Koronavirüs düşmanı Eyüp Sabri
Türk halkının geleneklerinde önemli bir yeri olan ancak pandemi dönemine kadar popülerliğini yitirmeye yüz tutan kolonya, COVID-19'un düşmanı, pandeminin de yıldızı olan Eyüp Sabri Tuncer'in 100 yıllık hikayesi
Ankara Anafartalar Caddesi’nde “bonmarşe” olarak tanımlanan perakende satış mağazasını açarak, kolonyanın da aralarında olduğu tuhafiye ağırlıklı birçok ürün grubunu satmaya başlayan Eyüp Sabri Tuncer’in hikayesi, Cumhuriyet ile yaşıt bir başarı öyküsü. O günün pazar fırsatlarını iyi okuyarak ticarete atılan ve yıllar itibarıyla sadece kolonya satışına odaklanan Eyüp Sabri Tuncer’in bayrağını, bugün 3. kuşak torunu Engin Tuncer taşıyor.
Türk halkının geleneklerinde önemli bir yeri olan ancak pandemi dönemine kadar popülerliğini yitirmeye yüz tutan kolonya, COVID-19’un düşmanı, pandeminin de yıldızı oldu. Bu süreçte kolonyaya zam yapmayan, üretimi artırarak rafları boş bırakmayan Eyüp Sabri Tuncer’in patronu Engin Tuncer, “100 yıllık bir şirket olmamıza 3 yıl kaldı. Bunca yıl ayakta kalmak kolay olmuyor. Şirketimizin bir yönetim kültürü var. İşte böyle olduğu için pandemide bu kararları alabiliyorsunuz. Pandeminin başında kolonyayı 27.5 liraya satıyordum. 50 lira desek bile havada kapılırdı. Ama süreç ticaret dönemi değildi. Kolonya stratejik bir ürün haline geldi. Dolayısıyla biz bunun üzerinden ticareti değil, bunu insanlara daha çabuk nasıl ulaştırırız, onun derdine düştük” diyor. Şirket kültürünün çalıştığı tüm iş arkadaşlarında olduğunu belirten Tuncer, “Çekirdek ekibim dahil olmak üzere şirketimdeki bütün çalışma arkadaşlarımın 100 yıllık bir şirket kültürüne ayak uydurması gerekiyor. Aksi halde uyumlu bir ekip olamayız” diyor. Engin Tuncer’le işlerini ve ekibini Dünya Gazetesi'inden ÖzgeYavuz konuştu. İşte o röpörtajın detayları:
SARAYBOSNA'DAN ANKARA'YA
● Engin Bey, Eyüp Sabri Tuncer 3 yıl sonra 100 yıllık bir marka olacak. Bize kuruluş hikayenizi anlatır mısınız?
Dedem Eyüp Sabri Tuncer, Saraybosnalı’ydı. Ailesiyle birlikte önce Bursa’ya oradan da İnegöl’e geliyor. Babası Süleyman Ağa vefat edince ailenin sorumluluğu dedeme kalıyor. O da ticarete atılmak istiyor. İnegöl’ün inşaat malzemesi satan bir mağazasında işe başlıyor. Orada kayıt düzenini, muhasebeyi, satışı öğreniyor. Askerlikten sonra da kendine bir tuhafiye dükkanı açıyor. İşler istediği gibi gitmiyor, arkadaşlarıyla birlikte dükkanda elde kalan malları pazarlarda satmaya başlıyorlar. Bozüyük, Bilecik, Eskişehir derken Ankara’ya gelme kararı alıyorlar. Arkadaşları Ankara’ya gelmek istemiyor ama dedem devam ediyor. Ankara, dedemin hoşuna gidiyor. Cumhuriyet ilan edilmiş, memurlar para harcamak durumunda... Onların ihtiyacına yönelik gömlekten kravata, çoraptan şapkaya birçok ürünü Samanpazarı’nda açtığı küçük bir dükkanda satmaya başlıyor. İşi büyütüyor, sonra Anafartalar’daki bugünkü dükkanımızın bulunduğu yere geçiyor. Ankara’nın en modern mağazasını açıyor. Ürün yelpazesini de genişletiyor. Artık ısmarlama gömlek siparişi alıyor. Losyon, krem derken kolonya da satmaya başlıyor.
