Uğur Fırat Konuştu: Hatay Afet Bölgesi İlan Edilmeli
Onları depremin çilesinde ölümün kıskacında yoğurdu kader… Ölümün kenarından döndüler. Sevdiklerini toprağa verdiler…Evleri, dükkanları yıkıldı ancak umutları yıkıldı mı ? 6 Şubat'ta asrın felaketiyle karşı karşıya kalan Adıyaman Hatay, Kahramanmaraş, Malatya ve Şanlıurfa illerinde esnaf odaları başkanları esnaf ve sanatkarlar ile görüşen usta kalem Gazeteci-Yazar Fehmi Çalmuk Afetin Esnaflarını kaleme aldı. Neler yaşadılar, neler yaşıyorlar? Esnaf kredileri, devlet yardımları ne durumda ? Ağlayarak okuyup izleyeceğiniz Afetin Esnafları yazı dizisi ve videoları esnafhabertv.com ve youtube kanalında. Hatayda yüzyılın afetini yaşayan esnaf, 'Afetin Esnafları' yazı dizisine konuştu.
İskenderun Kuyumcular Saatçiler Fotoğrafçılar ve Çiçekçiler Odası Başkanı Uğur Fırat'la birlikteyiz. Fırat, depremin açtığı yaranın büyüklüğünün farkında olduklarını, ancak her şeyin devletten beklenmemesi gerektiğini vurguluyor. İşte Uğur Fırat'ın deprem gecesi ve sonrasına ilişkin Esnafhabertv.com'a anlattıkları...
Esnafhabertv.com: Evet başkanım, biz bir deprem atlattık. Depremle ilgili düşünceleriniz nedir? Ahilik anlayışıyla, sosyal yardımlaşmayla örtüşmesiyle alakalı neler söylemek istersiniz?
Uğur Fırat: 5 Şubat'ı 6 Şubat'a bağlayan akşam maalesef 11 ili kapsayan bir afet yaşadık. Allah bir daha yaşatmasın. O akşam hakikaten zor bir süreç içindeydik. Bunun içinde kazaları var, nahiyeleri var, ilçeleri var ve birdenbire yakalanmakta öyle kolay bir şey değil. İnsanlar hakikaten çok zor durumda. Sabaha karşı oldu ve insanlar nereye gideceğini ne yapacağını bilemedi, arabası olan arabasına, arabası olmayan yaya bir şekilde sağa sola sığınmak zorunda kaldı. Tabi bu depremde birçok vatandaşımız da hayatını kaybetti. Kolay bir şey değil 11 ili kapsıyor.
Şimdi o akşam hakikaten ben kendimden bahsedeyim, ben ve çocuklarım depremin olduğu dakikalarda, bir defa görünmez bir şekilde sarsıntı oldu. Sarsıntı hala daha gözümün önüne geldikçe inanın ben kendimi şanslı hissediyorum çünkü rabbim bize 2. bir şans verdi. Biliyorsunuz Türkiye deprem ülkesi, burada olur,
şurada olmaz diye bir şey yok, Türkiye'nin her tarafında deprem olabilir, bunu uzmanlarda söylüyor. Emniyetli memleket diye bir şey yok, Allah nerede isterse orada verebilir.
