19 salgını bütün dünya gibi Türkiye'yi esir almasaydı bugün Büyük Türk Milleti'nin Milli Mücadele destanını, dünyaya örnek olan mücadelenin başkomutanı, hilafeti manevi şahsiyetinde barındıran Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşunun 100'inci yılını coşkuyla kutlayacaktık. Ama hiçbir olay Türkün dünya tarihine vurduğu bu mührü gizleyemez, perdeleyemez, gözden ırak edemez.
Muassır medeniyet seviyesine yolculuğun birinci en somut adımı Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşudur. Bunu Cumhuriyet'in ilanı onu da demokrasiyle taçlandıran çok partili siyasi hayata geçişi sağlayan 1950 seçimleridir. Anadolu ihtilali diyorlar ya bu aslında TBMM'nin ilanıdır. Anadolu coğrafyasının bütün renkleri bu ihtilalde vardır. Onların her birini manevi şahıslarında yüreklerinden öpüyorum.
Burada mihenk taşı İstiklal Marşı'dır. Bir büyüğümüzün 'Türk Tefekkürü'nden yazdığı gibi İstiklal Marşı yalnızca kutladığımız 100'üncü yılın değil Yüzyılların manifestosu, özeti, yol haritasıdır:
'Türkün bayrağı tevhittir. Ay bütün bir İslam Alemini, önündeki yıldız da yol gösteren yol açan Türkü remz eder. Aynı Hilal' in Yüce Allah' ı, Yıldız' ın da O' nun kutlu Nebisini temsil ettiği gibi. Türkün İstiklal Marşı da aynen İslam Alemini kıyama davet eder kıyama kaldırır. Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal. Bu Türkün şaşmaz anayasasıdır. Füze rampasıdır. İşte türkün çaşıtları İslamın aduvleri bu füze rampasını almak istemişlerdir elimizden hep.
…/…
İstiklal Marşımız da bütün dizeleriyle TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ' NİN MÜSLÜMANLIĞININ BİR BİDAYETİ, HİDAYETİ, MÜHRÜ, İLAMI, İLANI, TESPİTİ ve TESCİLİDİR.
' La tahzen – korkma' diye başlar istiklal marşı. Kutlu Rasulün hicret yolunda sadık arkadaşına dediği gibi. Evet müslüman Türkün hürriyete ve izzete olan hicreti istiklal marşıyla başlamıştır. Ve şu gizli manayı fısıldamıştır: ' Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak/ Müslüman türk bir gün ayağa kalkacak' Şimdi anlaşılıyor mu istiklal marşına düşmanlık neden yapılıyor?.
Tarihte Çin' de, Hint' te, İran' da İspanya' da birçok Türk devleti kurulmuştur. Osmanlı' dan uzun yaşayan kuvvetli kudretli Türk devletleri yaşamıştır. Fakat bir çelik çekirdek olduğunu yeni yeni göstermeye başlayan Türkiye Cumhuriyeti, esas anayasası olan İstiklal Marşı ile Müslümanlığını daha başından taspit tescil ve ilan etmiştir ve fakat çaşıtların gözleri görmemiş, kulakları duymamıştır. Ne yazık ki Müslümanlar da bunu anlayamamışlardır.'
Bugün güncel siyaset yerine TBMM'nin 100. Yılı münasebetiyle farklı bir yazı yazalım dedik. Bir gazetecinin sığınağı olan arşivimizde dergilerden bir tanesine uzandık. Derginin adı Teklif dergisi… Şimdilerde Türkiye'nin adalet sistemine yön veren bir çok kişinin yazı kurulunda olduğu, makale yazdığı hukuk ve aktüalite dergisi…Dergi içinde dikkatimizi çeken yazı ise Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop, aylık hukuk ve aktüalite dergisi Teklif'in 15 Aralık 1988 yılında yayınlanan 9'uncu sayısında 'Namık Kemal Acaba Nedir?' başlıklı bir yazısı… Kimi zamanda adı İslamcı'ya çıkarılmış, kimi zaman ne şiirinden bir dize okunmasına bile tenezzül edilmemiş bir şair, bir o kadar münevver Hürriyet şairi Namık Kemal'e ilişkin yazı dikkatimi çekti. Yazı Namık Kemal'in Hürriyet Kasidesi'ndeki dizeleriyle başlıyor:
'Ne mümkün zulm ile, bîdd ile imh-yı hürriyet?