ÜRETİME GİRİYORLAR
● Kolonya işi nasıl büyüyor?
Kolonya, 1930’ların başında devreye giriyor. Dedem İstanbul’dan ürün almaya gelirken esans, alkol ve su karışımı olan hazır formül kolonya da alıyor. 1960’lara kadar bu hazır formülü satıyor. Fakat kolonya işi artmaya başlıyor. Ticaret lisesi mezunu babam Sabahattin Tuncer’in 1960’larda işin içine girmesiyle artık kolonyayı kendileri yapmaya başlıyorlar. Üretime başlamalarıyla birlikte formülün fiyatını ucuz hale getirip, uygun fiyatlı ürün satarak sürümden kazanıyorlar.
● Siz 3. kuşak olarak, işe nasıl dahil oldunuz?
Ben 1964’lüyüm. 8-10 yaşından itibaren şirketin içindeydim. 1994’te de işi, imza yetkilisi olarak ben devraldım. İşe, yerleri paspaslamak, camları silmek, arabalara mal yüklemek ve satışla başladım. Askerden geldikten sonra ise üretime odaklandım.
2007'DE DÖNÜŞÜM BAŞLADI
● Markanız hangi dönemde popüler hale geldi? Biz 1980’lerde yaygın çalışıyorduk zaten. Ama kolonya üreticileri bölgeseldir. İstanbul’un, Ankara’nın, Van’ın bile kolonyacıları vardır. Biz de Ankara ağırlıklıydık. 1989’a kadar hiç vadeli mal satmadık. Peşin ama hesaplı sattık. Onun için bizim, piyasaya yayılma şansımız olmadı. Ankara ve çevresi, Doğu, Güneydoğu ve Karadeniz iyi mal çekerdi. 1994’te Ankara Lalahan’da fabrika kurduk. Kapasiteyi 10 misli artırıp tamamen makineli üretime geçtik. 2005’te ise şirket merkezini Ankara’dan İstanbul’a taşıdık. Ondan sonra olaylara bakış açımız değişti. Farklı ürün gruplarına girmeye başladık. 2007’de ilk defa oda spreyi yaptık. 2014’te sıvı sabun işine girdik. Hemen sonra el ve vücut losyonu ürettik. Ardından şampuan derken ürün yelpazesini 650’ye çıkardık. Türkiye genelinde çok daha kuvvetli bir distribütör ağı oluşturduk. Zincir mağazalara girdik. Satışa ağırlık vermeye başladık. Pandemi öncesinde kolonyanın cirosu toplam satışlarımız içerisinde yüzde 30'a kadar inmişti. Sıvı sabun, şampuan ve losyonlarımız piyasada çok hızlı bir şekilde kabul gördü. Pandemi sonrasında kolonya ciroda yeniden liderliği yakaladı.
Satış 5 kat arttı, 10 milyon litre oldu
● Gelelim pandemi sürecine… Kolonya pandeminin yıldızı oldu. Bu dönemi nasıl geçiriyorsunuz?
Pandemide kolonya bir anda 5 misli büyüdü. Pandemi öncesinde yıllık satışımız 2 milyon litre civarındaydı. 10 milyon litrenin üzerine çıktık şu anda. Tüketiciler kolonyanın virüs üzerindeki öldürücü etkisini duyunca birden talep patlaması yaşandı. Ama biz bunun testlerini 2005 yılında yaptırmıştık. Bakteri ve virüsleri öldürdüğüne dair elimizde iki üniversiteden rapor vardı. Sonra bilim kurulu da bunu açıklayınca işler bir anda patladı mart başında. 20 misli bir taleple karşılaştık bir anda.
● Talep patlaması döneminde fiyatlar da çok yükselmişti. O denge nasıl sağlandı?