Tabi depremden 2-3 gün sonra ben İskenderun'da olduğum için İskenderun'dan bahsetmek istiyorum. Esnaf odası başkanı olmam sebebiyle birçok ilden ilçeden buraya yardımlar geldi. Yani kuyumculuk sektöründen bahsediyorum. Ankara'dan, Bingöl'den, Kayseri'den geldi. Hak sahiplerine ulaşıldı çok şükür, yaraları
sardık mı dersen, bir nebze sarmışsak ne mutlu bize. Ama az önce dediğim gibi birçok can kaybımız oldu, birçok yaralımız oldu, Allah onlara rahmet eylesin, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Şu anda yavaş yavaş çadırdan çıkıp konteynere geçiyor vatandaşlarımız, orada hayatlarını sürdürüyorlar. Onlarda bu 43-45 derece sıcakta orada, onlara da Allah yardım etsin diyorum. Yani bunu anlatmak, söylemek o anı düşünmek kendi adıma söylüyorum, çok zordu. Eşimi, çocuklarımı bir psikolog gibi eğitmeye çalıştım ama ne kadar başarılı oldum onu da bilemiyorum çünkü korku insanların yüzüne yansımıştı. Hani bir aynaya bakınca ben nasılım diye o akşamın korkusu hala insanların yüzünde geçmiş değil çünkü zor bir süreçti hala da zorlu bir süreçten geçiyoruz. Zaman zaman hala Kahramanmaraş merkezde sarsıntılar oluyor. Malatya'da birkaç gün önce yine böyle bir sarsıntı oldu hatta bizim bölgemizde de hissedildi. Artçılar devam edecek, uzmanlar dediğine göre yavaş yavaş, Allah bir daha yaşatmasın. Bu süreci atlatabilirsek ne mutlu bize, hep elbirliğiyle, gönül birliğiyle yani bazı şeyleri devletten beklemeden imkanlarımız dahilinde bizim yapmamız gerekiyor. Bunu da yapmaya çalışalım lütfen, şimdi herkese yetişmek mümkün değil. 11 il diyorum, bunun ilçeleri var, köyleri var, kasabaları var yani bazı yerlerde ulaşmak mümkün değil. Ben Hatay'dan, İskenderun'dan bahsediyorum, Hatay hemen hemen yerle bir olmuş vaziyette tabi bu yaraların sarılması tabii ki zaman alacak, birdenbire olmayacak şey bunlar.
Sadece İskenderun'da 4 bin bina yıkıldı, az bir şey değil, yıkılırken bunun içinden çıkan tozlar, haşeratlar oluyor. İnanır mısınız bu 45 derece sıcakta o tozun dumanın altında da yaşamak hakikaten çok zor ama yapacak bir şey yok. Hayata tutunmak, hayata alışmak zorundayız. Bunu yaparken de birbirimize yardımcı olmak zorundayız. Kurumları suçlamadan işleri yürütmek istiyorum. Biz göreve geldiğimizde İskenderun'da Ahilik diye bir şey yoktu, göreve geldikten sonra her sene Ahilik kutlamaları yapmaya başladık. Osmanlıdan gelen bir gelenektir Ahilik, biz kendi üyelerimizin içerisinde düzgün, şerefli, hak yemeyen, esnaf bir kardeşinin hakkını yemeyen insanları bir sene önceden tespit ediyoruz ve Ahilik kutlamalarında onun da haberi olmadan sürpriz bir şekilde yılın Ahisi seçiyoruz. Bu bazen Ahi oluyor bazen olgun esnaf oluyor bazen çırak oluyor yani kademe
kademe yapıyoruz bunları, tabi herkesin gönlünü alamazsınız, bu ince bir çizgi, herkes Ahi olmaz, Ahi olmanın bir sürü kriterleri var, o kriter olmak zorunda. Bu Ahilik kutlamalarını yaptıktan sonra da bu depremde Ahiliği de gördük. Esnaf sanatkar bir ülkenin barometresidir. Çünkü esnaf sanatkar olmazsa
olmaz ha devlette aynı şekilde, devletine, bayrağına, vatanına bağlı insanların %99'u esnaf sanatkardır. Çünkü esnaf sanatkarın olduğu yerde hayır ve bereket olur. Bakın bu depremde az önce söylediğim gibi Ahilik kavramını ele alarak yardımlaşma, birçok odalardan buraya yardım geldi. Eğer bu Ahilik kültürünü biz aşılamamış olsaydık bu yardımlar tabii ki gelmezdi. Sağ olsunlar kimi battaniye
