Virüslü Dünya-1: Safları Sık Tutun Cemaat Gelemeyecek !
Henüz aşısı bulunamamış ve bütün dünyayı karantina altına almamızı sağlamış bir virüsle mücadele ediyoruz. Bundan birkaç ay önce kimsenin aklının ucundan bile geçirmeyeceği bir yaşam tarzına alışmaya alıştık. Bu yaşam tarzımızın da uzun bir süre daha hayatımızın gerçeği olacağı kuşku götürmez bir gerçek.
Artık, daha birkaç ay öce yaptığımız birçok şeyi yapmaktan imtina edeceğiz. Sevdiklerimizi kucaklayıp, bağrımıza basıp, sımsıkı sarılıp öpemeyeceğiz. Büyüklerimizden uzak duracağız. Stadyumlara veya spor salonlarına doluşup, hep bir ağızdan, tuttuğumuz takım lehine tezahürat yapamayacağız. Kapalı salon toplantılarında, birbirimizi ezerek en öne geçmeye çalışmayacak, hangi platformda olursa olsun, liderimizi ya da adayımızı ayakta dinleyip, alkışlamaya kalkışmayacağız. Sadece alış veriş yapmaktan öteye, günlük hayatımızın uğrak yeri haline gelen, randevularımızı verdiğimiz ve buluşma ve sosyalleşme mekanlarımız olan AVM'lerden uzak duracağız. Maske mi? Muhtemelen daha uzun süre hayatımızda olacak gibi.
Belki eğitim modelimiz bile değişecek. Kalabalık sınıflar yerine, uzaktan eğitim sistemine geçiş yapacağız. Düğün, cenaze, bayram ve kutlama alışkanlıklarımız değişecek. Belki de, sanal aleme taşıyacağız bu alışkanlıklarımızı. Sivil toplum örgütlenme ve çalışma esaslarımız da etkilenecek bu değişimden. Yüzlerce kişinin doluştuğu kapalı salon toplantılarından uzak duracak ve yeni bir kongre ve genel kurul metodu bulacağız belki de. Hiç kuşkusuz, apartman yönetim toplantılarımız da nasibini alacak bu gelişmelerden.
Hiç düşündünüz mü, Müslümanlar için önemli vakitler, günler ve geceler var. Bayram namazı, Cuma namazı, cenaze namazı, bütün camilerin hınca hınç dolduğu Kadir Gecesi ve Berat Kandili gibi geceler. Bunların kimisi vacip, kimisi farz, kimisi de bidadı hasene yani olmasında sakınca yok, hatta güzel bir iş yapılmış olur hükmündedir. Mübarek gecelerde, ağzına kadar içi dışı dolu camilerde saatlerce Mevlüt dinleyip nafile ibadet etmeyebiliriz. Cenaze namazı gibi keyfiyeti bir kısmımızın yerine getirmesiyle bizim üzerimizdeki yükün de alındığı namazlar da daha az bir kalabalıkla eda edilebilir. Bayram namazları vacip olduğu ve belli bir vakte sıkıştırılmış olduğu için, zaten yetişen kılabilmekte, yetişemeyen ise o vacip ibadeti yapamamış olarak bayramına devam etmektedir. Ancak bunlar arasında öyle bir ibadet var ki; vakti sınırlı olup edası da farz hükmündedir. Buna karşılık yetişemeyen ya da mazereti olan için Cuma vakti çıkmış olduğu için, o kişi sadece öğlen namazını kılmakla mükellef haline gelmektedir. Bu durumda ne olacaktır?
Sosyal medyada ve televizyonlarda, Fıkıh bilgisi olmayan bir çok kişinin çeşitli önerileri yer almaktadır. E-devlet üzerinden müracaat edilsin. Kendisine bir kod tahsis edilen, hangi camiye gideceği belirtilmiş ise o camiye gitsin. Girişte şahsın ateşi ölçülsün. 20-30 kişilik gruplar halinde kısa sürecek bir Cuma namazı kılınsın. Sonra bu seanslar ikindiye kadar devam etsin. Bunu önerenlerin cumanın vakti, farzları ve edasının şartları konusunda bilgisi olup olmadığı da şüpheli! Kısacası ibadet hayatımızda oldukça değişecek gibi. Artık 'safları sık tutun' diye bizleri uyaran kimse de olmayacak. İbadet tamamen bireysel hale gelecek.