Çalış, idrki kaldır, muktedirsen demiyetten!'
Zulümle, adaletsizlikle hürriyeti yok etmek ne mümkün
Çalış, anlama yeteneğini kaldır gücün yetiyorsa insanlıktan.
Yazının başındaki bu dizeleri okurken aklıma Said Nursi'nin Lemalar'daki yorumu geldi.
Şöyle diyordu Said Nursi:
'Şu hürriyet perdesi altında müthiş bir istibdadı taşıyan şu asrın gaddar yüzüne çarpılmaya lyık iken ve halbuki o tokada müstehak olmayan gayet mühim bir ztın yanlış olarak yüzüne savrulan kmilne şu sözün,
Ne mümkün zulm ile, bîdd ile imh-yı hürriyet?
Çalış, idrki kaldır, muktedirsen demiyetten!
sözünün yerine, bu asrın yüzüne çarpmak için ben de derim:
Ne mümkün zulm ile, bîdd ile imh-yı hakikat?
Çalış, kalbi kaldır, muktedirsen demiyetten!
Veyahut,
Ne mümkün zulm ile, bîdd ile imh-yı fazilet?
Çalış, vicdanı kaldır, muktedirsen demiyetten!
Evet, imanlı fazilet, medar-ı tahakküm olmadığı gibi, sebeb-i istibdat da olamaz. Tahakküm ve tagallüb etmek faziletsizliktir. Ve bilhassa ehl-i faziletin en mühim meşrebi, acz ve fakr ve tevazu ile hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye karışmak tarzındadır. Lillhilhamd, bu meşrep üstünde hayatımız gitmiş ve gidiyor.' (Lem'alar, 2005, s. 409-411)'
Neyse biz yazıya dönelim. Okuyalım hep beraber TBMM Başkanı Mustafa Şentop'un Namık Kemal yazısını:
- 'Ne mümkün zulm ile, bîdd ile imh-yı hürriyet? / Çalış, idrki kaldır, muktedirsen demiyetten!' beyti lisenin ilk yıllarından beri dilimde dolaşır durur.O zamanlar belki tam anlamıyor olsam da bir şeylerin varlığını Sezerdim bu beyitte. Daha sonraları tanımaya başladık Namık Kemal'i… Şimdi ne diyor onlar bilmiyorum ama bize tanıtırken Hürriyet şairi olarak takdim ediyorlardı Abdülhamid'in istiptadçı rejimine karşı hürriyeti savunan bir şair…
Gösteri'nin (Gösteri, Aralık 1988) Namık Kemal'e dair ekinde yine benzer fakat çağdaş ifadelerle anlatılıyor: Öncü bir Aydın: Namık Kemal…Şairliği, gazeteciliği, tiyatro, yazı romancılığı ile bu ilkeleri (Osmanlı'ya karşı Türkçe'nin varlığını ortaya koymak basında, okulda, tiyatroda, edebiyatta bilim ve us gücünün üstünü kullanmak ülkeleri) yaşama geçirme savaşının içinde yer alan öncü 'Osmanlı Münevverleri'nden biriydi kuşkusuz… Kendinden sonra gelen kuşaklara imansal güçlerine inanmayı öğretti.( Gösteri, Aralık 1988) Kısacası uzun zamandır anlatılan Namık Kemal tamamen batıcı görüşlere sahip özellikle Abdülhamit düşmanı bir insan olarak bu böyle değil mi?