yolladı, kimi yiyecek yolladı, kimi su yolladı, kimi kap kacak yolladı yani ne kadar anlatsam hepsi boş, biz bunları direkt Afad ile ilgili olan kişilere ilettik kamyon plakalarını vererek onlara teslim ettik, onlar da vatandaşlara dağıttı. Ahilik kavramı çok güzel bir şey, bunu yerinde yapmak, yerinde izlemek çok çok önemli ama şuna inanıyorum ki ben esnaf sanatkar olarak her zaman devletinin, milletinin, bayrağının yanında olmuştur, olmaya da devam edecektir. Bizler ve bizden sonra gelen kuşaklarda Ahilik kavramını inşallah götürürler. Biz seçtiğimiz Ahileri toplum içinde lanse ederek, tanıtarak yaptık. İnşallah şu depremin yaraları sarılır sonra tekrar Ahilik kutlamalarına başlarız. Tabii ki büyük bir depremden, afetten sonra birçok işyeri yıkıldı. İşyerlerinin yıkılmasından ziyade evleri yıkılan vatandaşlarımız, esnaflarımız da oldu ama yıkılan işyerlerinin yerine yenisinin yapılması bir süreç alır. Hemen hemen 6 ay oldu, 6 ayda birden bire kalkmak mümkün değil. Dediğim gibi 4 bin binanın yıkılması, bunların içinde yaklaşık, bunlar resmi bilgiler, 50bine yakın esnafın kaybolması, vatandaşın kaybolması piyasada usta bulunamamasına neden oldu. Ölen insanların birçoğu esnaftı, birçoğu esnaf olmasına rağmen usta bulamadı, çırak bulamadı. Konteynerlerin yapılması esnaf için zaman aldı. Bu 6 ay içinde malumunuz çoluk çocuğu olanlar nereden geçinecek, geçinecek ekmek
kapısı yoktu. Daha sonra yetkililer, milletvekilleri, belediye başkanları olsun, bunlar kalktılar yıkılan yerleri düzleyerek konteyner yaptılar. Konteyner yapıldıktan sonra kura çekilerek esnafı oraya yerleştirmeye başladılar.
Deprem bölgesi olması sebebiyle de devletimiz birçok kredi açtı, bu kredilerin bir kısmı düşük faizli bir kısmı da hibe yavaş yavaş ayağa kalkmaya başlıyoruz. Yeter mi, tabii ki yetmez. Hayata yeniden başlamak, hayata yeniden tutunmak hakikaten zor bunu yaşayan bilir, biz bunu yaşadığımız için biliyoruz. Bir yeri tekrar yapmak, içine eşyayı koymak, meydana getirmek hele ki ölen vatandaşlarımızın birçoğu esnaf sanatkar, birçoğu normal vatandaş, bunları yerine koymak çok zor. İşsizlik daha fazla, iş sahibi olanlar daha fazla ücret alamaya başladılar. Burada fırsatçılar da doğdu, nasıl, malumunuz ev kiralarından dolayı, işyerlerinden dolayı fiyat artışları oldu, çok absürt fiyatlar çıktı. Bunlar da hoş değil, niye, Allah bize 2. Bir şans verdi bunu değerlendirmek yerine, daha çok insanlara nasıl faydalı olurum yerine nasıl geçinirim derdine düştüler. Bu afet öyle kolay bir afet değil, Allah beterinden korusun, burada ölen insanların yerini doldurmak zor, kaybolan
mülklerin yerine yapmak hiç kolay değil, tekrar hayata başlayıp tutunmak zor bir süreç.
Ama bunu da hem devletimiz hem milletimiz el ele vererek çözmeye çalışacağız. Şunu söylemek istiyorum keşke Hatay'ı, 11 ili söylüyorum afet bölgesi ilan etselerdi, iyi olurdu çünkü esnafın ayağa kalkabilmesi için devletin bazı fedakarlıklarda bulunması gerekiyor. Benim buradan yetkililere söyleyeceğim, hakikaten zor bir süreçten geçiyoruz, bu yaz mevsimi 1970 yılından bu yana İskenderun'da 45 derece sıcaklık olmamıştı. Şimdi orada çadırda, konteynerde yaşayan insanların ev reisleri, babaları veya anneleri bu sıcakta hem gidip para kazanacaklar hem onlara bakmak zorunda kalacaklar. Ama ben gönülden
söylüyorum bir oda başkanı olarak, bir vatandaş olarak, keşke burayı afet bölgesi ilan etseydi devletimiz daha iyi olurdu.