Biz hemen gazetelerde manifestomuzu yayınladık. ‘Biz üretimi artıracağız. Fiyatları artırmayacağız. Hammadde fiyatları artsa dahi fiyatları artırmayacağız’ sözünü verdik. Sonra piyasa oturmaya başladı, Bakanlık devreye girdi. 1 şişe kolonyanın bazı internet sitelerinde 1.000 liraya bile satıldığını gördük. Türkiye’nin neredeyse yarısı kolonyacı oldu. Pandemi sürecinde almış olduğumuz aksiyon, halkın gözünde bizi çok farklı bir noktaya koydu. Fırsatçılık yapmadık. İşimizi yaptık aslında. Çünkü fırsatçılık gelip geçici bir şey. Ben o dönem dedim ki, ‘Biz eski bir firmayız. Bugünler ticaret yapma günü değil, bugün bir yangın yeri. Yangından nasıl kurtulunur onun çaresini düşünmemiz lazım.’ Eski olmamızın verdiği tecrübeyle bu gibi durumlarda ticaret düşünülmez. Çünkü Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu bu ürüne artık halk sağlığını ilgilendiren bir misyon yüklemiş. Stratejik bir ürün haline gelmiş. Dolayısıyla biz bunun üzerinden ticareti değil, bunu insanlara daha çabuk nasıl ulaştırırız, onun derdine düştük.
● Engin Bey, bu 100 yıllık şirketi kimlerle yönetiyorsunuz? Sağ kollarınız kimler?
Kadromuzda 12-15-17 yıldır bizimle çalışan, şirketin kültürünü çok iyi bilen arkadaşlarım var. Benim çalışma şeklimi iyi bilirler. Ben çok hızlı aksiyon almayı severim. Oyalanmanın anlamı yoktur. Şirketin Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yürütüyorum. İcrada,3 arkadaşım var. Bunlardan biri kızım Pelin Tuncer. Kendisi pazarlamanın başında. Diğeri Sibel Ergin; kendisi finans planlamaya bakar. Satışta ise Atilla Arıman var. Bu kişilerin altında ekipleri var. Ama operasyonun başında ben varım.
● Başka hangi birimlerle sık görüşürsünüz?
Ürün geliştirme benden en çok randevu isteyen bölümdür. İhracat ve lojistik işine bakarım. Günlük siparişleri incelerim.
Ekipte kimler var?
Pelin Tuncer: Engin Tuncer’in kızı. Bilkent Üniversitesi’nde iktisat ve işletme eğitimi almış. 8 yıldır aile şirketinde çalışıyor. Ürün geliştirmeden kurumsal iletişime birçok farklı alanda görev alan Tuncer, iki yıldan beri de pazarlama direktörü.
Atilla Arıman: Satış departmanının başında. Arıman, Engin Tuncer için, “Engin Bey’le 15 yıldır çalışıyorum. Kendisi kurumsal hafızayı da beraberinde getiriyor. Dinlemeye çok açık bir insandır. Keyifle çalışıyoruz” diyor.
Sibel Ergin: Mali İşler ve Tedarik Zinciri Direktörü. 17 yıldır şirkette çalışıyor. Sibel Hanım, bugüne kadar birçok departmanda görev almış.
KOLONYANIN KISA TARİHÇESİ
Bir efsaneye göre Macar Suyu olarak bilinen ve ilk defa bir keşiş tarafından Macaristan Kraliçesi Elizabeth için üretilmiş olan koku, kolonyanın atası olarak kabul ediliyor. Floransa’daki Santa Maria Manastırı rahibelerinin 14. yüzyıldan itibaren üretmekte oldukları bu koku, 17. yüzyılda bir gezgin olarak Floransa’ da bulunan İtalyan parfümcü Giovanni Paolo Feminis’in ilgisini çekiyor ve baş rahibeden formülü öğreniyor. Köln’de yaşayan Feminis, bu kokunun içine bergamot, limon ve portakal esansı katarak bugün kolonya denilen kokuyu geliştiriyor. Kolonya ‘Eau de Cologne’ (Köln suyu) olarak pazarlanmaya başlıyor. Kolonyanın Osmanlı’ya gelişi ise 2. Abdülhamid döneminde gerçekleşiyor. İthal olarak gelen ürün 1882’de ilk kez girişimci Ahmet Faruki tarafından İstanbul’da üretilmeye başlanıyor. Üretim ve ticaret Cumhuriyet döneminde artıyor.