Yine uzun zaman önce 'Tanzimat ve Meşrutiyetler'le ilgili bir araştırma yaparken farklı bilgilere, hiç olmazsa o zaman kadar anlatılmayan ifadelere rastladım Namık Kemal hakkında…Rönan Müdafaası ilgimi çekmişti. Fransız düşünür E.Rönan'ın İslam ve Efendimiz (AS) hakkındaki iftira yüklü ve yakışıksız ifadelerine sert bir cevap veriyor bu kitapta. Daha sonra Fransız ceza kanunu tercüme ve kabulü tartışmaları sırasında şeriat hükümlerini savunan ve noktadan hareketle tercüme kanuna karşı biri olarak gördüm onu… Bu bir süre sonra Nokta Dergisi (6 Mart 1988) onunla ilgili bir tartışma açıyor (Enes Batur) işbirlikçi olarak değerlendiriyor Namık Kemal'i…Abdülhamit'in işbirlikçisi…
Yine Gösteri'de farklı yönleri ile Namık Kemal'i ele alan Hüseyin Hatemi, 1876 Anayasası üzerindeki görüşleri dahil olmak üzere anlatıyor 'Sergüzeşt-i Namık Kemal'i' (Gösteri 1988) Ancak sonra yazı hakkında görüştüğümüz Sayın Hatem-i gönderdiği metinde aynen bulunan, fakat yayınlanırken makaslanan bölümler olduğunu ifade etti. Bunlardan birisi oldukça ilginçti.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun gençlik hatıralarına ilişkin eserlerindeki olay enteresandır. Zamanın batıcılarından Şahabettin Süleyman ile birlikte İkinci Meşrutiyet'in ilk günlerinde Süleyman Nazif i ziyarete giderler. Süleyman Nazif kendisini ziyarete gelen gençlerin 'Namık Kemal olsaydı da bugünleri görseydi' tarzındaki sözlerine şu cevabı verir: İyi ki bu günlere kadar yaşamadı. Çünkü Abdülmecid'e yazdığı arizalar ortaya çıksaydı, çok müşkül duruma düşerdi. Ayrıca Namık Kemal sizin bildiğiniz gibi pek öyle meşrutiyetçi değildir. Mithat Paşa'ya bir mektubunda şöyle der: 'Sizin Meşrutiyet dediğiniz şey zerre kadar miktarı şeriata muhalif ise ben bunu kabul edemem'
Sözün bu şekilde aktarılması insanı tereddüte düşürüyor. Namık Kemal'in 'sizin meşrutiyet dediğiniz şey' sözünü ancak 'sizin meşrutiyetten anladığınız şey' anlamında kullanmış olabilir. Yoksa meşrutiyeti elbette bilmiyor değildir. Fakat sözün kapsamı ilgi çekicidir asıl… Namık Kemal'in diğer yazı ve şiirleri ile birleştirilirse bunları tutarlı bir anlamı vardır. Namık Kemal insan hakları ve hürriyet kavramlarının İslami temellere dayandığı kanaatindedir. Ve bu kanaatinde samimidir. Ne var ki İkinci Meşrutiyet nesli çoğunlukla Namık Kemal'den çok uzaklaşmış olduğundan Süleyman Nazif'in bu sözü karşısında adeta şok geçirmişlerdir. Namık Kemal gözlerinden düşmüştür.
Bütün bunlarla Namık Kemal'in bir İslamcı olduğunu söylemiyoruz kesinlikle… Ama en azından dünya görüşü açısından 'Samimi bir Osmanlı Müslümanıdır' Şunu söylemek gerekir ki bir konuma kesinlikle oturtamayacağımız, hakkında kati hüküm veremeyeceğimiz, bir ele avuca sığmaz adamdır. Günümüz ne olduğuna tam karar veremeyen, kararsızlık içinde bocalayan çoğu zaman çelişkilere düşmekten kurtulamayan aydınların belki de önemli örneklerinden. Ama daha Müslümanı.'
Geldiğimiz noktada Namık Kemal üzerinde yapılan bu yorum Corona sonrası yeniden şekilleneceğini belirttiğimiz 'Projesini Projelendirdiğimin Projesi' olarak markalaştırdığım yeni düzenin siyasi ipuçlarını da veriyor. İslamcılık yerine Müslümanlık tanımının kuşatıcılığı üzerine bina edilmiş yeni dönemin; geçmişten ders çıkaran, manda ve himayeye zerre kadar boyun eğmeyen vicdanı ve fikri hür neslin yetişmesine katkısı olması.
Bu süreçte elbette Mustafa Şentop gibi isimlere sorumluluk düşecektir. Bigane kalan, tarafsız duranın heba olacağı yeni dönemde gelecek nesillerin analarının ak sütü gibi helal emaneti olan Milli İradeyi taşımak yüceltmek idrak işidir.
İdrak irade, irade de idaredir. Vesselam !