Çünkü hakikaten sarılacak çok yaramız var, belki bunu uzakta olanlar bilmiyor ama biz bu olayın içerisindeyiz. Birebir yaşadığım ve gördüğüm için mesela bir çarşımız yıkıldı, o çarşının yerine, orada 27 tane esnafım var, onun biraz gerisine yine devletimiz sağ olsun, oraya bir çarşı yapmaya çalışıyoruz ama yetti mi hayır, yetmedi. İskenderun'un sahili taştığı zaman orada oturan vatandaşlarımız, oradaki işyerleri hep zarar görüyor. Denizin taşması da ayrı bir afet, gerçekten zor, orada binlerce esnaf sanatkar, günübirlik para kazanan insanlar var, evine ekmek götürmek isteyen insanlar var. Yani çaresizlik bambaşka bir şey, Allah bizleri çaresiz etmesin.
Esnafhabertv:com: Büyük bir afet yaşadınız, depremin ardından sizi duygulandıran bir anılarınız vardır ilk aklınıza gelen, derin izler bırakan bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Uğur Fırat: Depremin olduğu akşam, çocuklarımla beraber evden çıktığımda en büyük kızım benden şöyle 60-70 metre ileride oturuyor tabi hemen aklımıza o geldi. Onun da beyi iş icabı dışarıda olduğundan dolayı, tabi elektrikler falan kesikti, evine doğru yürüdüğümüzde insanların bir kısmı anne diyor, biz kısmı
baba diyor, bir kısmı kardeş diyor bir kısmı Allah diyor. Elektrikler kesik, binalar yıkık, kızımın evine doğru yürürken çocuklar bağırıyor, abla abla diye, tabi kızdan da bir ses yok. Bu arada telefonlarda çalışmıyor. Hani birini kaybedersin onu bulmak için bağırır çağırırsın ya, daha sonra kızımın evinden bir tane vatandaş çıktı. O vatandaşın çıkmasıyla oğlumla öbür kızım hemen ablalarına koştular, çok
şükür torunumla kızım sağdı. O anı yaşamak, o anı anlatmak inanır mısınız bir baba olarak çok derin bir iz bıraktı bende. Birbirlerine sarılmaları, sanki 40 yıldır görmemişsin gibi, ne derler neren ağrıyorsa, canın orada, Allah kimseye yaşatmasın. O anı, o akşamı hiç unutamam, unutulacak gibi de değil. Ablalarına sarılmaları, torunumun gelip bana sarılması yani zor bir süreç, hala daha gözümün
önünden gitmiyor. Sağıma bakıyorum yıkık, soluma bakıyorum bina çökmüş, arkama bakıyorum az önce söyledim, oradaki vatandaşlar kimi anne diyor, kimi baba diyor, elektrikler yok, telefonlar çalışmıyor, ulaşımın yolu yok, sevdiklerinize ulaşamıyorsunuz. Kolay bir şey değil, 50bine yakın insan kaybettik.
Bu röportaj Dünya Esnaf Sanatkarlar Derneği bünyesindeki Ahi Enstitüsü; İçişleri Bakanlığı Sivil toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü ile yürüttüğü “Ahilik Töresi Afet Bilinci Güvenli Millet, Güvenli Devlet” başlıklılar projesi kapsamında 6 Şubat'ta depremi ve daha sonra sel felaketiyle karşı karşıya kalan Hatay, Kahramanmaraş, Şanlıurfa, Adıyaman ve Malatya illerinde esnaf odaları başkanları esnaf ve sanatkarlar ile çekilen filmlerden derlenerek yayınlanmaktadır.